text
stringlengths
0
1.02M
Gönderen Anne Alıcı Minoru Konu Yeni ev Baba sana yeni evden bahsetti mi. Bana evin elden geçmesi gerekti ini söyledi. Yeniden yapılmı bir eski bir ev bu, keza ya ını göstermeye ba lamı bile. Mahallede yeni yapılan evler de var ama metro dura ından uzak oldu u için babam ne yapaca ına karar vermeye çalı ıyor. Yeni bir yer almanın püf noktasının oraya en az bir iki kere gitmek oldu unu söylüyor. Tekrar tekrar gidip evi farklı havalarda ve saatlerde görmek gerekmi . ten dönerken oraya u ruyor galiba. Sence de çok ho de il mi. Bir dahaki gidi inde beni de yanında götürmesini çok isterdim. Sence haddimi a mı olur muyum.
4 Çikako Işizu merdivenlerden aşağı doğru inerken, İki numaralı Sorgu Odası'nı kullanacağız. Biraz basık ama önemi yok dedi. Soruşturma dosyalarım taşıyan Takegami ve Dedektif Tokunaga kadım takip ettiler. Bir numaralı odanın pencereleri kuzeye ve güneye baktığı için öğleden sonra kasvetli oluyor. Hem zaten ikinci odadaki çift yönlü ayna daha geçen ay yenilendi diyerek lafa girdi Tokunaga. Birinin sorgu sırasmda sandalyeyi aynaya fırlattığım duydum. Hangi davaydı merak ediyorum.
İki numaralı sorgu odası koridorun en sonundaydı. Şibuya Polis Merkezi eski olmamasına rağmen aydınlatma o kadar kötüydü ki iç mekânlar loştu. Acil çıkış kapısını gösteren ışıklar gündüz bile parıldıyordu. İki numaralı odanın kapısındaki bankta oturan iri yan genç dedektif dördüncü ekiptendi, Takegami'yle de iyi anlaşırlardı. Üçlünün geldiğini gören dedektif, sıntarak ayağa kalktı. Sağ elinde rulo haline getirilmiş evraklar vardı. Özeti okudum. Oyunlu eğlenceli bir iş, ha. Eğlenceli mi. O kadar emin olma dedi Tokunaga. Neşelen biraz, Tokumatsu. Tokunaga, kendisine verilen bu takma ismi duyunca suratını astı. Çam ağacı anlamına gelen matsuo ve adam kelimelerinden türetilmiş Tokumatsu lakabmı sevmiyordu ismin eski moda tımsı onun gibi serinkanlı, esas oğlan takılan birine uymuyordu. Akizu ona kasten sataşıyordu. Orion Foods'u ziyaret etmedim deme diye karşılık verdi Tokunaga. Resepsiyondaki kız pek ateşliymiş. Tipim değil. Çok küçük. Ben boylu poslu seviyorum. Yine de siz harika bir çift olursunuz, Tokumatsu. İkinizi yan yana hayal edebiliyorum etrafta mini mini gezersiniz. Akizu'nun boyu 1.80'in üzerindeyken, Tokunaga yaklaşık 1.67'ydi. Boyu ya da kısa olması diyelim esas adamlığına gölge düşüren ikinci zayıf noktaydı. İnsanların zaaflarım bulup gırgır geçmek Akizu'nun sinir bozucu bir özelliğiydi. Çikako araya girerek tamam çocuklar, laf dalaşıyla vakit kaybetmeyelim dedi ve gülerek iki numaralı odanın kapışım açtı. Akizu candan bir şekilde kendini takdim etti.
Siz Çikako Işi zu'sunuz değil mi. Ben Şingo Akizu, Gami'nin korumasıyım. Komik şey, seni işe aldığımı hatırlamıyorum diye yorumladı Takegami. Masa başı işler yapmaya ne zaman karar verdin. İstesem, beni işe alır mıydm. Söz konusu kıvıramaz.
değil. Kuş beyinliler işi Vay canına. Akizu elinde tuttuğu kâğıt rulosuyla numaradan kafasına vurur gibi hareketler yaptı. Çok pardon. Aslında diye devam etti, tek isteğim, Gamisan'ın gençliğinde hayallerini süsleyen bayanla tanışma şerefine nail olmaktı. Öyle değil mi, Dedektif Işizu. Çikako'nun gözleri kastediyorsunuz. Başka kimi olabilir.
büyüdü. Beni mi Takegami araya girdi. Tokunaga, gidip iri bir süpürge getir de şu yarım akıllıyı dışarı süpürelim. Çikako'nun yanından geçerek odaya adım attı. Onun gibi bir şuursuzla konuşarak vakit kaybetme. Hey, şuursuz. Duydun mu. dedi Tokunaga. Dedektif Işizu, buralarda bana verebileceğiniz bir süpürge var mı acaba. Yani beni buradan süpürmeye gücün yetecek mi, Bıldırcın. Akizu, dikkatini Çikako'ya çevirdi. Vakit bulduğunuzda, Ga mi'yle beraber çalıştığınız zamanlardan bahsedersiniz diye düşünüyorum. Bu konu ilgimi cezp ediyor. Bana uyar. Yaşlı bir bayanın anılarım dinlemekten sıkılmazsa mz eğer. Dört gözle bekliyor olacağım. Gördün mü, Bıldırcın. Etrafta dolanıp asabiyet yapmana gerek yokmuş. Akizu koridora yöneldiği esnada burnundan soluyan Tokunaga, Çikako'nun dürtükle mesiyle sorgu odasına girdi. Pencerenin önünde duran Takegami, ellerini göğsünde birleştirmiş, sağlam görünümlü parmaklıklara bakıyordu. Hemen aşağıda merkezin otoparkı vardı yolun diğer tarafında bir dizi bakımsız ev kümesi sıralanmıştı. İnce, beyaz bir bulut tabakası mavi gökyüzünü kaplıyor, yüzüne esen bir bahar rüzgârı Şibuya trafiğinin uzak yankılarını içeri taşıyordu. Takegami arkasını döndü. Solunda betondan bir duvar vardı fakat sağında çift taraflı bir ayna duruyordu. Aynanın yanına gidip amaçsızca camına dokundu. Odanın ortasındaki masanın karşılıklı uçlarında iki sandalye duruyordu. Pencerenin hemen yanındaki bir diğer masanın üzerinde kayıt tertibatı vardı. Duvara monte dahili telefonun dışında boş olan oda, tıpkı polis filmlerindeki sorgu odalarına benziyordu. Şüphelinin yüzüne yansıyacak bir lambayla adi bir küllük eksikti sadece. Takegami sandalyelerden birini oturdu. Sandalye sertçe gıcırdadı.
çekerek Kaç yıl oldu. diye sordu Çikako. Sırtı kapıya dönüktü. Hım... Bilemiyorum. Böyle bir kalkışmayalı en az on sene olmuştur.
işe O zaman mesleğe başlar başlamaz masa başına verildin. İşimden nefret etmiyorum, biliyorsun. Tokunaga, pencerenin yanındaki masaya doğru gitti, elinde tuttuğu kâğıtları masanın üzerine bıraktı ve bunu daha önce de yaptım dedi. Takegami, ben de öyle duydum diye karşılık verdi. Her zamanki gibi davranacağım, değil mi.
Format öyle. Tamam. Emin olmak istedim sadece. Kül tablası lazım değil mi. Hemen değil. Onu sonraya saklayalım. Belki zaman kazanmamız falan gerekir. Çok güzel dedi Tokunaga elini kibarca sallayarak. Akizu gibi bir dangalağın Tokunaga'yı kolay hedef görmesi normaldi. Sanki sözleşmişçesine, Takegami'yle Çikako aynı anda kollarını kaldırarak saatlerini kontrol ettiler. 14 00. Ee dedi Çikako. Lobiye gitsem iyi olacak. Tamam, gidebilirsin. Kız tek başına mı gelecek. Hayır, yanında annesi olacak. Annesinden diğer bir odada beklemesini rica edeceğim. Takegami başıyla onayladı. İyi fikir. Kız, annesiyle gelmekte ısrar ederse onu da getir. Israr edeceğini pek sanmıyorum. Kadının ne demek istediğini anlamaya çalışan Takegami, Çikako'ya anlamlı bir bakış fırlattı. Çikako başını olumlu anlamda salladı. Harue Tokoroda ile Kazumi'nin arası pek sıcak değil. Kazumi bugün tek başına gelmek istedi annesinin burada olmasının tek sebebi gelmekte ısrar etmesi. Kazumi, annesinin olur olmaz her şeye burnunu soktuğunu düşünüyor. Tipik ergenlik çağı bunalımı olmalı. Kızım on yaşından beri bana gereksiz biriymişim gibi davranıyor. İlkokuldayken bile bazen eve geldiğimde, baba, geceyi burada mı geçireceksin. diye soruyordu. Duyan da oda ücreti istediğini sanır dedi Takegami. Çikako'yla Tokunaga güldüler. Tokunaga, Başmüfettiş Şimocima da kızı için aynı şeyi söylüyordu.
Çikako, Takegami'ye kızın yirmisine bastı mı. diye sordu. Evet, yirminci yaş günü partisini geçen sene verdi. Şu an üniversite birinci sınıfta ve dünyanın bütün gizemlerini çözdüğünü sanıyor. Takegami'nin kızının bu kadar büyümüş olduğuna şaşıran Çikako, hatırladığı o küçük kıza olan sempatisini ifade ettikten sonra odadan çıktı. Takegami masaya kâğıtları yaydı, gömleğinin cebinden gözlüğünü çıkarttı ve burnunun üstüne yerleştirdi. Tokunaga hayretle, okuma gözlüğü mü kullanıyorsun. diye sordu. Dün standart bir tane aldım. Gözlerine baktırıp kendine özel gözlük yaptırman lazım senin. Aslında ihtiyacım yok.
Tokunaga'nın güldüğünü fark eden Takegami hemen ekledi, hayır, gerçekten. Mazeret uydurmuyorum. Gözlerim gayet iyi. Sadece bugün gözlük takmamın daha iyi olacağını düşündüm. Tokunada biraz durduktan sonra, Çikako camın arkasından seni görmesin diye mi yoksa. Öyle bir şey. Bence stres yapmana gerek yok. Umarım haklısındır. Telefon çaldı. Gelmişler dedi Takegami.
Gönderen Kazumi Alıcı Minoru Konu kendimden nefret ediyorum Hiçbir ey anlamıyorum ve denemekten bıktım, benim derdim ne. minoru sen hiç endi elenmiyor musun. her ey ama her ey beni korkutuyor, ne bileyim mesela bana ihtiyacı olan ya da beni seven birileri var mı. bazen kendimi çok kötü hissediyorum, fazla lıkmı ım, gereksizmi im gibi. acaba bir gün ortadan kaybolsam arkada larım beni özler mi. hemen yenisini bulur eskisini unuturlar, senin için de öyle de il mi. ailemin de farkı yok. hiç çocu un olmasın daha iyi. ben onların istedi i bir çocuk olamadım. kendi kendilerine benim gibi bir çocu u hak etmek için ne günah i lediklerini soruyorlardır eminim.
Gönderen Baba Alıcı Kazumi Konu Merak etme Minoru sana bir eyler söylememi istedi, çünkü bazı eyleri fazla kafaya takmı sın. Kazumi, annenle ben seni seviyoruz ve seninle gurur duyuyoruz. Sen harika bir evlatsın.
5 Kazumi Tokoroda, Güney Şibuya Polis Merkezi'ne adımını attığında lobide bekleyen bir dizi erkeğin bakışları önceden sözleş miş gibi ona çevrilmişti. Kazumi adamları görmezden geldi. Korktuğundan veya gergin olduğundan değil, sadece adamların ona bu şekilde bakmaya haklan olmadığım düşündüğünden. Kızının soğukkanlı ve öz güvenli tavırlannm aksine Harue Tokoroda'nın korkuya kapıldığı her halinden belli oluyordu. Gözleriyle odayı inceliyordu. Sırayla herkesle göz göze gelerek, onun ve kızının böyle bir yerde ne işi olduğunu anlatmaya çalışıyor gibiydi. Kadm perişan haldeydi. Annekız, giyim tarzı açısından da çarpıcı düzeyle farklıydı. Koyu gri takım elbisesini basit bir deri çantayla tamamlayan Harue yine gösterişsiz ayakkabılar giymişti. Evlilik yüzüğü dışında takısı yoktu. Diğer yandan Kazumi'nin üzerinde bacaklarım sergileyen bir mini etekle yarım kollu bir bluz vardı. Bacaklan uzun ve çıplaktı, ayağına bir terlik geçirmişti. Etek parıltılı ve siyahtı bluzu ise siyah beyaz geometrik desenlerle süslüydü. Biçimli göğüslerinin arasından sarkan zincirin ucunda bir haç görünüyordu. Omuzlarına gelen saçları kestane rengine boyanmıştı. Saçlarım kulaklarının arkasına atmıştı ve kulağında küçük, altın bir küpe parüdıyordu. Çikako'nun zamanında bile bazı üniversite öğrencileri bu şekilde giyiniyordu. Yine de on altıon yedi yaşlar arasındaki öğrenciler arasında bu giyim tarzı pek yaygın değildi. Sonuçta Kazumi Tokoroda farklıydı. Prestijli, özel bir kız kolejine gidiyordu ve sınıfın en parlak öğrencileri arasındaydı. Devir değişmişti. Çikako Işizu öne doğru yürüyerek annekızı karşıladı. Geldiğiniz için çok teşekkürler. Bakışlannı Çikako ile Memur Fuçigami arasında kaydıran Ha rue, onları gördüğüne sevinmişti. Geç kaldık, kusura bakmayın. Pek geç sayılmaz. Hâlâ beş dakikanız var. Çikako neşeyle gülümsedi ve Kazunı i'ye döndü. Seni okulundan alıkoyduğumuz için üzgünüz. Annesinin arkasına doğru yanaşan Kazumi Çikako'yu görmezden gelerek Memur Fuçigami'ye sordu Ee, nerede toplanıyoruz. Cevap seri olmuştu. Beni takip edin. Ehem, ben... Harue ürkmüş görünüyordu. Onu yalnız bırakmamın iyi bir fikir olduğuna emin misiniz. İki kadın memur da ağzım henüz açmamıştı ki Kazumi araya girerek, Şimdiden yetti. Kaç kere söylemeleri gerek. Yanımda durup her şeyden şikâyet etmene dayanamıyorum. Yumuşak bir geçişle anne ile kızın arasına giren Çikako, Harue'yi kolundan tuttu. Memur Fuçigami dedi, Kazumi'ye yukarıya kadar eşlik eder misiniz. Bu arada annesine göstermek istediğim bazı şeyler var. Çikako, Kazumi'nin annesi Harue'yi Trafik Birimi'nin önünden geçirerek küçük bir toplantı odasına götürdü. Eski bir masanın üzerinde Eşya Odası'ndan getirilen çeşitli nesneler vardı. Giysiler, ayakkabılar, bir mendil, bir not defteri, dosyalar... Harue eşyalara şöyle bir bakınca irkildi. Bunlar, evrak çantasından çıkanlarla birlikte eşinizin eşyaları. Çikako, geriye çektiği sandalyeyi kadına sundu. Soruşturmaya katkı sağlamak için eşinizin işyerindeki masasından ve çekmecesinden bazı eşyaları da getirdik. Onlan geri vereceğiz fakat hangilerinin eşinize, hangilerinin firmaya ait olduğundan emin olamadık. Yardım edebileceğinizi düşündük. Kadın, evet, anlıyorum dedikten sonra elini ağzına götürdü ve başını birden fazla kez salladı. Olası hataları önlemek için bu eşyalara göz atma inceliğini göstermenizi rica ediyoruz. Bunlardan bazıları eşinizle ilgili anılan canlandıracağı için üzgünüm. Lütfen bunlan inceleyin. Rahatınıza bakın, acelemiz yok. Sonra da odanın köşesindeki dahili telefonu gösterdi. İstediğiniz an 221'i tuşlayarak bana ulaşabilirsiniz. Eğer meşgulsem, Memur Fuçigami'yi yollannı. Peki, tamam. Size soğuk bir şeyler getireyim mi. Teşekkür ederim, böyle iyi. Harue'nin gözleri dolmuştu. Kusura bakmayın. Kusura bakacak bir şey yok. Elimizden geleni yapmamıza rağmen eşyalardan bazılan inceleme sırasında hasar görmüş olabilir. Bu arada eşinizin kıyafetlerinin hepsi burada değil, bazılarını delil olarak elimizde tutuyoruz. Tabii, tabii, anlıyorum. Harue, küçük deri çantasından çıkarttığı mendille gözlerini sildi. Rengi solan mendil, görevini gereğince yaparak kadının gözyaşlarını bir kez daha emmişti. Dedektif Işizu. Kadının sesindeki titremeyi fark eden Çikako, kibarca kadının yanına oturdu. Evet.
Kızım Kazumi, katili teşhis edebilecek mi gerçekten. Polis, ona şüphelileri gösterecek, değil mi. Televizyonlar, Bayan Imai'nin arkadaşlarından birinin zan altında olduğunu söylüyor ama hikâye bununla bitmiyor, öyle değil mi. Bu yüzden de Kazumi'nin ifadesine ihtiyacımz var. Bugün kaç şüpheli olacak. Kazumi onlan teşhis edemezse ne yapılacak. Çikako, gülümsemesiyle teskin etti onu. Kızınızın ifadesine ihtiyaç duyduğumuz doğru, Bayan Tokoroda. Fakat bugün net bir sonuç elde edemesek de soruşturma hız kaybetmeyecek, inanın bana. Merak etmeyin siz. Onlarla yüz yüze gelmeyecek, değil mi. Pek sayılmaz. Kazumi'yi göremeyecekler. Onu tehlikeye atmayız. Harue, mendilini katladı. Kazumi'nin katili gördüğü gazetelerde çıkmadı. Haberlerde de izlemedim.
Evet, bu bilgiyi açıklamadık. Kazumi güvende. Çikako, Harue'nin koluna hafifçe dokundu. Hem kızınızın gördüğü kişinin gerçek katil olduğu da kesin değil. Eşinizle öyle ya da böyle alakası olan herkesten haberdar olmak istiyonız sadece bağlantı ne kadar zayıf olursa olsun. Kazumi'den yardım istememizin sebebi bu. Harue, masanın üzerinde duran nesnelere şöyle bir baktıktan sonra düşük bir ses tonuyla, Çok kızgın. Kazumi mi. Ee, evet. Babası öldürüldüğü için kızgın. Katile çok öfkeleniyor. Başım sallayarak hızlıca ekledi, kocamı öldüren kişiyi ben de aşağılık buluyorum elbette. Ama olaylar beni o kadar dağıttı ki... Onun ölümüne bile alışamadım hâlâ... Bu çok... şok edici. Beynim bunu kabullenmeye çalışıyor. Sanırım güçlü biri değilim. Henüz öfkelenecek duruma gelemedim.
Çikako, hisleriniz gayet normal dedi sakince. Sizin yerinizde olsaydım, ben de aynen bu şekilde hissederdim. Sizin gibi bir polis memuru mu. Biz de herkes gibiyiz. Siz kesinlikle zayıf değilsiniz. Harue'nin gözünden aşağı süzülen bir yaş eline damladı. Kazumi güçlü. Evet, yaşından büyük davranıyor. Siz de görüyorsunuz, benden daha zeki bir kız. Babasına çekmiş. Bana karşı neden saldırgan olduğunu biliyorum çünkü sürekli etrafında ağlayıp zırlamamdan, kendimi kaybetmemden, sersemce davranmamdan rahatsız oluyor. Muhtemelen Harue'nin hayatında bu konuları konuşacak biri yoktu. Çikako, kadınla kalıp dinlemeye karar verdi. Katili bulup ona hesabım soracağına yemin ediyor. Ciddi misiniz. 'Yemin ederim ki intikamımı alacağım. Bunu yapanı bulup öldüreceğim' diyor. Bunu size kendisi mi söyledi. Bana değil, yani bu kadar açık şekilde değil. Onu bir arkadaşıyla telefonda konuşurken duydum aslında erkek arkadaşı. Oldukça hararetli konuşuyordu ve bu sözleri sarf etti. Cep telefonu kullanıyor. Biliyorsunuz, o telefonlarla evin her yerinden konuşuluyor. Kulak misafiri oldum sadece. Ne zaman oldu bu. Birkaç gün önce. Erkek arkadaşının adı neydi. Çikako çocuğun ismini ve yüzünü hemen zihninde canlandırmasına rağmen, hatırlamaya çalışıyormuş gibi yaptı. Adı Tatsuya İşiguro okul arkadaşlarından birinin aracılığıyla tanıştılar. İyi bir çocuk. Aslına bakarsanız çocuk denemez Kazu mi'den büyük. Yanılmıyorsam yirmi yaşında. Kazumi'nin ondan bahsettiğini hiç duymadım ama Memur Fuçigami biliyordur. Sanınm ciddi bir ilişkileri var, doğru mu. Çikako, gülerek devam etti. Birbirlerine deli oluyorlar galiba. Harue hafiften güldü. Gözleri kızarmıştı. Onu bir iki kere gördüm. Gerçi eve hiç gelmedi. Kazumi'yi almaya geldiğinde görebildiğim kadarıyla. Çikako başını olumlu anlamda salladı. Kazumi ona her şeyini anlatıyor. Babasına olanlarla ilgili benimle tek kelime etmedi ama o çocukla konuştuğunu hissediyorum. Yoksa bu sabah evden çıkana kadar onunla telefonda ne konuşabilir ki. Bir şeylere hazırlanıyor. Katili kendi elleriyle yakalamaya kararlı sanki. Çikako kibarca, onu fazla heyecanlandırmamaya dikkat etmeliyiz. Bu her şeyi daha da zorlaştırır. Harue, düz bir ses tonuyla devam etti. Benden destek almaya yanaşmıyor. Ama onu anlayabiliyorum. Onun kadar güçlü olamadığım için böyle yapıyor. Kadm çok yalnız görünüyordu. Bir süre sustu. Çikako da kadının sessizliğim paylaşmıştı. Odamn sessizliği Harue'nin üstüne çökerken Çikako'nun uzattığı el kadına destek oldu. Çikako, bu incinmiş, endişeli ve yas tutan kadın için başka bir şey yapamıyordu. Elinden daha fazlasının gelmemesi hem öfkelendirici hem sinir bozucuydu. Ama polislik ona bir şeyi öğretmişti insanlara yardım ve hizmet etmek için gösterilen kararlılık yeterli olmuyordu. Yeterlilik diye bir şey yoktu her zaman daha fazlası gerekliydi. Aslına bakılırsa bir polisin ihtiyacı olan şey, eli kolu bağlandığında bile sabırlı olmayı başarabilmekti. Kısa bir duraklamadan sonra Harue tekrar özür diledi. Böyle davrandığım için beni affedin. Çikako ayağa kalktı. Şimdi iyi misiniz. Evet, kusura bakmayın. Bu eşyalara bugün bakmak sizin için çok zorlayıcı olacaksa başka bir gün de yapabileceğinizi biliyorsunuz. Sağ olun, şimdi daha iyiyim. Gözlerini sildi, mendilin kenarını hafifçe burnuna dokundurdu ve pozisyonunu dikleştirdi. Sonra da elini, ölen kocasının eşyalarının arasına uzattı. İşi biter getireceğim, bitmez merak Kazumi'yi yanınıza etmeyin. Bunu söylemesiyle beraber Çikako odadan çıkarak koridora yöneldi. Kapıdan Trafik Birimi'ne uğrayarak, memurlardan birinden Harue'ya yarım saat içinde bir fincan kahve götürmesini istedi. Ardından merdivenleri çıkmaya başladı. Çikako, Tokoroda'ların iş yerinde tanıştıklarını hatırladı. Özenilen bir çift olmalıydılar. Sevimli, sakin Harue genç bir kızken muhtemelen erkeklerin içgüdüsel olarak korumak istediği kadınlardandı. Ryosuke Tokoroda'yı çeken şey bu muydu. Karısı hakkında gerçekte ne düşünüyordu acaba. Genç kızları kollamaktan ve onların güvenini kazanmaktan mı hoşlanıyordu. Belki de, bir zamanlar kansına gösterdiği ihtimamı şimdi genç kızlara gösteriyordu. Yenisini almak için eski evini satmaya hazırlanan Tokoro da'ya bir şans verilse, karısını da genç bir kızla değiştirir miydi. Düşüncesi bile sinir bozucuydu. Çikako omuzlannı dikleştirdi ve tüm bunlan bir kenara bırakarak kendini toparladı.
Çikako Işizu'nun, Ryosuke Tokoroda davasıyla doğrudan ilgisi yoktu. Görev alanı Suginami bölgesinde değildi. Metropolitan Po lis Departmanından küçük bir bölgeye transfer olmak görülmedik bir durum değildi bunun çeşitli sebepleri olabilirdi. Çikako ise rütbesi düşürüldüğü için buradaydı. Doğrudan Suginami'ye yollanmadan önce Marunouçi bölgesindeki Kriminal Birimi'ne atanmış, burada çoğunlukla ofis işi yapmıştı. Sonra, resmi olarak Kriminal Birimi'ne bağlı olmakla birlikte emre karşı gelen görevli pozisyonunda Suginami bölgesine transfer edilmişti. Burada yine evrak işleri yapıyor devam eden soruşturmaların takip ve destek görevini yürütüyordu. O zamanki koşullar altında Çikako davayı çözmek için insan olarak üzerine düşeni yapmış, bu sırada resmi sorumluluklarını ihmal etmiş ve neticede merdivenin alt basamaklarına düşmüştü.
Yine de, etrafındaki insanların sandığının aksine, gördüğü muameleye öfkelendiği veya gücendiği yoktu. Kriminal bir davada plana aykırı hareket etmek ve bunun neden olduğu durumlar polislik mesleğinde alışıldık şeyler değildi. Böylece Çikako, görev başındayken sivil hayattaki gibi davranamayacağı gerçeğiyle yüz leşmişti. Her şeye rağmen, yaptığı şeyin doğru ve insancıl olduğu fikrindeydi. Hem zaten polis biriminin az çok tecrübe ettiği karanlık yanlarından zaman ve mekân olarak uzaklaşmak Çikako için en uygun sonuçtu. Gel gelelim, Çikako Suginami Polis Merkezi'nde aktif görevdeyken de aynk otu olmaktan ve bizim tayfa mn dışında kalmaktan kurtulamamıştı. Bütün bunlara rağmen Tokoroda'ların evinin çevresinde oluşturulan kordona destek vermesi için yapılan acil çağn onu çok şaşırtmıştı. Çikako'nun şefi davada bir kadının yardımına ihtiyaç duyulduğunu, bir ev hanımına mahalleden birinin cenazesinde bulunmasını rica eder gibi söylemişti. (En azından Çikako böyle düşünmüştü.) Buluttan nem kapmanın faydası yoktu, dolayısıyla işi kabul etmişti. Somadan anlaşıldığına göre, ailelerinin direğini kaybettikleri için gergin ve savunmasız olan Bayan Tokoroda'yla kızının acil olarak polis ekiplerince korunması gerekiyordu. Tatsız bir görev değildi. Dolayısıyla hemen işi kabul etti ve beraber çalışacağı Memur Fuçigami ile tanıştırıldı. Ryosuke Tokoroda cinayetinin üstünden daha üç gün geçmeden adamın Şibuya'da öldürülen Naoko Imai'yle alakalı olduğu ortaya çıkmıştı. Soruşturma birimleri, ortalıkta gezen bir seri ka til ihtimaliyle çalkalanıyordu. Buna rağmen Tokoroda'ların kaldığı evin polis desteğiyle korunması kararı soruşturma ekiplerince değil, Kazumi'nin doğrudan talebiyle alınmıştı. Genç kızın söylediğine göre birkaç aydır telefondan rahatsız ediliyor ve okuldan dönerken birileri tarafından takip ediliyordu.
Telefondaki ses genç bir erkeğe aitti ve kendisini takip eden kişi, gördüğü kadanyla, yirmi yaşından fazla değildi. Büyük ihtimalle arayanla aynı kişiydi. Olanları babama anlattığımda çok endişelendi ve bazı sabahlar beni metro istasyonuna kadar bıraktı. Arkamızda kimse yoktu fakat sonra bir uyarı telefonu daha geldi. Peşime babamı takmakla güvende olduğumu sanıyorsam bir daha düşünmemi söyledi. Kazumi'nin tüylerini ürperten bu konuşmanın ardından birkaç hafta hiçbir gelişme olmamış, genç kız olanları unutmaya başlamıştı ta ki babasının başına gelen korkunç olaya kadar. Onu takip edenin kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Erkek arkadaşımla aramız iyi. Ondan önce çıktığım veya takıldığım çocuklarla da hiçbir sorunum olmadı. Yani bence bunun tek bir anlamı var. Hiç tanımadığım, kendi fantezi dünyasında yaşayan biri olmalı. Ama sonra tekrar düşünmeye başladım ya adam babamın öldürülmesiyle alakalıysa. Soruşturma ekibindekiler Ryosuke Tokoroda cinayetinin bağımsız bir olay olmadığım düşündükleri için, Kazumi sırf babasından yardım istedi diye Bay Tokoroda'yı öldüren biri manzaraya tam olarak oturmuyordu. Tuhaf olaylar devam ediyordu. Cinayetten hemen sonra yaşanan gelişmeler araştırmaya değerdi. Bu yüzden Bay Tokoroda'nın dul kalan eşme ve kızma bir koruma yollandı ve ev takibe alındı. Bir kadının yardımı işte tam burada gerekiyordu. Kazumi'yle ilk karşılaşmasında Çikako, kızın inanılmaz derecede korkmuş olduğunu düşündü. O sırada kızın duyduğu korku öfkesini bastırmış, bütün ruh sağlığım etkilemişti. İlk karşılaşmalarında yaş farkı konuşmuş ve Çikako, Harue Tokoroda ile samimi bir diyalog kurarken Kazumi, Memur Fuçiga mi'ye ısınmıştı. Görevleri, annekızı tehlikeden korumak olmasına rağmen, evdeki atmosfer oldukça rahattı. Memur Fuçigami alışveriş gibi dışarıdaki işlerde genç kıza eşlik ediyor, Kazumi evde kalması için rica ettiğinde arkadaşıymış gibi onun odasındaki kanepede yatıyordu. Cinayet soruşturmaları ortak yürütülmeye başlandığında Çikako ve Memur Fuçigami hâlâ Tokoroda evini kolluyordu. Yaklaşık bir hafta sonra güvenlik plam değiştirildi ve evin civarına düzenli olarak devriye aracı yollanmakla yetinildi. Bu karar, cinayet soruşturma birimi tarafından tek taraflı olarak alınmamıştı tabii ki Tokoroda'lar polis korumasının artık gerekmediğini kendileri söylemişti. Soruşturmanın lideri Başmüfettiş Şimocima'ya göre, ne Fuçigami ne de Çikako orijinal ekibin bir parçası olmadıkları için devriye görevini devam ettirmelerinde ve her ihtimale karşı bir süre daha ortalığı kolaçan etmelerinde fayda vardı. Ama o sıralar oldukça keyifsiz görünen Kazumu Tokoroda, peşindeki sapığa dair verdiği ifadelerden geri adım atmaya başlamıştı. Kadın polislerin gözetimi boyunca ne bir telefon gelmiş ne de ortalıkta dolanan birilerine rastlanmıştı. Etraf sütlimandı. Kazumi'yi rahatsız eden kişinin, sıkı polis önlemlerinden çekindiği için ortalarda görünmemesi anlaşılır bir durumdu. Soruşturma ekibinin gözleri şimdi Bayan A'ya çevrilmiş, söz konusu sapık kayda değer bir araştırma konusu olmaktan çıkmıştı. Cinayet, Kazumi'yi hedef alan biri tarafından işlendi diyelim adam neden doğrudan kıza saldırmak yerine, onu ıskalayarak babasım öldürmek isterdi ki. Hiç mantıklı değildi. Bayan A'ya karşı yürütülen araştırma daha acil ve öncelikliydi. Harue Tokoroda, polis koruması konusunda kızıyla çelişmek istemese de birdenbire tek başlarına kaldıkları düşüncesi onu ister istemez kaygılandırmıştı acaba Çikako'ya danışması doğru olur muydu. Çikako, istediği an onunla kontağa geçmesi için kadına ısrar etmişti. Polis koruması sona erdikten sonra bile hemen her gün eve uğrayarak Harue ile zaman geçirmişti.
Çikako, soruşturmada resmi görevli olmadığı için bu tür fırsatlar yaratabiliyordu. Hem kadının yanında biraz daha fazla kalmak fena fikir değil diye düşünüyordu. İşin hazin tarafı ise, bu tür bir ilginin en az soruşturmanın devamı kadar elzem olmasına rağmen, teşkilatın bu ihtiyacı es geçmesiydi. Beni takip eden birinden korkmuyorum artık. Konuyu gündeme getirdiğim için de üzgünüm. Kazumi bu sözleri sarf ettikten sonra gerçekten de korkularından sıyrılmış gibiydi. Artık öfkesi çok daha net görülüyordu. Hislerindeki bu değişim, Kazumi'nin katil olarak Bayan A'yı görmeye başlamasından kaynaklanıyor olmalı, diye geçirdi aklından Çikako. Neredeyse kendi kızı yaşındaki biriyle gizli kapaklı sürdürdüğü ilişki Tokoroda'nın sonunu hazırlamış olabilirdi Kazumi için bu varsayım kolay hazmedilir türden değildi. Yine de Bayan A tutuklanana kadar sabırla bekleyecekti.
Ama çok geçmeden Kazumi, yepyeni bir ifadeyle ortaya çıkmıştı. Anlattığına göre son altı ay boyunca babasını kasabanın farklı yerlerinde, yanında yabancı insanlarla görmüştü. Bir pazar günü tren istasyonunun karşı durağında tanımadığım biriyle beraberdi. Bir keresinde de annemin sık sık alış veriş yaptığı süpermarketin otoparkında arabada duruyordu, pencereden biri ona doğru eğilmişti. Bir şeyler konuşuyorlardı. Bir de, iki kez ev telefonundan onu sordular, dışanda olduğunu söyleyince hemen kapattılar. Bir keresinde (ilk telefondan mı yoksa ikincisinden sonra mı hatırlayamıyorum) telefonu kapıttım ve pencereden dışarı baktığımda çitlerin orada dolaşan birini gördüm. Üçüncü yabancıydı bu. O zamanlar babamla ilgili bu tür şeyler düşünmüyordum tabii. Birine adres tarif ettiğini, eski bir arkadaşına rastladığını falan düşünmüştüm. Telefon konusu garipti ama somasında hiçbir şey olmadığından üstüne gitmedim. Konudan anneme veya babama bahsettiğimi hatırlamıyorum. Dedektifler bu yeni ifadeyi rapor ederlerken, bir yandan Ryosuke Tokoroda'nın bilgisayarını inceliyorlardı. Araştırmanın sonunda, Ryosuke Tokoroda'nın akrabaları ve iş arkadaşlan dışında, internette de bir dizi bağlantısı olduğu ortaya çıkmıştı. Dizüstü bilgisayan, Tokoroda'nın sanal alemde yapıp ettiği her şeyin detaylı kaydım tutmuştu. E-posta arkadaşları ve iş arkadaşlarıyla yaptığı zararsız yazışmalar sıradan ve önemsizdi. Görünüşe bakılırsa Naoko Imai'yle internet ortamında yazışmamıştı. Kızın ismi kayıtlarda geçmiyordu. (Arkadaşlarının söylediğine göre Imai cep telefonundan mesajlaşmayı tercih ediyor, bilgisayarlarla ilgilenmiyordu.) Soruşturma ekibi, Ryosuke Tokoroda'nın genç kızlar bulmak için arkadaşlık sitelerine takıldığım düşünmüştü. Beklentilerinin aksine, dizüstü bilgisayarda bu tür bir aktiviteye rastlanmamıştı. Bulduklan şey kimsenin aklına gelmezdi. Ryosuke Tokoroda, internet alternatif bir aile yaratmıştı.
üzerinde Biri kız biri erkek iki çocuk ve bir eşten oluşan dört kişilik bir gölge aile. Birbirlerine Baba , Anne , Kazumi , ve Minoru diye hitap eden grup sürekli birbirlerine e-posta gönderiyor, aynca çevirimci olarak da yazışıyordu. Tanışıklıkları, internetle sınırlı da kalmamıştı dörtlü en az bir kez yüz yüze buluşmuştu. Üstelik Tokoroda, Kazumi'yi tekrar görmek istediğini belirten bir e-posta yollamıştı. Polis, hemen Harue Tokoroda'yı kontrol etti fakat Anne takma adı ona ait olmadığı gibi Kazumi ismi de gerçek Kazumi Tokoroda değildi. Bu noktada annekız tam bir uzlaşma içindeydi Ryosuke Tokoroda'nın bu tür bir maskaralığa kalkışacağı ikisinin de aklının ucundan geçmemişti. Bu arada Harue internet hakkında hiçbir şey bilmiyordu ve ilk etapta dedektiflerin neden bahsettiğini anlamakta zorlanmıştı. Ona yetmemişiz anlaşılan dedi Kazumi. Sanki kendi bize yetiyordu da. Genç kız saldırganca devam etti, hiç tammadığı insanlarla evcilik mi oynuyormuş. Dalga mı geçiyorsunuz siz. Bizden uzaklaşmasının sebebi bu muymuş. Tanrım. Nasıl bir şey bu. Kim bilir aklından neler geçiyormuş. Sinirlenmesi doğaldı. Çikako, Ryosuke Tokoroda'nın ölmüş olmasına lanet etti. Şu an hayatta olmalı ve Kazumi'nin öfkesiyle yüzleşmeliydi. Her halükarda, bir adamın ölmesinin bu kadar derin sırları birbiri ardına ortaya çıkarması pek rastlamr bir durum değildi. Onu öldüreni bulmamz lazım. Bayan A mıydı kimdi. Onunla konuşmak istiyorum. Çikako, kızı yatıştırmaya çalışarak henüz emin olmadıklarını söyledi. Kazumi'nin gözleri ısrarcı bir meydan okumayla panldadı. Konuşurken yumruklarını sıkıyordu. Peki o zaman, emin olur olmaz bana haber verin, tamam mı. Ona soracak küçük bir sorum var. 'Babamı neden öldürdün. Seni, onu öldürmeye iten şey ne. Sana ne yaptı.' Bunu bilmeye hakkım var, değil mi. Babam öldüğünden beri, ruhumuzun bile duymadığı korkunç şeyler öğrendik. Bu çok aşağılayıcı ve insanın canını yakıyor. Ve midemi bulandırıyor. Gayet anlaşılır bir talepti. Yakınmakta da haklıydı. Çikako kıza bu soruların yamtlanm vermeyi çok istiyordu. Ama bunun için önce katili yakalamaları gerekiyordu. Çikako, ortak soruşturma ekibinin çılgınlar gibi Bayan A'nın üstüne gittiğini ve onu konuşturmaya çalıştıklarını biliyordu. Vardıkları çıkarımdan bir nebze olsun rahatsız değiller miydi acaba. Doğru yaklaşım bu muydu. Gerçek motivasyon ve katil başka bir yerde de olabilir, diye düşündü Çikako. Belki de Ryosuke Tokoroda'nın gizemli hayatında. Bu alanı keşfe çıkmamak yanlış bir başlangıç değil miydi. Kazumi'nin, Ryosuke Tokoroda'nın yanında gördüğünü iddia ettiği kişiler neden onlann üstüne eğilmiyorlardı. Neden bütünüyle Bayan A'ya yükleniyorlardı. Çikako bunları düşünüp dururken, bugünün toplantısını duyuran bildiri geldi. Bu sayede, küçük bir zümre olsa da bazı araştırmacıların kendisiyle aynı kaygıları taşıdığım öğrendi. Konuşmaları dinlerken, bazı dedektiflerin çok daha fazla şüphelendiklerini fark etti. Harue ve Kazumi için yüreği sızlıyordu. Bugün burada olmasımn sebebi işte buydu. Ofis memuru Etsuro Takegami ile karşılaşmak büyük sürpriz olmuştu ve onun Nakamoto'nun yerini alacak olmasına şaşırma mıştı.
Dedektif Akizu, Takegami'yle geçmişini yanlış yorumlamışa benziyordu onunla hiçbir şekilde kişisel bir yakınlığı olmamıştı ve Takegami'nin kendisine hayran olduğu fikri de zırvalıktı. Çikako, ondan üç yaş büyüktü ve tanıştıklarında ikisi de evliydi. Romantizmin en ufak pırıltısı bile yoktu. Beraber çalışmaya başlayınca, aralarında bir bağ oluşmuştu. Somasında, ikisi de farklı yollan seçmişti. Yine de Takegami'yi bıraktığı gibi bulmak hoşuna gitmişti. Bu dürüst, sert adamın gözünde de çok fazla değişmemiş olmayı umuyordu. Aklına bir şey takıldı. Belli bir şekilde görünmek mi, belli bir şekilde olmak mı gerçek olan hangisiydi. Ryosuke Tokoroda'nın görüneni ve gerçeği neydi. Kızının öfkesi onun için anlaşılır bir şey miydi. Evet, Kazumi'nin hiddeti her geçen saniye artıyordu, annesinin dediği gibi. Kazumi'yi lobide gördüğünden beri kızın yüzündeki öfke ve hayal kınklığı görmezden gelinmeyecek kadar belli ediyordu kendini. Gizleyemediği bu öfkesi, biraz da yaşının küçüklüğünden kaynaklanıyordu. Bütün bu sırlar ne olacaktı. Kim bilir, belki bugünkü görüşmede her şey bir bir dökülecekti ortaya.
6 Bu, Takegami'nin Kazumi'yle yaptığı ilk görüşmeydi. Kızın ifadelerini kayda geçirmiş, rapor tutmuş ve onlan bir güzel çalışmıştı fakat böyle yüz yüze hiç gelmemişti, genç kızın gözlerine ilk kez bakıyordu. Kazumi parlak bir öğrenciydi ve Takegami'nin edindiği ilk izlenim, onun kıvrak zekâlı bir genç kız olduğuydu. Gergin görünüyordu kısa ve renksiz bir tanışma olmuştu. Zaten Takegami'nin şefkatli ve babacan polisi oynayacak hali yoktu. Hiç o ruh hali içinde değildi. Bu aklı başında kızın ilgi veya nezaket beklediği yoktu. Sanki kati ve resmi bir yaklaşım bekliyordu. Takegami de aynen öyle davrandı. Odaya sırayla üç kişi çağıracağım ve her birine sorular soracağım. Kazumi sessizce başım salladı. Üçü de babanla e-posta yoluyla yazışmış. Bu insanlann isimleri, yaşlan, ne tür insanlar oldukları veya babanla nasıl bir alaka kurduklannı sana tek tek anlatmayacağım sorgulama sırasında bunlar kendini gösterecek. Sonra Takegami'nin yüzü biraz yumuşadı. Sana bahsettiklerini tahmin ediyorum fakat tekrar vurgulamak istiyorum burada olmanın nedeni, birazdan içeriye girecek insanlann ne diyeceğini öğrenmekten çok nasıl diyeceklerine dikkat etmen. Sesleri, ta vırlan, mimikleri ve benzeri şeyler. Dolayısıyla, soracağım sorular veya onlann vereceği cevaplar dikkatim dağıtmasın. Anlatabildim mi.
Kazumi yine başıyla sessizce onaylamıştı. Takegami merak ediyordu, bu kız baş hareketi yerine ağzını açsa ne diyecekti. Evet mi, peki mi, tamam mı. Gergin olmalısın. Her şey yolunda mı. Kazumi bakışlarını indirdi ve eliyle ferahlamaya çalışır gibi bir hareket yaptı. Burası çok sıcak. Havalandırmayı açmalarım söylerim. Tokunaga ayağa kalktı ve koridora çıktı. Tokunaga çıkar çıkmaz gözlerini kapıya çeviren Kazumi duygusuz, kati bir ses tonuyla, Dinleyin beni, birazdan gelecek insanlann babamla sadece 'masum e-posta yazışmalari yaptıklan nı söylemeye kalkamayın, tamam mı. Gerçek neyse, doğruca söyleyin. Birazdan Anne , Minoru ve Kazumi takma adlı kişiler gelecek, öyle değil mi. Sözünü bitirdiğinde gözlerini Takega mi'ye kilitlemişti.
Evet, doğru diye yanıtladı Takegami. Önyargılı olmamanı istemiştim, bu yüzden söylemedim. Gördüğünüz gibi, o kadar aptal değilim. Bu kelimeleri jilet keskinliğinde sarf ettikten sonra kafasım biraz yana çevirip, ee, ben başka bir odada mı olacağım. Evet, çift taraflı aynanın arkasındaki odada. Orada olduğunu bilmeyecekler. Takegami aynaya doğru yürüdü. Bu konuda endişelenmene gerek yok. Kazumi aynanın yanına giderek ona parmağıyla dokundu. Televizyonda polis filmleri izlemiştim. Suçlulan konuşturmak için bu düzenekleri kuruyorsunuz. Her zaman değil. Aslında yapacağımız şey biraz farklı.
bugün Onlan duvara sırayla dizeceksiniz, değil mi. Sonra birden arkasını döndü. Sonra da sağa sola dönmelerini falan isteyeceksiniz, yanılıyor muyum. Bu dava için, uygulayacağımız yöntemin sana biraz karışık geleceğini düşünüyoruz. Hım. Kızın bakışlannda küçümseyici bir hava vardı. Sanki o cümleyi tekrar kuruyordu aptal değilim. Bir nokta daha var. Sana zaten söylemiş olmalılar ama her ihtimale karşı tekrarlıyorum, göreceğin üç insandan birini tanıman ve net şekilde hatırlaman, o kişinin babanın öldürülmesiyle direkt bağlantılı olduğu anlamına gelmez. Yani kendini sıkmana gerek yok. Sıktığım falan yok, sakinim. Takegami hafifçe gülümsedi. Kazumi çift taraflı aynanın dibine kadar sokuldu, neredeyse burnu cama değecekti. Gerçekten diğer taraf görülemiyor yani öyle mi. Normal bir aynadan farkı yok.
Evet, söylediğim gibi. Buraya gelecek insanların her birinin polis filmlerinde böyle odalar gördüklerini ve camın arkasında birilerinin olduğunu akıl edeceklerini düşünmediniz mi peki. Camın arkasından bilebilirler ama onun anlayamazlar.
seyredildiklerini sen olduğunu Kazumi, kapıda bekleyen memur Fuçigami'ye dönerek, biliyor musun, dünden beri hafızamı netleştirmek için her yolu deniyorum . Memur, Takegami'ye hızlı bir bakış attıktan sonra, gerçekten mi. Nasıl gidiyor peki. diye sordu. Kazumi, cımbızla incelttiği kaşlarım çattı ve suratını astı. Galiba kötü gidiyor. Ben hatırlamaya çalıştıkça, görüntüler uzaklaşıyor. Memur Fuçigami, yatıştırıcı bir sesle, bu çok normal dedi. Bence en iyisi fazla zorlamamak.
Akışına bırak. Takegami araya girerek, eğer istemiyorsan, hemen burada kesebiliriz teklifinde bulundu. Kazumi'nin tepkisi katiydi. Hayır, hayır. Yapacağım. Başını sağa sola salladığında, kestane rengi ipeksi saçları dalgalanıyordu. Ben gayet iyiyim, gerçekten. Yapabilirim. Peki o zaman. Yine de kendini fazla zorlama. Bitirmek istediğinde söyle yeter. Zamanı hiç önemli değil. Tamam. Ama bir şey soracağım Bakışları yoğunlaşmıştı. Ya onlara bir soru sormanızı veya belli bir şekilde durmalarını istersem. Ne yapmam gerekiyor. Takegami başını hafifçe çevirerek kulağını gösterdi. İşitme cihazına benzeyen şu nesneyi görüyor musun. Bu bir kulaklık. Gerektiğinde sizi duyabileceğim. Aklına bir şey geldiği anda memur Fuçigami veya Dedektif Işizu'ya söyleyebilirsin. Aynı zamanda burada konuşulan her şeyi yüksek aktanmlı bir mikrofon sayesinde duyabileceksin. Kazumi gülümsedi. Sonunda içi rahatlamış gibiydi. Başlamadan önce lavaboya gitmek istediğini söyledi ve memur Fuçigami'yle birlikte çıktı. İki bayan odayı terk ettiğinde, Tokunaga geri geldi. Kalın kaşlarını havaya kaldırarak, kaç yaşmda demiştin. On altı. Söylemesen yirmi sanırdım. Makyaj yapmayı iyi becermiş. Görünüşü, konuşma tarzıyla çelişiyor gibime geldi. Biraz kaba değil mi. Ne bekliyordun. Bugünlerde böyle şeylere takılırsan bir santim yol kat edemezsin dedi Takegami. Hangi yolmuş o. Kadınlara çıkan yol mu. diye sordu Tokunaga takılarak.
Hım evet. Seni hâlâ evermedik değil mi. Evermek mi. Evlendirmek yani. Yapma dostum, bu kelimeyi bugünlerde kimse kullanmıyor artık. Evlenemeyen erkekler tarafından kuşatılmış durumdayım. Sayılan gittikçe katlanıyor. Hepimiz senin kızının peşindeyiz. Noriko'ydu, değil mi. Yeni bir sevgili arıyormuş diye duydum. Nerden duydun. Galiba Kıçkafa'dan. Takegami pek oralı olmamıştı. Oturdu. Kim, Akizu mu. Kızıma kimin talip olduğunu bilmiyorum ama Akizu'dan şüpheleniyorum. O kadın senin bu kadın benim, ha bire sevgili değiştiriyor. Buna da 'aşk düellosu' diye isim takmış. Pek şaşırdığımı söyleyemem.
Takegami, kızının yüzünü getirdi aklına. Benim Noriko'm, şu an Kazumi Tokoroda'nın baktığı gibi baksaydı, bu ne anlama gelirdi acaba. Bir sorgu odasına alındığında ve çift taraflı aynanın arkasına oturtulduğunda tepkisi ne olurdu. Kızım için elimden gelen her şeyi yaptım diye mınldandı Takegami. Ama o şimdi bir polisle çıkıyor. Tokunaga ıslık öttürdü. Üniversiteden bir erkek arkadaşı vardı. Çocuğu bu yeni adam için terk etti. Daha iki gün olmadı. Tutkulu bir genç kadına benziyor. Keşke onun gibi kadınlar etrafta daha çok olsa. Bunun adı tutku mu bilemiyorum fakat önceki erkek arkadaşının bu yeni polis heriften daha yakışıldı olduğunu söyleyebilirim. Dış görünüş ne erkekler için önemlidir, ne de kadınlar için diye alıntıladı Tokunaga.
Akşam vakti dolgun yanaklanyla övünen adam, sabah olduğunda bir harabeye dönüşebilir... Buradaki 'dolgun yanaklar' yakışıklı anlamına geliyor. Ryosuke Tokoroda yakışıklıydı. Ve hayat arkadaşına karşı sadakatsizdi. Tabii bu çekici olan herkesin aldatacağı anlamına gelmez. Yine de güzellik ve sadakatsizlik, mutsuzluk için benzersiz bir reçete. Takegami kahkaha attı. Hayat arkadaşı mı. Asıl fosil olan deyim seninki. Naoko Imai olayı su yüzüne çıktıktan sonra polis, Ryuke Toko roda'nın kadınlarla olan bütün ilişkilerini inceleme ihtiyacı hissetmişti bunun neticesinde kocasının ölümüyle büyük bir darbe alan Harue Tokoroda bir dizi yeni ve can yakan soruyla baş başa kalmıştı. Harue Tokoroda'yla görüşen memur görmüş geçirmiş bir emekli olduğundan mı yoksa Harue'nin kendi karakterinden mi, Takegami emin değildi ama sonuçta Harue'nin birebir katkısını da kapsayan, kusursuz bir rapor çıkmıştı ortaya. Sorgu sırasında Harue'nin yanında olmadığından, Takegami ifadesini veren kadının yüzündeki mimikleri merak ediyordu. Raporu okurken, Harue Tokoroda'nın ne kadar narin ve kırılgan olduğunu fark ederek ona karşı sempatiyle dolmuştu. Evet diye başlamıştı kadın, kocamın gözü dışarıdaydı. Yirmi senelik evliliğimiz boyunca, kadınlar konusunda vukuatsız bir yılımız olmadı. Genç olanlardan hoşlanıyordu. Muhtemelen bütün erkekler genç sever ama kocam aynı zamanda kendini de sevdiriyordu. Bunu bir eşten duymak gülünç gelebilir fakat kocam kız arkadaş edinme konusunda becerikliydi. Başlarda bu durum, doğal olarak çılgına çeviriyordu beni. Bir keresinde, daha Kazumi bebekken sabnm taşmıştı ve kızımı da alarak ailemin yanına gittim. Sanırım bu onu mahvetmişti. İki gözü iki çeşme, yalvar yakar beni almaya geldi. Bütün olanlann kendi kabahati olduğunu söylüyordu. Fakat olaylar durulur durulmaz, eski oyunlarına geri döndü. Kazumi dünyaya gelmemiş olsaydı bunlara dayanamazdım. Ama işte... Evliliğimizin onuncu yılından sonra düşünmeye başladım. Başka kadınların etrafında dolanıp duran bir adam neden her gece evine, yatağına gelirdi. Kazumi'yle beni hiçbir zaman terk etmedi. İhmal de etmedi. Onu yakından tanımayan biri, dünyadaki en iyi eş ve baba olduğunu düşünürdü, eminim. Bize karşı o derece iyi ve anlayışlıydı. En sonunda, yaptığı çapkınlıkların bir tür hastalık olduğu sonucuna vardım. Bir diğer şey ise, birçok kız arkadaşı olmasına rağmen, onlarla samimi bir ilişkiye her zaman girmemesiydi belki komik görünebilir ama onlann yanında bir büyükleri, ağabey leriymiş gibi davranıyordu. Bence bunun tek bir açıklaması var kızlarla yakın ilişkiler kurmaktan ve onlar tarafından ilgi görmekten hoşlamyordu. Genç bir kadın bir şey istediğinde, ona hayır di yemiyordu.
Orion Foods'taki maaşı iyiydi ama öyle zengin edecek kadar olmadı hiç. Şunu da eklemek istiyorum benden veya Kazumi'den kısarak parayı sağa sola savurduğunu görmedim. Sanınm kızların gözüne girmek için az miktarlarda para harcıyordu. Kazumi'nin tek çocuk olması cammı sıkıyordu fakat bana çocuk büyütmenin masraflı olduğunu ve bir tanenin yeteceğini söyledi. Ben de ısrar etmekten vazgeçtim. Onun açısından bakınca, aileye yeni bir üyenin katılması fazladan masraf demekti. Kazumi'nin üstüne nasıl titrediğini anlatamam. Kızımız doğduğunda kendinden geçmişti. Hayatı boyunca hep küçük bir kızın babası olmak istediğini söylemişti. Çok geçmeden, şirketin özel dergisinde kızının evleneceği gün onu elinden tutup merdivenlerden indireceği anı dört gözle beklediğini yazmıştı. Yani bence, beni kaç kez aldattığı o kadar önemli değildi. Hiçbir zaman yuvasını yıkmak istemedi. Ben öğrenmediğim sürece bir mahsuru olmayacağını düşünüyordu galiba. Bu gülünç bir düşünce tabii ki öğrenecektim. Yine de rahat biriydi. Eminim, yaptığı şeylere kafa yorduğumdan bile haberi yoktu. Naoko Imai hakkında bir şey söyleyemeyeceğim. Kız arkadaşlarından biriydi sanırım. Ne kadar yakın olduklarına dair hiçbir bilgim yok fakat kadmerkek ilişkisi olarak başlayıp zamanla abi kızkardeş ilişkisine dönmesi beni şaşırtmadı. Söylediğim gibi, eşim bu tür ilişkilerden hoşlamyordu. Boşanmak mı. Asla. Sözünü bile etmedi. Bir keresinde içimden boşanmayı düşünmüştüm fakat bu yaklaşık on yıl önceydi... Söylediğim gibi, kadınlarla yaşadığı maceraların bir tür hastalık olduğu sonucuna vardıktan sora onu terk etmenin çözüm olmayacağına, aksine işleri daha da kötüleştireceğine karar verdim. Ona karşı sert davrandığımı düşünün. Bu ihanetlerinin ne kadar canımı acıttığına dair bir fikri olup olmadığını sorduğumu düşünün.
'Aileme bakıyorum' diyecekti ve haklı olacaktı. Fazla anlayışlı ve iyi huyluyum belki, ondan nefret edemedim bir türlü. Sürekli öfke duyamadım. Küçük bir çocuktu sanki. Onun için bir anne gibiydim, ya da abla gibi. İyi geçinebiliyorsak, bunun nesi yanlıştı. Yaşımız ilerledikçe ikimiz de birbirimize muhtaç olacaktık nasılsa. Kazumi bu konuda ne mi düşünüyordu. O normal bir genç kız ve babasının alışkanlıklarını sezmesi uzun sürmedi. Ya da belki başka sorunları vardı. Çocuklar ergenlik çağmda babalarına karşı dik kafalı olabiliyorlar, siz de büirsiniz. Son bir iki yıldır evin içinde pek konuşmuyorlardı. Kocam ona yaklaşmaya çalışıyordu fakat Kazumi onu geri çevirdi. Kocam için biraz üzülüyordum ama bu durumu kendi yaratmıştı. Aslına bakarsanız, Kazumi'nin babasını kendine getireceğini, yaptıklarıyla yüzleşmesini sağlayacağım ummuştum. Aa, evet... bu açıdan baktığımızda kocamın Naoko Imai ile olan ilişkisini anlamak özellikle zor. Kendi kızı flört edecek kadar büyüdüğünde, kızının yaşında biriyle çıkması fikri garip geliyor. İkisinin arasında bağlantı kuramadığına eminim. Kazumi, kısmen bana da sinirli. Kocamın beni parmağının ucunda oynatmasına izin verdiğim, yaptığı her şeye katlandığım için. Kendi kimliğimi kazanmadığım için bazen beni terslerdi. 'Anne, şu hayatına bir bak.' derdi. Ona, hayatımın beni ilgilendirdiğini ve bu yaşta karı koca arasındaki bazı şeyleri anlayamayacağını söylüyordum. Ne demek istediğimi anlamasını umuyordum en azından biraz düşünmesini. Kazumi'nin bir anne olarak beni yetersiz, kimliksiz, gereksiz biri olarak gördüğüne eminim. Hele kocam öldükten sonraki halim... sürekli ağlayan, sızlayan bir anne. Nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum. Harue'nin raporundaki bu uzun monoloğu okumak Nakamo to'yu hayretler içinde bırakmıştı. Bazı eşler aşırı derecede tahammüllüydü. Harue ve Ryosuke gibi çiftlerin sayısı fazla olmalı. Evlilik kurumu onlar için işe yanyor. Çocuklannı sorarsan, tamamen ayrı bir hikâye. Takegami, kadının anlattıklannı kendince yorumlamıştı. Gerçek hayatta, kendini fazla iyi huylu olarak tanımlayan hiç kimseye güvenmezdi. Nakamoto bir kahkaha patlattı. İşte burada haklısın, Gami. İyi nokta. Kazumi'nin frekansına inmek apayn bir duyarlılık gerektiriyordu. Genç kızın raporu kısaydı. Muhtemelen annem size her şeyi anlatmıştır diye başlıyordu. Her neyse, babamın genç kızlarla gezip tozduğunu biliyordum. Zaten o kadar belli oluyordu ki. Ama Naoko Imai'den haberim yoktu. Son ilişkilerinden biriydi, değil mi.
Anneme sorarsanız, o da aynı şeyi söyleyecektir ortaokula başladıktan sonra babam her şeyimi eleştirmeye başladı. Sürekli birbirimize giriyorduk. Son zamanlarda onunla konuşmamaya başladım, bir süreliğine. Ağzımı açar açmaz üstüme geliyordu. Eve geç geldiğim için, telefonda çok konuştuğum için zaten erkek arkadaşım Tatsuya hakkında tek kelime iyi bir söz söylemedi. Ukala olduğumu, benim için yaptıklannın değerini bilmediğimi falan söylerdi. Tatsuya, büyümeye başladığım ve ayn bir hayatım olduğu için babamın kendini yalnız hissettiğini söyledi. O günden sonra onun için üzüldüm ve ona daha iyi davranmaya karar verdim. Yine de aynı odaya girdiğimiz anda her şey kontrolden çıkıyordu. Belki biraz büyüdüğümde ve kendi ayaklarım üzerinde durduğumda aramızı düzeltirim diye düşündüm. Şimdi olmuyordu çünkü. Dolayısıyla sürekli dip dibe olmak yerine onu kendi haline bıraktım, geçen sene onu tamamen görmezden geldim ve böylelikle de atışmayı kestik. Araya mesafe koymamın tek sebebi bu değildi. İş yerinde sıkı bir tempoda çalıştığım ve stresli olduğunu biliyordum. Neden eve geldiğinde de huzurunu kaçırayım ki, diye düşündüm. Harue Tokoroda bunu doğrulamıştı babakız soğuk savaştaydı. Rapor yazıldığı sırada Kazumi peşinde bir sapığın dolandığım düşünüyordu ve kendisine bir koruma sağlanmıştı. Raporu hazırlayan dedektif, dosyaya iliştirdiği notta, Kazumi Tokoroda'nın mevcut gergin koşullardan etkilendiğini ve sapık konusu ortadan kalktıktan sonra bir kez daha ifadesinin alınmasının iyi bir fikir olacağını belirtmişti. Takegami bunun sağduyulu bir yol olacağını düşünmüştü. Hâlâ da öyle düşünüyordu. Sapık konusu soğumaya başladığı sırada Ryosuke Tokoroda'nın internette kurduğu gölge ailesi su yüzüne çıkmıştı. Harue ve Kazumi, sorgulama için tekrar ziyaret edilmişti. Harue, kocasının dahil olduğu bu gölge aile nin, tıpkı adamın çapkınlıkları gibi bir tür sosyalleşme aracı olduğu fikrindeydi. İşyerinde beraber çalıştıkları arkadaşlarından, kadın çalışanların ona 'Baba' veya 'Abi' dediklerini duydum. Bunun aralarında bir tür espri olduğunu söylediler fakat eğer kocamın hoşuna gitmeseydi, bunu bana bu kadar rahat söyleyemezlerdi, değil mi. Kocamın, çalışanlarıyla arası çok iyiydi. Sadece kadınlar değil, erkeklerle de. Neredeyse hepsi cenazesine geldi. Onlan önemsiyordu, onlarla ilgileniyordu. Belki de Ryosuke'yi çalışanlanmn gözünde 'Baba' yapan şey de buydu. İnternette yazıştığı insanlar gençmiş. Bence bu yüzden o tür bir isim kullandı. Harue, olayın alternatif bir aile boyutlanna ulaştığını pek düşünmüyordu. Kazumi'nin bakış açısı farklıydı. Kızgındı. Babasımn sadakatsizliğini kabul edebilirdi, ama bunu değil. Babasımn bir grup yabancıyla evcilik oynaması affedilmezdi. fikri Kazumi için Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Ama şu kadannı söyleyeyim, bu durum canımı feci sıkıyor. Annem ve benle ilgili sorunlan olabilirdi, bir o kadar da bizim onunla sorunumuz vardı. Burnumuzun dibinde böyle işler çevirmenin bizi nasıl etkileyeceğini düşünmedi mi. Aklının ucundan hiç mi geçmedi. Üstüne üstlük, bu insanlardan birinin adı da Kazumi. Benim ismim. Bunun takma isim veya gerçek isim olması neyi değiştirir ki.. Bu insanları bulmanız gerek. Babamı hangi gerekçeyle öldürdüklerini ve babamın onlara ne haltlar yazdığını bilmek istiyorum. Bu duygu patlamalarının ardından Kazumi, babasım başka insanlarla birlikte gördüğünü söylemişti. Daha sonra bu konuyu hiç açmadı. Nakamoto, Kazumi öfkeye kapıldığında, neyi gerçekten görüp duyduğuyla neleri hayal dünyasında kurduğunu ayırt edemediği tespitinde bulunmuştu. Kaili asla affetmeyeceğini söylüyor fakat bana sorarsan asıl affetmeyeceği kişi babası. Her halükarda, kızın hikâyesi beş dakikada bir değişiyor. Her söylediğini not etmek lazım. Takegami de aynı şeyleri hissediyordu. Nakamoto biraz daha kesin konuşuyordu. Biliyorsun, Gami demişti, şu diğer teoriye prim vermiyorum. Katil Bayan A olamaz. Takegami'nin cevabı, Işizu'nun kulaklıktan gelen sesiyle kesilmişti Biz hazınz. Kazumi yerini aldı. Top sizde. Takegami, çift taraflı aynaya bir bakış attı. Aynanın arkasındaki kadınlar görünmüyordu, doğal olarak. Takegami'nin işaretini gören Tokunaga başıyla onayladı. Dahili telefonun ahizesini kaldırdı. Tamamdır, söyleyin ilkini içeri yollasınlar.
Gönderen Anne Alıcı Kazumi Konu Acil Baba'nın ba ına gelenleri duydun mu. Hemen rü memiz lazım.
Gönderen Anne Alıcı Minoru Konu Acil Baba'nın ba ına korkunç bir ey geldi. Hemen görü elim.
Gönderen Kazumi Alıcı Anne Konu Söyle Onu *sen* mi öldürdün 7 Odaya ince yapılı bir delikanlı girdi. Üzerindeki eski püskü beyaz tişört, omuzlarını iyice sıska gösteriyordu. Kot pantolonu yıpranmıştı yalnızca lastik tabanları zemin üzerinde gıcırdayan ma visarı spor ayakkabılar yeni görünüyordu. Çocuğu karşılamak üzere ayağa kalkan Takegami, ona karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Kendisine içeriye kadar eşlik eden üniformalı memur kapıyı kapatıp çıkana kadar gözlerini ondan ayırmadı. Kapı kapandıktan sonra dahi delikanlı Takegami'ye dönüp bakmadı.
Otur dedi Takegami. Çocuk, ne kadar gergin olduğunu kendisi de fark etmiş, korkuya kapılmıştı. Hâlâ oturmak için harekete geçmemiş, kafasını Takegami'ye çevirerek onu bir güzel süzmüştü. Sonra gözlerini sırayla Tokuna ga'ya, masaya, pencereye, aynaya ve duvarda asılı duran telefona dikmiş, son olarak tekrar kapıya bakmıştı. Çocuğun bakışlarını doğrulttuğu her nokta işaretlense ve bir leştirilseydi, ortaya bilindik bir takımyıldızı çıkacaktı sanki. Sorgulama konusunda deneyimli bir memur bu şekillerin anlamını çözerdi belki. Fakat Takegami'nin idealist çağları geçeli çok olmuştu. Bildiği bütün yıldızların adını unutmuştu. Geç otur bakalım. Kelimeler resmi değildi. Takegami bu tonda konuşmuştu, çünkü çocuk sakinleşmeye çalışıyor, ağzım açarsa her şeyi belli edeceğini düşünüyordu. Buna meydan vermemeliydi.
Delikanlı sonunda Takegami'ye dönerek, beklenmedik bir şekilde yankılanan bir tonla, insanları burada mı sorguluyorsunuz. diye sordu. Takegami çocuğa gülümsedi. Evet. Ama sana açıklamış olmalılar bu bir sorgulama değil. Bize yardımcı olabileceğini düşündüğümüz bazı sorularımız var. Konu hassas olduğu için sorulan sub rosa sormak istedik. En iyi yer burasıydı. Sub rosa. Delikanlı, anlamım bilmediği bu kelimeleri tekrarlamıştı. Gizlilik içinde. duymayacak.
Yani diğer insanlar Anladım. Bu kısa ve öz yanıttan sonra delikanlı sandalyeye oturdu. Öne eğilmeden, sırtını sandalyeye dimdik yasladı ve ellerini göğsünde sımsıkı birleştirdi. Takegami'den sonra Tokunaga da kendini tanıttı. Çocuk, çene hareketiyle karşılık vermişti. Rahatsız bir şekilde yerinden kıpırdandı. Çocuk da gergin, diye geçirdi aklından Takegami, niye olmasın ki. Adın ve adresinle başlayalım istersen. Takegami, önündeki formdan, Nakamoto'nun düzgün yazışım takip etti. İsmin Minoru Kitaco, doğru mu. Ve Hachioji'de... Minoru Kitaco, ismin ve adresin kendine ait olduğunu doğruladı. Sesi zoraki çıkıyordu sanki. Tam karşısında oturan Takegami, çocuğun sımsıkı kenetlenmiş kollanndan ne kadar endişeli olduğunu hissedebiliyordu. Doğum yılı 1983. Kaç oluyorsun yani, on sekiz mi. Doğum günüm kasımda. Hâlâ on yediyim yani. Peki. Burada işsiz olduğun yazıyor. Okula gitmiyor musun.
Bıraktım. Geçen sene. Atıldın demek. Ailenle yaşıyorsun. Sayılır. Yan binadan bir daire tutacağım, ya da galiba onlar bana tutacak. Kirayı onlar mı ödeyecek. Evet. Çalışıyor musun peki. Aralarda çalışıyorum. Bilgisayanmı aldığımda yansını babam ödedi, kalan yansını gece açık olan bir markette çalışarak ben ödedim. Minoru, bütün bunlan bir çırpıda saydıktan sonra birden Takegami'ye baktı. Hey, memur bey, bir şeyi unutmuyor musunuz. Takegami şaşırmıştı. Ne gibi. Tokunaga doğrudan onlara dönük değildi fakat aynadan yansıyan görüntüsünde, yüzündeki şaşkınlık belli oluyordu.
Hani olur ya demeniz gereken bir şey. diyerek sınttı Minoru. 'Sessiz kalma ve konuşmama hakkınız vardır, söyleyeceğiniz veya yapacağınız her şey mahkemede aleyhinize kullanılacaktır' türünden şeyler. Televizyondaki gibi. Takegami güldü. Numaradan değil, içten bir kahkahaydı. Şüpheli değilsin. Dolayısıyla seni uyarmamıza gerek yok diye yanıtladı Takegami. Gözaltında değilsin. Hı. İyi bari. Ama yalan söylemek yok, anlaştık mı. Durumu daha çok bulandırırsın. Zaten davalann çoğunda, yalanların ortaya çıkması uzun sürmez. Sana hiçbir yarar sağlamaz bu. Bu yüzden, senden tüm sorularımı dürüst bir şekilde cevaplamam istiyorum. Hiçbir bilgiyi saklamadan, tamam mı.
Öne doğru pozisyon değiştiren Minoru gözünü gri tavana dikerek, davalann çoğunda, derken. Bazen yalanlar ortaya çıkmıyor yani. Bu doğru. Yine de yalan söylemeyi haklı çıkarmaz. Kimse anlamadıktan sonra ne fark eder ki. Yalan söylemenin ahlaki olarak olduğunu mu söylüyorsun.
doğru Minoru biraz sakinleşti ve dirseklerini masaya dayadı. Doğruca Takegami'nin suratına bakıyordu. Komik adamsınız, polis bey. Bunu bir iltifat olarak alıyorum.
Kazumi Tokoroda, profilden bile güzeldi. Aralarında bir sandalye vardı ve Çikako, soluna oturan kızın çenesi ve boynunun zarif hatlarını görebiliyordu.
Kazumi, sorgu odasının kapısı açılır açılmaz öne doğru eğilmiş, alnı neredeyse cama değmişti. Pür dikkat, gözünü kırpmadan bakıyordu. Ancak Takegami güldükten ve Minoru Kitaco kollarını göğsünde düğümleyip konuşmaya başladıktan sonra yerine oturabildi. sonra kucağındaki küçük kıyafet çantasına uzandı, etrafa bakındı ve çantadan cep telefonun çıkarttı. Çikako bu hareketi anlayamadığı için soran gözlerle genç kıza baktı. Kadın polisin bakışlarını fark eden Kazumi, telefonu elinden bırakmadan, telefonumu kullanabilir miyim. Bir mesaj var da. Email. Cevap yazmam lazım. Tabii tabii. Ama dikkatin dağılmayacak nu. Cevap yazmazsam daha çok dağılacak. Genç kız huzursuz görünüyordu. Peki o zaman, keyfine bak. Kazumi sağ başparmağım kullanarak seri hareketlerle mesajım yazmaya başladı. Harflerin yerlerini ezbere bildiği açıktı şaşırtıcı bir hızla tuşlara basarken tereddüt etmiyor, bir yandan aynanın diğer tarafını seyrediyordu. Çikako, böyle eli çabuk mesaj çeken insanları trende veya başka yerlerde görmüştü fakat hemen yarımda Kazumi'nin çektiği mesaj çok daha etkileyici olmuştu. Genç kızın biraz durup beklediği tek an, mesajını bitirdikten sonra gönder tuşuna bastığı andı. Kime cevap yazıyorsun bakalım. Çikako'nun neşeli bir şekilde, arkadaşça sorduğu sorunun yamtı biraz soğuk gelmişti. Bir arkadaşa.
Minoru Kitaco, çıkık omuzlarını silkerek, benimle neden konuşmak istediğinizi biliyorum galiba dedi. Tokoroda cinayetiyle ilgili, değil mi. Ama kimin yaptığım zaten biliyorsunuz.
Haberlerde gördüm. Gördüğün şey basit bir gözaltıydı, yanılıyor muyum. Soruşturma devam ediyor. Öyle mi. Vay vay diye yanıtladı Minoru küçük bir çocuk gibi. Tokoroda'yı sadece internetten biliyorum. Özel hayatına dair hiçbir fikrim yok. O kadar iyi tanımıyorum. Tanımıyorsun. diye sordu Takegami sakince. Kendisinden 'Baba' diye bahsetmene rağmen mi. Minoru'nun gözleri hafiften büyüdü. Ardından, verdiği tepkiyi geçiştirmek için gözlerim üst üste birden fazla kez kırpıştırdı. O sadece takma bir isimdi. Onun kullandığı takma isim. Ama sen 'Minoru'yu.
gerçek Evet. Aynen öyle.
ismini kullandın, İnsanlar genelde sahte isim kullamyor, yaralıyor muyum. Numara yapmayı sevmiyorum ben. Takegami'nin arakasında yanlamasına oturan Tokunaga'nın kaşları yine kalkmıştı. Bu sefer çocuk da ona bakmış, ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. Kurnaz çocuk diye mırıldandı Tokunaga. Bakın polis bey, dediğim gibi, Adamı uzaktan tanıyorum. İnternette taraştık, sonra da baba oğul gibi davrandık. O kadar. Gerçekte kim olduğunu öğrenecek kadar tanışmadık. Bay Tokoroda hakkında bulabileceğimiz her tür bilgiye ihtiyacımız var. Gerçek veya başka türlü. Ha. İlginç. Minoru dudaklarını büktü. Bütün heyecan belirtileri kaybolmuştu. Kendini toparlamaya başladı. Bu ne rahatlık.
Çikako, mırıltı şeklindeki bu sözlere başını çevirdi. Pardon. Kazumi, çenesiyle çift taraflı aynanın diğer tarafını işaret etti. Neden doğru düzgün konuşmuyor. Karşısında bir polis memuru var, şu rahatlığa bak. Çikako gülümsedi. Gergin çünkü. Belli etmemeye çalışıyor. Şu memur çok yumuşak davranıyor. Masaya vurmak, bağırmak falan yok. ilk andan itibaren sert davransa, düzgün bir iletişime geçmesi mümkün olmaz, değil mi. Çikako, önündeki formlara baktı. Ee, şu ana kadar ne düşünüyorsun. Minoru Kitaco gözüne tamdık geliyor mu. Durakta veya otoparkta gördüğün insanlara... Kazumi kadının sözünü keserek, henüz bilmiyorum. Daha çok erken. Henüz diğerlerini de görmedim zaten.
Peki o zaman. Kazumi, Çikako'ya doğru biraz eğildi. Baksanıza, bu çocuğun babamın internet arkadaşı olduğu kesin, değil mi. Çikako, gözlerini sorgu odasına doğru çevirdi. Takegami, işaret parmağıyla üst dudağım ovuşturuyordu. Minoru, bilmediği bir nedenle gülüyordu. A evet, bu konuda şüphe yok. İki kişi daha var, değil mi. Toplam üç kişiler. Evet, fakat anladığım kadarıyla babanın internet üzerinden görüştüğü çok sayıda kişi varmış. Kazumi eski pozisyonuna geri döndü ve elini yanağına götürdü. Ama diğerleri şüpheli değil. Sadece siberaile üyelerinden şüpheleniliyor. Öyle gibi.
O zaman diğerlerinden kime ne. Suratını astı. Babamın bu küçük uydurma ailesinde kimler var bilmek istiyorum. Özellikle de 'Kazumi'yi. Yerimde olsaydınız, bunu siz de istemez miydiniz. Çikako yanıt vermeyince, Kazumi kapıya yakın oturan memur Fuçigami'ye döndü. Ya siz. Babanız, bir düzine yabancıya ailesi gibi davransa, dehşete kapılmaz mıydınız. Hele aralarından biri sizinle aynı ismi taşıyor olsaydı. Onun kim olduğunu bilmek isterdiniz, değil mi. Memur Fuçigami gülümsedi ve cevap vermeden önce biraz düşünüyormuş gibi yaptı. Evet, doğru. Senin neden bu kadar kızgın olduğunu anlayabiliyorum. Bunun üzerine Kazumi birden geri çekildi. O kadar da kızgın değilim. Değilsin.
Değilim. Bunu söyledikten sonra kucağındaki telefonu eline aldı. Çika ko, memur Fuçigami'ye anlamlı bir baş işareti yaptıktan sonra Kazumi'ye döndü. Sorgu odasında konuşulanlara dikkat et, olur mu.
Takegami, gözlüğünü parmak ucuyla burnuna yerleştirdi. Bana önce, Bay Tokoroda ile nasıl tanıştığından bahset. Minoru gözlerini masum masum açtı. İlk başta, Tokoroda ismini hiç duymadım. Ta en başından beri kendisini 'Baba' olarak tanıttı yani. Aynen. Detaylan öğrenmek istiyorsanız 'Kazumi'yle konuşun. 0 benden önce vardı. Kazumi. Takma adı 'Kazumi' olan kişiyi söylüyorsun sanırım. Başka kim var ki. Bay Tokoroda'nın aynı ismi taşıyan bir kızı var. 'Bir' ve 'güzel' kelimelerinin birleşiminden oluşuyor ve 'Kazumi' yazılıyor. Cidden mi. Minoru sırtını sandalyeye yasladı. Bundan haberin yok muydu. Nerden bileyim. Dediğim gibi, birbirimizin özel hayatlarından uzaktık. Bay Tokoroda'nın dizüstü bilgisayarındaki kayıtlardan anladığımız kadarıyla alınma ama senin yazılarını biraz yapmacık bulduk. Minoru o kadar ani şekilde öne eğildi ki, sandalye gıcırdadı. Eski e-postalan bilgisayannda mıymış. Silmemiş mi. Takegami, gözlüğünün tepesinden delikanlıya bakarak başını salladı. Silmemiş. Birçoğu duruyor. Hangi tarihten beri. Kaç tane. Cevap gelmeyince, kendi kendine hızlı hızlı mırıldandı Nasıl silindiğini bile bilmiyordur kesin. Sonra Takegami'ye baktı ve iddia ettiği gibi bilgisayar dehası olmadığını biliyordum zaten diye açıkladı. İşyerinde bir bilgisayarı vardı ama. Aynı şey değil. Tamamen farklı. Şirket bilgisayarlarını görevli personel yükler, bakım yapar, tamir eder. Kendi bilgisayarınızla bütün işler size kalır. Minoru, Takegami'nin önündeki kâğıttan görmek için boynunu uzattı. E-postalar burada değil. Boşuna bakıyorsun dedi Takegami. Minoru bozulmuştu. Bu iş canımı sıktı. Hangi iş. E-posta kişiseldir. Bay Tokoroda'ya yolladığım e-postalann polis tarafından incelenmesi fikri hoşuma gitlmedi. Üzgünüm ama bu da işimizin bir parçası. Minoru gergin bir şekilde tişörtünün yakasım çekiştirmeye başladığında, köprücük kemikleri ortaya çıkmıştı. Kazumi'yi de sorgulayacak mısınız. Takegami yanıt vermedi. O da gelecek, değil mi. Onunla konuşmanız lazım. Bütün bunları o başlattı. Bay Tokoroda ile ilk tanışanın Kazumi olduğunu mu söylüyor sunr Evet. Oyun oynamayı kesin, tamam mı. Ne demek istediğimi adınız gibi biliyorsunuz. İlk başta Bay Tokoroda sadece onunla yazışıyordu. Bu böyle altı ay devam etti. Belki daha fazla. Takegami parmaklarıyla şakağım ovuşturdu. Diğerlerine kıyasla, görünüşe göre 'Baba' ile en az yazışan sensin. Ama bu durum, internet ailesinde oynadığın rol hakkında yeterli bilgi sağlamıyor. Senin aileye nasü dalül olduğunu bilmek istiyoruz aslında. Minoru, çekiştirmekte olduğu tişörtünü bıraktı ve saçım eliyle arkaya taradı. Nasıl mı dahil oldum. Sonra düşünmeye başladı. Süre uzayınca dikkati dağılmıştı. Takegami de sessizdi fakat Tokunaga boğazını temizledi. Çıkan sesle Minoru suratına su serpilmiş gibi irkildi, bakışlarım tekrar Takegami'ye yöneltti. Bişi dicem, Polis bey. Ne. Bu çok tuhaf. Benim olaya nasıl dahil olduğumun konuyla ne alakası var. Şüpheliniz belli. 'Kazumi'yle benim cinayetle alakamız yok. Ses tonu değişmiş, küstahlaşmıştı. Ya 'Anne'. diye sordu Tokunaga, delikanlıya doğru eğilerek. Cinayetle onun da mı alakası yok. Minoru, pozisyonunu dikleştirdi. O da kim. Sadece söyleyeceklerimizi kaydettiğini sanıyordum. Hey adamım, konuşmanın arasına böyle girmesen diyorum, kalp krizi geçirteceksin insana. Pardon. Bu nasıl bir saçmalık. Minoru sandalyeden kalkmıştı. Size bir şey söyleyeyim mi. Bu iş cidden canımı sıkmaya başladı. Buraya hiç gelmemeliydim. Eve gelen memur beni kandırdı Bay İyi Adam. Ama şimdi bu işin pis kokmaya başladığını düşünüyorum. Hem benim 'Minoru' olduğum bile ne belli. Takegami, delikanlıya bilgece bir bakış attı. E-posta adresinden desem. İnternet sağlayıcıları, geçerli bir neden olmadan kimsenin açık adresini vermiyor tabii. Üç beş polisin kurcalamasıyla olacak iş de değil gidip yasal arama belgesi çıkarttırman... Tamam, haklısınız. Konuyu kendiliğinden açan Minoru şimdi bocalamaya başlamıştı. Ne yani. Sizde o belgeden var mı. Beni bu şekilde mi buldunuz. İki elini de masamn üzerine dayayan Minoru ayağa kalktı ve avazının çıktığı kadar bağırdı Bay Tokoroda'yı ben öldürmedim. Benden şüphelenmeniz için zerre kadar nedeniniz yok.
Kazumi Tokoroda, tek elini çift taraflı aynaya yaslamış, pür dikkat Minoru Kitaco'yu izliyordu. Kolu gerilmişti, şeffaf mavi damarları belli oluyordu. Çikako yumuşak bir sesle genç kıza seslendi Kazumi, geri çekil. Bir santim bile kıpırdamayan kız, efendim. diye cevap verdi.
Camı kırmak istemezsin, değil mi. Elini çek istersen, olur mu. Bu sözler üzerine genç kolunu camdan çekti ve yerine oturdu. Camda belli belirsiz kalan parmak izi, tam Minoru'nun yüzünün hizasındaydı. Ne düşünüyorsun. çağnştırdı mı.
Çocuk bir şeyler Kazumi tereddüt ediyordu. Kelimeleri nasıl telaffuz edeceğim bilmiyor gibiydi. Yanağı, birden fazla kez seğirdi. Sonunda ağzını açarak, bilmiyorum. Sanki biraz... evin önünde dolaşan adama benziyor gibi. Babanın yanında, onunla samimi görünen üç yabancıyı, üç ayrı yerde görmüştün, yanılıyor muyum. Neredeydi bunlar. Biri evin önünde, diğer ikisi tren istasyonunda ve süpermarketin oto parkındaydı, değil mi. Efendim. Aa. Evet.
Babam direksiyonda görmüştün, bir yabancıyla camdan konuşuyordu. Ya da başka türlü müydü. Çikako notlarına göz gezdirdi. Kazumi daha yakından bakmak için sandalyesini biraz kaydırdı. Evet, doğru, baban şoför koltuğundaymış. Pencereye eğilen kişiyi arkadan gördüğün için kadm mı erkek mi anlayamamışsın. Kaç yaşlannda olduğunu da çıkaramadın sanırım, yine de yaşlı birine benzemediğini belirtmişsin. Sanırım kot pantolon giyiyordu diye mırıldandı Kazumi. Sonra telaşla ekledi, Bunu daha önce söylemiş miydim. Pantolonu yazmış mıydınız. Hayır. Kıyafetler... Koyu renkli bir palto gördüğünü söylemişsin. Rapora bir bakabilir miyim. Üzgünüm, kriminal soruşturma prosedürü gereği raporu sana gösteremem. Hem zaten hafıza yanlışları ve hatalı değerlendirmeler için endişelenmene gerek yok. Bunlar olağan şeyler. Kazumi geri çekilip kaygılı gözlerle tekrar sorgu odasına baktı. Ama yanılıyorsam bu çok kötü olacak, değil mi. Hayır olmayacak çünkü tutuklama için bir tek senin ifadeni değerlendirmeyeceğiz. Kimse sana böyle bir sorumluluğu yükle miyor. Rahat ol. Takegami'nin sorgu odasına söylediği çaylar içeri giren bir memur tarafından servis ediliyordu. Minoru'nun patlamalar yaşamasından sonra Takegami biraz ara vermenin iyi fikir olacağım düşünmüştü. Bir yandan Minoru'ya çayını içmesi için ısrar ederken, kendisi de sıcak yeşil bir çay içiyordu. Tokunaga bir an için gözlerini çift taraflı aynaya çevirdikten sonra dikkatini tekrar odaya verdi.
Ben... Ben aslında diye mırıldandı Kazumi. Sanki... Sanki birden güvenimi kaybettim. Bütün görgü tanıkları aynı şeyi hisseder. Tanıklık yapmak kolay değil. Babamın yanında gördüğüm insanlar... belki de aklımdan uyduruyorum. Şu an hiçbir şey hatırlayamıyorum, anlatabiliyor muyum. Polis, babamla ilgili herhangi anormal bir şey görüp görmediğimi o kadar çok defa sordu ki, belki gerçekten gördüğümü sandım. Eğer bu soru sorulmasaydı, hiçbir şey hatırlamayabilirdim. Çikako kızın omzunu sıvazladı. Sana şunu söyleyeyim o zaman, ekipteki bazı dedektifler de seninle aynı fikirde. Öyle mi. Evet. Peşinde biri olduğundan şüphelenmen, sonra birden babam yabancı insanlarla birlikte gördüğünü hatırlaman, bunların hepsi polisin seni ve anneni sorgulamasından kaynaklanıyor olabilir az önce senin dediğin gibi. Kazumi'nin omuzlan Gerçekten mi.
hafifçe düştü. Kesinlikle. Bu yüzden bazılan, bu teşhis sürecine girmene karşı çıkmıştı. İşlerin daha da kanşacağını düşünüyorlardı. Doğru mu bu. Kazumi bakışlannı memur Fuçigami'ye çevirmiş, kadın başıyla onaylamıştı. Kendi isteğinle kabul etmeseydin, bütün bunlar hiç gerçekleşmeyecekti. Şu an bile, bitirmek istediğin anda tek yapman gereken şey söylemek. Ne yapmak istiyorsun. Kazumi'nin gözleri o gün ilk kez bir cevap arıyordu. Burada kesmemizi ister misin. Sen burada ol veya olma, soruşturma sürecek. Merak etmesen. Devam edelim mi. Çikako, elini Kazumi'nin sandalyesine koydu.
Memur Fuçigami onlara doğru hareket etmek üzereydi. Fakat Kazumi tereddütlerini savuşturmak ister gibi, başım olumsuz anlamda sağa sola salladı. Hayır, biraz daha kalacağım. Emin misin. İyiyim ben. durmalıyım.
Dediklerimin arkasında Kendini fazla yorma. İyiyim dedim dedi Kazumi huysuzca. Sonra başım kaldırdı. Gerçekten öyleyim. Çikako gülümsedi. Anlıyorum. O zaman işimize bakalım. Zaten onlar da çay arasını bitirmişe benziyorlar. Takegami bir mendille gözlüğünün camlarını siliyordu. Minoru Kitaco sessizce sandalyesine geri döndü.
Kazumi merak eden gözlerle, Dedektif Işizu dedi. bir şey sormak istiyorum. 'Kazumi' de burada, öyle değil mi. O ne zaman gelecek. Bu Bay Takegami'ye bağlı. Keşke elini çabuk tutup onu hemen çağırsa. Çift taraflı aynaya dönen genç kız düşük bir ses tonuyla, onu görmek istiyorum. Bunu mikrofondan iletir misiniz, lütfen.
Gönderen Minoru Alıcı Kazumi Konu saçmalamayı kes aman da ne kadar sevimli bir küçük kızmı ız biz. saçmalamayı kes. sen kendini ne sanıyorsun be.
Gönderen Anne Alıcı Baba Konu Te ekkürler Bu sabahki mailin için te ekkür ederim. Sayende bütün gün yüzümde bir tebessümle gezdim. Bazen oturup gerçekten nasıl böyle bir aile olu turdu umuzu dü ünüyorum, anlayamasam da bu beni mutlu ediyor. nternetten arkada edinildi ini biliyordum ama bir *aile* sahibi olabilece im hiç aklıma gelmezdi. Ah, bu arada Kazumi'den bir mail aldım —sohbet odalarından birine geçip biraz konu tuk. Görünü e göre yine Minoru'yla kavga etmi ler. Çocuklarının tartı malarını çözmenin anneli in bir parçası oldu unu dü ündü ümden Kazumi'yi sakinle tirmeye çalı tım ama bir ara sen de ikisiyle ayrı ayrı konu san iyi olur diye dü ünüyorum. Umarım bugün i ler seni yormamı tır. Yarın görü mek üzere.
çok 8 Takegami okuma gözlüğünü burnuna ittirip şimdi, siz dördünüz sadece internet ortamında yazışmakla kalmadınız, yüz yüze de görüştünüz, doğru mu. Yanılmıyorsam buna çevrimdışı görüşme veya 3D diyorsunuz. Minoru Kitaco hemen cevap vermedi. Öfkeye kapılıp isyan etme aşamalannı geçtikten soma, şimdi dikkatli gözlerle Takegami'nin hareketlerini izliyordu. Bakışlarını masanın üzerine çevirdi ve kendisine yöneltilen soruya yine soruyla cevap verdi. İnternetle aranız nasıl, Polis Bey.
Bir e-posta adresim var. Uzmam değilim. Evet doğru. Bir kere buluştuk. Dördümüz. Aile toplantısı için. Ne zaman oldu bu. Nisanın başlarında. Üçü ya da dördü gibi. Nisanın ilk cumartesisi. Üç nisan cumartesi. Ve üç hafta sonra Bay Tokoroda öldürüldü. Sizin için şaşırtıcı olmalı. Minoru homurdanarak yüzünü buruşturdu. Hiç şüpheniz olmasın. Ne bekliyordunuz ki. Siz inanmıyor olabilirsiniz memur bey ama benim cinayetle falan uzaktan yakından alakam yok. Evet şaşırdım, şaşkınlıktan dilim tutuldu. Parçalandım. Bu hararetli yanıtın ardından Minoru ihtiyatlı bir tavır aldı, Takegami'nin yüz ifadesini inceledi. Sakın Bay Tokoroda'nın bilgisayarında onu öldürdüğümü yazdığımı söylemeyin.
Takegami elindeki dosyanın sayfalarını karıştırdı. Önceden tanışmış olduğunuza göre, 'Kazumi'yi içeri çağırmamda bir sakınca yoktur umarım. Şimdi mi. Buraya mı. Sorun olur mu. Hayır, fakat... Söylediklerim unuttun mu. Dördünüzün sanal ortamda nasıl bir araya geldiğinizi öğrenmek için Kazumi'yle konuşmam gerektiğini söylemiştin. Burada tek başma olmak onu rahatsız edebilir. Standart mıymıntı tipi kızlar, yanında biri olmadan konuşamaz zaten. Eh, evet. İkinizin de yaşı küçük nasılsa dedi Takegami kasıtlı bir sırıtmayla. Tokunaga'nın dahili telefondan direktifi vermesiyle kapımn tıklaması bir olmuştu.
Üniformalı bir görevli elindeki sandalyeyi getirerek Minoru'nun yanına koydu. Minoru biraz yana kayarak aradaki mesafeyi açtı. Hadi gel otur dedi Takegami. Bu teklif üzerine genç kadın tereddütlü bir şekilde odaya girdi. Ayağındaki yüksek topuklu, arkadan bantlı ayakkabılar zeminde tıkırdıyordu. Takegami'nin gözleri büyümüştü. Karşısında gördüğü kız Kazumi Tokoroda'ya inanılmaz derecede benziyordu. Ama hayır diye geçirdi aklından, detaylara inildiğinde kızın yüzünün de, görünüşünün de gerçek Kazumi'ye pek alakası yoktu. Yakından incelendiğinde, bunun farklı biri olduğu hemen belli oluyordu. Fakat yarattığı aura benzerdi. Kadınsı hatlan ortaya çıkaran kıyafetler. Takegami, kızın yüzündeki makyajın büyük bir ustalıkla yapıldığını fark etmişti. Yine de kızın on yedi yaşında gerçek Kazumi'den bir yaş büyük olduğu düşünülürse, makyajı abartılı duruyordu. Omuz hizasında, açık kahverengi saçları vardı. Hatta boynunda bile benzer bir kolye vardı. Aynısı büe olabilirdi belki gençler arasında popüler bir modeldi. Güçlü bir parfüm kokusu bütün odayı kaplamıştı. Takegami otur lütfen dedi ve yana dönerek hapşırdı. Minoru Kitaco sevimsiz bir kahkaha atmıştı. Parfüm şişesini mi boşalttın, süs kedisi. Kız gülmemişti. Öylece dimdik durmuş, elindeki siyah naylon sırt çantasım bir kalkan gibi kucağına almıştı. Takegami ılımlı bir sesle, Ritsuko Kawara. diye sordu genç kıza. Geldiğin için teşekkürler. Otur lütfen. Merak etme, korkacak bir şey yok. Takegami'nin bu son sözleri söyleme şekli komik olmalı, Tokunaga bıyık altından gülmüştü.
Ritsuko Kawara'nın gözlerindeki heyecan azalmıştı. Fısıltıya yakın bir sesle, ortama pek uymayan bir merhaba dedikten sonra kendisine ayrılan sandalyeye oturdu. Takegami kendini tanıttı ve sonra eminim ki sana zaten bahsetmişlerdir diye başlayarak, buraya çağrılma nedenini ona da özetledi. Ritsuko, sırt çantasını kucağına yerleştirdi. Parmaklarını gergin hareketlerle kıpırdatıyordu. Konuşmaya başladığında ise Takegami'nin sözlerini pek dikkate almadığı belli oluyordu. Bay Tokoroda'nın ölmesine gerçekten çok üzüldüm. Ama şunu anlamanızı istiyorum, benim konuyla hiçbir ilgim yok. İddialı kılık kıyafetinin aksine çok alçak bir sesle konuşuyordu. Bu şekilde polis merkezine çağrılmamız gerçekten utanç verici... Yani, demek istediğim, biz yanlış bir şey yapmadık. Konuşurken sürekli ellerini sallıyor, sanki ağzından çıkacak kelimeleri yakalayıp buruşturarak bir mendil gibi fırlatıyordu.
Takegami kibarca, bugünkü derslerini kaçırdığın için üzgünüz dedi. Üçünüzü de mümkün olduğu kadar kısa sürede dinlemek istedik. Diğer kişi bu hafta sonu müsait olmadığı için, bugün çağrıldınız. İkili aynı anda, diğer kişi. diye sormuştu. Fakat somaki yorumları çarpıcı derecede farklılık gösteriyordu. 'Anne'yi mi diyorsunuz. O kaltak da mı gelecek. diye sordu Minoru. O kaltak. diye tekrarladı Takegami. Ritsuko'nun kınayan bakışma karşılık Minoru bariz bir kızgınlıkla yanıt vermişti. Bırak bu havaları artık. Ona sen de katlanamıyorsun. Ritsuko'nun keyfi kaçmıştı... Onun yaptığını düşünüyorsunuz, değil mi. diye devam etti Minoru. O kaltağın. Ona mail yolladımz. Sonra ağlayarak bana geldi. Onunla da birbirimize girdik, hemen söyleyeyim. Neden bahsediyorsunuz siz. diye parladı Ritsuko. Mavi renkli göz farıyla renklenen göz kapakları titriyordu. Minoru'nun dudaklarında alaylı bir sırıtma belirdi. Hemen ortaya atılıp ona sormadın mı. O mu yaptı diye. (Onu *sen* mi öldürdün.) Ritsuko Kawara, Hayır. Olay öyle değil. Kazumi Tokoroda öne doğru o kadar ani atılmıştı ki sandalyenin arka ayakları havaya kalktı. Çikako, otomatikman elini sandalyenin arkasına koydu. Oops, pardon. dedi Kazumi. çıkarmamamız gerekiyordu değil mi.
Ses Tamam, sorun değil. Ne kadar gürültü yaparsak yapalım bizi duyamazlar. İyi o zaman. Ağzına değen saçlarını arkaya attı ve başım yana eğerek düşünür gibi yaptı. Demek 'Kazumi' bu. Görünüşe göre öyle. Gerçek adı farklıymış. Ne diye 'Kazumi' ismini kullanmış ki. Bu konuya gelecekler sanırım. Sorgu odasında Takegami, elleri titreyen ve hemen oradan çıkmak isteyen Ritsuka'yu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bacak bacak üstüne atan Minoru, nefret saçan gözlerle çift taraflı aynaya doğru bakıyordu. Bir an için gözleri Çikako ile buluşmuştu. Ne rezil bir durum dedi Kazumi mırıltıyla. Bu kelimeleri öyle düşmanca sarf etmişti ki, Çikako sesin kızdan çıktığına inanamadı. Takegami, sorgu odasındaki genç kızı tekrar sandalyesine oturmaya ikna etmeyi başarmıştı. Kız elinin tersiyle gözünü sildi. Gözlerinde yaşlar panldıyordu. Numara yapıyor diye atıldı Kazumi. Ağlayıp zırlayarak bütün erkeklere istediğini yaptıracağını düşünüyor. Erkekler bu numarayı yiyecek kadar aptallar çünkü. Her defasında. Memur Fuçigami, burada öyle şeyler olmaz dedi telkin eden bir sesle. Kazumi'nin fikri değişmemişti. O kadar emin değilim. Polisler de tıpkı diğer erkekler gibi. Onlar da aldanır. Genel olarak haklısın diyerek araya girdi Çikako. Fakat Bay Takegami'yle ilgili endişelenmene gerek yok. Niyeymiş o. Kazumi, kadına keskin bir bakış fırlatmıştı. Onun da bir kızı var. Yanılmıyorsam üniversite çağında. Dolayısıyla, kadınsı kurnazlıklardan anlar. Bence anlamaz. Hem zaten kendi kızım anladığı ne malum. Çikako sessiz kaldı. Takegami sorgu odasında, nihayet Ritsuko Kawara'nin isim ve adresini, okulunun adını ve diğer detayları almayı başarmıştı. Bu sırada Kazumi gözlerini odadan ayırmadan dikkatle dinlemiş sonra birden cep telefonuna sanlarak yine tıkır tıkır mesaj çekmeye başlamıştı. Çikako, Memur Fuçigami'ye döndü. Genç kadın polis, benzer bir bakışla karşüık vermişti.
İkinizin de sinirleri bozulmuş. Takegami boğazım temizledi. Bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Lütfen kendinizi toparlarmaya çalışın. Belki sizinle başka yerde konuşsaydık daha iyi olurdu Sırf burası bir sorgu odası olduğu için şüpheli olduğunuzu düşünmeyin.
Bizim tek amacımız, Bay Tokoroda'nın katilini bulmak için, ölümünden önce bağlantılı olduğu bütün insanlarla görüşerek bilgi edinmek. Minoru Kitaco bacaklanm açmış, gevşek gevşek yayılmıştı. Kucağındaki çantayı sıkıca tutan Ritsuko Kawara gözyaşlarını silmiş, şimdi diken üstünde bekliyordu. Takegami, peki bakalım, şimdi Ritsuko dediğinde kız çantaya daha da sıkı sarıldı. Minoru'nun söylediğine göre Bay Tokoroda ile internette ilk tanışan senmişsin doğru mu bu. Ritsuko, Minoru'ya suçlayıcı bir bakış fırlattıktan sonra başıyla hafifçe onayladı. Tahmini olarak ne zaman ve nasü arkadaş oldunuz. Yazışmaya başlayalı çok olmadı samnm, değil mi. Takegami sessizce kızdan gelecek yamtı bekledi. Ritsuko'nun dudaklan sımsıkı kenetlenmişti. Takegami tam soruyu yineleyecekken kız konuşmaya başladı. Yaklaşık bir yıl önce yeni bir bilgisayar aldım. Ailen mi aldı. Ritsuko, açık kahverengi saçlarını savurduktan soma, aslında benim değildi. Annem kendisine almıştı dedi. Öyle mi. Bilgisayarlara meraklı demek. Pek sayılmaz. Suratında memnuniyetsiz bir ifade belirmişti. Bana sorarsamz, bilgisayan sırf gösteriş olsun diye aldı. Sağda solda ne kadar iyi bilgisayar kullandığını anlatıp kendiyle övünmek için. Sever böyle şeyleri. Her zaman herkesten bir adım önde olmaya çalışır. Ama onu bir yıl önce satın aldıysa, kendini göstermek için biraz geç kalmış sayılmaz mı. Biliyorum. Aslında şöyle oldu annemin arkadaşlarından biri bahçe düzenlemesiyle ilgili bir site açtı. Annem de başka bir site açarak ona rakip olmaya çalıştı. Ne kadar çocukça, değil mi. Neyse işte, bir süre böyle takıldıktan sonra site açmamn ve devam ettirmenin ne kadar zor olduğunu anladı ve bıraktı. Böylece bilgisayar da sana kaldı. Ritsuko başıyla onayladı. Arkadaşlarım, internette gezinmenin süper bir şey olduğunu söylüyorlardı. Nasılmış peki. Efendim. İnternette tam olarak ne yaptın. İlgi alanlarını mı araştırdın mesela. Yok, aklıma bile gelmedi. Farklı farklı bir sürü siteye giriyordum, orüine dergi sayfalarına bakıyordum. Ama öyle sadece dergiden ibaret değil, hareketli yerlerdi. Sırf yazı okuyup geçmiyorsun, birbiriyle yazışan yüzlerce gerçek insan var. Ama ilk başta, bir forum ya da sohbet sitesine üye olduğumda misafir takılıyordum. Misafir takılmak. Minoru kibirlenerek açıkladı. Sadece başkalarının yolladığı yazılan okuyorsun, kendin bir şey yazmıyorsun yani. Anladım. Bu durumda, normal bir dergi okumaktan pek farkı yokmuş. Takegami başını öne arkaya salladı. Cep telefonun var mı. Ritsuko evet cevabım verdikten sonra bakışlannı dikkatle Takegami'ye yöneltti. Sorudan tedirgin olmuş görünüyordu. Ne fark eder ki. Hım, eski kafalı olduğumu düşünebilirsiniz ama bence kızla nn teknolojiyle pek arası yok. Bildiğim kadanyla, günümüzde e posta ve diğer şeyler için cep telefonlan kullanılıyor artık. Ritsuko, kastedilenin bu olduğunu anlayınca rahatlamıştı sanki. Cep telefonlanm kullanmak daha masraflı. Bilgisayanmı kullandığımda faturayı annemler ödüyor, çünkü bilgisayar eve ait. Ailen harçlık konusunda sıkı mı. Hem de nasıl. Bazen bayıyorlar. Fazla cimriler. Ritsuko Kawara'nın babası bir fabrikada çalışıyordu, annesiyse ev hanımıydı. Takegami, Ritsuko tek çocuk olduğu için onun şımarık, parayı nereye harcayacağını şaşırmış bir kız çocuğu olduğunu düşünmüş ama yanılmıştı. Cimri, ha. Kıyafet ve diğer ihtiyaçlannı harçlığından karşılamak zor olmalı. Yok, öyle değil. Annemle çıktığımızda ne istersem alıyor.
alışverişe Cömert bir anne demek ki. Aslında pek değil. Kendisi sürekli alışverişe çıktığı için bana alış veriş yapmamamı söyleyemiyor. Bazen de benim kıyafetlerimi giyiyor. Gerçekten mi. Hı hı. Sürekli bir yerlere gidiyor, buluşmalar pahalıya patlıyor tabii. Bugünkü kıyafetin peki. Bunlan da o mu aldı. Ritsuko, üzerindeki kıyafetlere şöyle bir baktı. Evet, kolye hariç. Kazumi benziyordu.
Tokoroda'nın kolyesine çok Bu model bu günlerde moda mı. Bu mu. Ritsuko parmağıyla kolyeyi kaldırarak gösterdi. Kim bilir. Hiç fikrim yok. Bir alış veriş merkezinde gördüm, hoşuma gitti, aldım. Anladım dedi Takegami ve parmaklarını çenesine değdirdi. Konumuza dönecek olursak sitelerde yazı yazmadan geziniyordun. Seni yazmaya iten ne oldu. Bir sebepten ötürü Ritsuko, sanki onay istermiş gibi, Minoru'ya baktı. Ne sormak istedi acaba. Kendi ayakkabısına bakan Minoru, kızın soran gözlerinin farkında bile değildi. Filmler dedi genç kız. Filmler mi. Evet. Sinema seven insanlarla dolu bir forum sitesi buldum. Atmosfer çok sıcaktı herkes dostça davranıyordu. Ben de kısa bir mesaj yolladım. Film izlemeyi çok severim. Ne zaman oldu bu, yaklaşık olarak. Bilgisayarı kullanmaya başladıktan birkaç ay sonra olmalı. Geçen haziran gibi o zaman. On ay önce. Öyle mi. Emin olamayan Ritsuko onay istercesine Minoru'ya baktı. Bu sefer, Minoru kızın bakışını fark etmişti. Takegami konunun üstüne gitti. Minoru'nun bununla bir alakası var mı. Ne. Tabii düşündünüz.
ki hayır. Neden böyle Sürekli ona doğru bakıyorsun dedi Takegami mantıklı bir açıklamayla. Tebessüm etti. Onun onayını almazsan yanlış yapacağını mı düşünüyorsun. Minoru lafa atladı. Yok, ondan değil. Çenesiyle kızı işaret etti. Onun karakteri böyle. Mıymıntı. Kendi başımn çaresine baka mayan türden. Hiç de değil... diye karşı çıkacak oldu Ritsuko. Sinirli sinirli çantasıyla oynamaya başladı. Nefrete yakın bir ifadeyle kıza bakan Minoru derin bir nefes alıp açıklamaya başladı. Sinema Aşkı Adası diye bir site. Sinemaseverler falan girip yazı yazıyor. Sitenin sahibinin oyunculukla, televizyon işiyle falan alakası yok, sadece özel gösterimlere gitmeyi seviyor. Radyo ve televizyonlarda dağıtıyorlar ya, 'şanslı yüz kişiye bilet hediye ediyoruz' türünden. Bunu duymuştum. Taksilerin arka koltuklarmdaki formlardan doldurup yolluyorsun. Evet, aynen. İşte bu sitenin sahibi adam ücretsiz gösterimlere katılmayı seviyor. Sürekli bedava bilet kazanıyor. Herif çok şanslı. Neyse, sonra da gösterime girecek filmlerin eleştirilerini sitesinde yayınlıyor. Gösterim nasılmış, güzel miymiş, bu tür şeyler. O kadar da ilginç değil ama siteyi sürekli güncellediği için insan arada bir girip bakıyor. Ya da kendi yorumlarını yazıyorlar. Anlıyorum. Sitede öyle gerçek eleştirmenler, profesyoneller falan yok. 0 yüzden rahatça girip filmler, videolar hakkında istediğim yazabiliyorsun. Minoru Kitaco arkasına yaslandı ve bacaklarını iki yana açtı. Bazen ben de giriş yapıyordum. Ritsuko'nun orada 'Baba' ile nasıl tanıştığım biliyorum ama bunu benim yerime ondan duymak istersiniz herhalde. Her şey sırasıyla gidecek değil mi Polis Bey. Peki dedi Takegami, aynı fikirde olduğunu belli ederek. Sonra Ritsuko'ya dönerek kibarca anlatmak ister misin. Minoru'nun dediğine göre 'Baba' ile Sinema Aşkı Adası'nda tanışmışsınız, doğru mu. Evet... Uzattın ama. Cici bici hanımefendi kızı oynamayı kes artık dedi Minoru dirseğiyle kızı dürterek. Kucağından kaymakta olan çantayı Ritsuko eliyle tutup düzeltti. Oyun oynamıyorum ben. diye isyan etti kız. Sesi iyice silik geliyordu. Sadece... Gerçeği söylersem şok geçirecekler olduğumu düşünecekler. ve garip biri Biz o kadar kolay şok geçirmiyoruz ve insanları garip diye etiketleme özelliğimiz de yoktur dedi Takegami temkinli ve ölçülü bir tavırla. Kızın hâlâ kaygılı olduğunu fark edince, Tokunaga'ya doğru yürüyüp öyle değil mi. diye onaylattı. Genel anlamda Tokunaga.
evet diye cevapladı Minoru şarkı söylermiş gibi küçükminik utangaç kız diye mırıldandı alay ederek. Bu kadar edepsiz davranmana gerek var mı. diye azarladı Takegami. Sen böyle dalga geçtiğinde onun nasıl hissettiğini düşündün mü hiç. Takegami'nin bu çıkışından destek bulan Ritsuko kucağındaki çantayı yere bıraktı, sandalyesini masaya doğru çekerek Takega mi'yle mesafesini azalttı. Ritsuko devam etti. Polis Bey, Katyusha'nın Aşkı filmini izlemiş miydiniz. Takegami etmiyorum.
izlememişti. Filmleri takip Gösterimdekileri ben de etmiyorum. Bunu uydu kanallarından birinde izlemiştim. Bir Çin filmi. Reklâmı fazla yapılmadığı için insanlar pek talep göstermediler. Yönetmen sonraki filmiyle Akademi Ödülü'ne aday olunca televizyonda çıktı. İsmine bakılırsa, bir aşk hikâyesi olmalı. Kısmen öyle ama asıl konu aile. Başrolde, Shanghai'de yaşayan genç bir kız var. Erkek arkadaşının annesi ölüyor ve saklaması için kıza bir saç tokası bırakıyor. Aslında anne hayattayken, oğlunun bu kızla evlenmesine ölümüne karşı çıkıyor ama bir şekilde eskiden beri kullandığı o tokayı kıza bırakıyor. Kız bunu tuhaf buluyor ve erkek arkadaşıyla birlikte kadımn geçmişini araştırmaya başlıyorlar. Sonra kadımn, çocuğun gerçek annesi olmadığı ortaya çıkıyor, çocuk da öz annesini aramaya karar veriyor. İlginçmiş. Sonradan öğreniyorlar ki, toka çocuğun gerçek annesine aitmiş. Arada başka olaylar geçiyor. Sonunda gizem çözülüyor ve ölen kadının iki gencin evlenmesine neden karşı çıktığı anlaşılıyor. Ritsuko bütün bunlan bir çırpıda anlattıktan sonra parmağını dudağına götürdü. Takegami kızın küçük tırnaklanndaki pembe ojeleri seçebiliyordu. İzlediğim ilk Çin filmiydi. Beni gerçekten etkilemişti. Yani demek istediğim kendi ailemi düşünmeye başladım, anlatabiliyor muyum. Her anne baba bir zamanlar gençti. Bir çocuk olarak onların o hallerini görmeyi çok isterdim. Daha önce hiç böyle bir şey aklıma gelmemişti. Ne bileyim, ben doğmadan önce nasıldılar, evlenmeden önce hayatları nasıldı, bu tür şeyler. Annenle sık sık alışverişe çıkıyormuşsun bunları hiç konuşmuyor musunuz. Ritsuko başını keskin bir hareketle iki yana salladı. Bu tür şeylerden değil. Ciddi şeylerden hiç konuşmayız. Kelimeler, genç kızın dudaklarından daha kolay dökülüyordu şimdi. Hep böyleydi zaten. Üç kişi aynı evde yaşıyoruz fakat birbirimizle alakamız yok. Babam gerçekten yoğun ve eve pek uğramı yor, annem deseniz başka bir âlemde. Benimle modadan, oyunculardan, magazinden, böyle basit konulardan konuşur fakat ciddi konulara girmez. Koleje kayıt yaptınrken de aynıydı. Sınavlara girmek yerine, öğretmenimin yaptığı öneri doğrultusunda okula girdim. Annem her şeyi ona bıraktı. Öğretmenim nereyi önerirse, onun için orası uygundu kısacası. Bazen moralim bozulduğunda veya arkadaşlarımdan biriyle tartıştığımda gidip onunla konuşmak istiyorum. Ama beni gerçekten dinlemez hiç. Yüzünde o sıkılgan ifade belirir. Harçlık konusunda sıkı olmasının tek sebebi, ben çok harcadığımda diğer masraflardan kısılması. Mesela arkadaşım bana bir hediye aldı diyelim. Hediye pahalı olsa bile, annem ona benim para vermediğimi bildiği için dediği tek şey çok hoşmuş, tatlım oluyor. İşte bu yüzden evde hep tek başınayım. Sadece ben de değil. Babam da yalmz, annem de. Annenle baban iyi anlaşabiliyor mu. Asla tartışmazlar. Ama bunun tek sebebi, birbirlerini önemsememeleri. Şu film, Katyusha'rıın Aşkı, beni düşünmeye itti. İl kez, annemle babamın bir zamanlar birbirine âşık olduklarını düşündüm ve o dönemleri merak ettim. Şimdi benimle ilgilenmiyorlar, ya ben küçük bir bebekken. Nasıl bir aileydik, onlar için ne ifade ediyordum... Bu tür şeyler işte. Ritsuko, bütün bu düşüncelerini Sinema Aşkı Adası'nın forumunda yazmıştı ve söylediğine göre hemen birkaç cevap almıştı. Hayatımda ilk kez, aklından geçenleri söylemenin ve insanlann seni geçiştirmeden cevap vermesinin ne kadar harika bir şey olduğunu fark ettim. Gerçekten hissederek yazdığım şeylere insanlann da o derece yoğunlukla karşılık vermesi... Tüylerimi ür pertmişti. Ritsuko'nun gözleri parlıyordu. Daha önce kimseye anlatmadığım şeyleri yazdım, ailemin ne kadar ilgisiz olduğunu ve kendimi ne kadar yalmz hissettiğimi. İnsanlann da bu konuda bana söyleyecekleri vardı. Bazılan film önerisinde bulundular, bazılan ne kadar yalnız olsam da pes etmememi söylediler. Ve bu... Bu benim için inanılmaz bir şeydi. Kızın yüzüne renk gelmişti.
Peki, en başından beri 'Kazumi' takma adım mı kullanıyordun. Evet. İlk günden beri. Neden bu isim. Takma ad için biraz sıradan değil mi. Küçükken, en iyi arkadaşımın ismiydi. 'Banş' ve 'güzellik' kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Dörde geçtiğimizde ailesi Osaka'ya taşındı. İsmi sevdiğin için kullamyorsun yani. Sadece bu değil. Ritsuko, bir şeyi hatırlamaya çalışır gibi yaptı. Hayır... Dahası var. Sahip olmak istediğim her şey o kızda vardı. Küçükken, onun yerine geçmek isterdim. Gerçekten müthiş bir kızdı. Sevimli, şirin ve hayat dolu. Onu sevmeyen yoktu. Bir de annesi beni çok severdi. Ne zaman evlerine gitsem hep benimle ilgilenirdi. Minoru aksınr gibi bir ses çıkardı. Size bir şey söyleyeyim mi. Ritsuko'nun hayatı bir şeylere özenmekten ibaret. Takegami konuşmaya devam etti, sonuç olarak 'Kazumi' ismini kullanmanın başka bir sebebi yok. Gözlerini fal taşı gibi açan genç kız, başıyla keskince onayladı. Evet, tamamen. Komik değil mi. Her şey işte böyle başladı. Ritsuko, 'Kazumi' ismini kullanarak Sinema Aşkı Adası forumunda ve sohbet odasında içini dökmüştü. Kendine güvensiz olduğundan, okul hayatımn kuruluğundan, arkadaşlıkların yapaylığından ve gerçek bir dostu veya erkek arkadaşı olmayışından, gelecek korkusundan bahsetmişti. Hayatındaki boşluğun doldurulamayacak kadar derin olduğundan. Duyduğu endişeleri kimseyle konuşamadığını, annesiyle babasının her geçen gün birbirinden daha da uzaklaştığını yazmıştı. Babası ilgisiz, annesi soğuktu. Annesi, Ritsuko'ya bir arkadaş gibi davranıyordu, orası kesindi, ama böylesi daha kolay ve onun yapısına daha uygun olduğu için. Samimi değildi. Ritsuko, şimdiye kadarki hayatında samimiyeti hiçbir yerde bulamamıştı. Hiçbir yere ait değilim kendimi daima böyle hissettiğimi yazıyordum. Bir sürü cevap geliyordu kimisi teselli etmeye çalışıyor, kimisi alay ediyor, kimisi de öğüt veriyordu. İşte onlardan biri, dedi Ritsuko, Baba ydı. 'Kazumi', ben babanım' her şey bu cümleyle başladı. Birden, Ritsuko'nun gözleri yaşlarla doldu. 'Baba' şöyle yazmıştı 'Bu siteye üye olduğunu daha yeni öğrendim ve mesajlarını hayretle okuyorum. Bu güne kadar seninle ilgili hiçbir şey bilmiyor muşum. Bunun seni ne kadar üzdüğünü şimdi görüyorum ve özür dilerim. Sesi hafifçe titremişti. Adamın yazdıkları onu gerçekten etkilemiş olmalıydı. Bunları yazmıştı. O kadar çok mutlu olmuştum ki, sevinçten ağlayabilirdim.
Takegami, yanağını havayla doldurdu ve kızın söylediklerini aklına kaydetti. Duygu fırtınaları yaşıyordun. Peki. Bunun sebebi tam olarak neydi. Mesajı gerçek babanın yazmış olabileceğini mi düşündün. Hayır. Aklımın ucundan bile geçmedi. Hiç mi. Hiç. İnternette böyle şeyler olmaz. Takegami, Minoru Kitaco'ya dönerek, doğru mu bu. diye sordu. Bir babayla kızın internette karşılaşması neden imkânsız. Minoru, internet konusundaki bu cahilliği küçümser gibi bir ifade takınmıştı. Bir kere en başta birbirlerinin takma isimlerini bilmeden kim olduklarını anlayamazlar. Ama mesajı yazan kişi kendisini doğrudan tanıtıyor 'ben babanım' diyor. Bunu canı isteyen herkes yazar. Hem zaten o gerçek babası falan değildi. Ta başından beri Bay Tokoroda'ydı. Orası açıktı. Yine de Takegami tam ikna olmamıştı. Eğer Ritsuko, söz konusu satırları yazan kişinin gerçek babası olduğuna en küçük şans bile vermediyse bu ihtimal aklının ucundan bile geç mediyse genç kız neden bu kadar derinden etkilenmişti. Ne demek istediğinizi anlıyorum Polis Bey, ama şunu bilmelisiniz ki, internette biri çıkıp 'ben senin şuyunbuyun oluyorum' derse, bu kesinlikle palavradır. Ritsuko araya girerek, doğru söylüyor dedi. 'Baba'dan gelen ilk mesajın ortalığı karıştırmasının sebebi buydu. Forumdaki insanlann çoğu, benim üzerimde basit bir oyun oynadığı için ona sinirlenmişti. Bazılan da bana mesaj yolluyor, adamı ciddiye almamamı, uydurma bir oyuna kapılmamamı tavsiye ediyordu.
Takegami, ama sen dinlemedin dedi. Kız bunu açıkça kabul ediyordu. Evet, diğerlerinin söylediklerini umursamadım. Dedektif Tokunaga araya girerek bir soru sordu Sen ne cevap yazdın peki. Dedektifin yüzünde derin bir merak vardı. Ritsuko sakin ve başını dimdik tutarak yanıt verdi. Beni anladığı ve kabul ettiği için ne kadar mutlu olduğumu, o günden sonra ona her şeyimi anlatacağımı ve dünyanın en iyi kız çocuğu olacağımı söyledim. Ya da işte bunun gibi şeyler. Ritsuko sanki transa geçmişti. Minoru, şimdi kıza daha bariz bir tiksintiyle bakıyordu. Genç kızın ve delikanlının suratlanndaki dünyalar kadar farklı ifade, Tokunaga'yı eğlendirmişe benziyordu. Ve böylece internet ortamında baba kız oldunuz dedi Tokunaga. Evet. İnanılmaz bir şey, değil mi.
Bunun, gerçek olamayacak kadar güzel olduğu aklına gelmedi mi hiç. Ne fark eder ki. Gerçek dünyada böyle bir şeyin olup olmayacağının önemi yoktu, benim için yeterince muhteşemdi. Bunun nesi yanlış. Yok... Ama daha birkaç dakika önce, senin 'tuhaf' biri olduğunu düşüneceğiz diye titriyordun, hatırladın mı. Ritsuko omuzlannı dikleştirdi ve Tokunaga'ya keskin, şeytani bir bakış fırlattı. Çünkü hakkımda tuhaf fikirlere kapılmanızı istemiyordum. Evet. Bu arada sanırım siz söylediklerimizi kaydetmek için buradasınız, yanılıyor muyum. Neden kendi işinizle ilgilenmiyorsunuz. pardon dedi Tokunaga, yanm ağızla gülerek. Takegami gözlüğünü çıkarttı, güzelce sildi ve tekrar burnuna yerleştirdikten sonra, Eminim Sinema Aşkı Adası'nın diğer üyeleri, onların söylediklerini görmezden geldiğin için biraz bozulmuşlardır. Aslında evet, birçoğuyla tatsız yazışmalanm oldu. Sonuçta onlan ilgilendirmez. Anlıyorum. 'Baba' ile 'Kazumi' babakızdılar. İnternette de bir baba bulmuştum yani. Hep hayalini kurduğum babayı. Yabancı insanlann hayatıma kanşmasına neden izin vereyim ki. Ritsuko, dertlerim dinleyen ve samimi tavsiyeler veren, ona anlayış ve şefkatle yaklaşan, onun mutluluğunu her zaman en ön sıraya koyan ve bütün bunlan güzel satırlarla ifade eden bir baba figürü bulmuştu. Fakat 'Baba' da apayrı bir yabancıydı aslında. Onlara, işime kanşmamalarım söyledim, o kadar.
Minoru, başparmağıyla umursamaz bir şekilde kızı göstererek, Umutsuz vaka olduğunu herkes biliyordu zaten dedi. İyi o zaman küçük kız çocuğu, madem öyle istiyorsun, aptal küçük oyununu oynamaya devam et, diyip geçtiler. Bu sözlerden sonra Ritsuko Minoru'ya bakarken ilk kez sınt mıştı. Diğerleri için haklı olabilirsin. Ama senin için aynı şeyi söyleyemeyiz. Minoru suratım astı ve bacaklarını seri bir hareketle öne uzattı. Çocuk tam ağzım açmak üzereydi ki, Ritsuko önce davranarak, 'Baba'yla yazışmaya başlayalı daha iki hafta olmadan Minoru geldi ve kendisinin benim 'erkek kardeşim, Minoru' olduğunu söyledi.
9 Bir dakikalığına odayı müthiş bir sessizlik kaplamıştı. Minoru, biraz eğlenirim diye düşünmüştüm dedi. Ardından bir deri bir kemik omuzlarını dikleştirdi, kollanın göğsünde birleştirdi ve bacağını sallamaya başladı. Ritsuko, bu babakız olayına fazla sardırmıştı. Yazdığı şeyler ilgimi çekti. Ben de biraz ortalığı karıştırayım dedim. Ritsuko gülmeye başlamıştı. Çok yalancısın. Bizi ne kadar kıskandığım sen de çok iyi biliyorsun. Kıskanmak mı. Kim kıskanmış. Minoru yerinden kalkacak gibi oldu. Takegami, yatıştırıcı bir el hareketiyle delikanlının oturmasını istedi. Sesimizi yükseltmeyelim, olur mu. Önce Takegami'nin avucuna, sonra yüzüne bakan Minoru sanki birden sakinleşmişti. Yerine oturdu. Kusura bakmayın. Kusura bakacak bir durum yok. Olayları düşük bir tansiyonda konuştuğumuz sürece sorun yok. Aynı şey senin için de geçerli, Ritsuko. Ritsuko'nun yüzündeki hafif sıntış kaybolmuştu. Gösterişsiz bir şekilde ayağa kalkarak sandalyesini Minoru'dan uzağa çekti. Takegami, delikanlıya dönerek, kendini onun erkek kardeşi olarak tanıttığın doğru yani. Tamamen kendi isteğinle. Minoru başıyla onaylamadan önce bir süre bekledi. Ve bu yine Sinema Âşıklan Adası'nda oldu. ... Evet. O cümleleri forumda mı yazdın. Hıhı. Hangi konuyla ilgili yazdın peki. Ritsuko ağzını açacak oldu fakat Takegami işaret parmağım dudaklarına götürerek susmasını istedi. Konuşmadan önce alnını buruşturan ve boş boş masaya bakan Minoru, gösterimdeki filmlerden biriyle ilgiliydi. Beraber sinemaya gitmekten bahsediyorlardı. 'Kazumi' ile 'Baba'dan bahsediyorsun. Evet. Hangi filmdi hatırlamıyorum. De Niro'nun son filmi. Gerçekten aklıma gelmedi şimdi. Adım unuttum. Minoru omuzlarını kaldırmıştı. Şöyle demiştim, 'siz ikiniz çok çabuk kaynaştınız. Ya ailenin kalanı ne olacak. ... Beni unuttunuz, Kazumi'nin erkek Kardeşi, Minoru'... Bu tür bişi. Peki bu mesajı nasıl karşıladılar. Bilirsiniz türünden.
işte, 'aa Minoru hoşgeldin' Ritsuko, 'seni davet etmiştim ama sen reddettin, biliyorsun' yazmıştım dedi. 'Soma Baba 'kimler gelmiş. Sen de mi buradasın, Minoru.' yazdı. sonra üçümüz bir sohbet odasına geçtik. Peşimizden bir sürü insan geldi, meraktan. Aileye yeni bir karakterin girmesi diğer üyelerin ilgisini çekmiş olmalıydı. Takegami, Ritsuko'ya dönerek, olaylar böyle mi gelişti. diye sordu. Hıhı. Ama filmi yanlış hatırlıyor. De Niro değildi, Kevin Spa cey'in Akademi Ödülü'nü aldığı filmdi. Tokunaga tekrar araya girdi. American Beauty olmalı. Doğru. Siz film izlemeyi sever misiniz, Polis Bey. Ritsuko'nun sorusunu görmezden gelen Tokunaga, bir ailenin parçalanmasını konu alıyor dedi. Yani Baba'yla beraber American Beauty'yi mi izlediniz. diye sodu Takegami. Hayır, hayır dedi Ritsuko bıkkınlıkla bir iç çekerek. Hâlâ anlayamadınız. O zamanlar 'Baba'nın kim olduğunu bilmiyordum. Peki, birlikte konuşuyordunuz.
film izlemekten nasıl Biz öylesine birbirimize takılıyorduk bu da bir tür oyundu. Bir gün önce bana American Beauty'yi izlediğini söylemişti. Ben daha izlememiştim, fakat dergilerden konuyu bildiğim için, izlemişim gibi davrandım. Küçük bir oyun yaptık ve ertesi gün 'Baba', filme kızıyla birlikte gittiğini yazdı. Ritsuko'nun dudaklarında muzip bir gülümseme belirmişti. Gördüğünüz gibi, o kadar da zor değil. Zor değildi ama anlaşılır da değildi. Birisi çıkıp 'Kazumi'nin erkek kardeşi olduğunu iddia ettiğinde ikiniz de şaşırmadınız yani.
Aslında ben biraz şaşırdım ama 'Baba' şaşırmadı. Nereden biliyorsun. Başta bilmiyordum. Bay Tokoroda bana sonradan söyledi dedi Kazumi. Aile toplantısında mı. Hıhı. Babammış gibi davranmaya başlayınca, zamanla diğer üyelerin de aileye katılacağını tahmin ettiğim söyledi. Bunun daha ilginç olacağını çünkü kalabalık ailelerin daha eğlenceli olduğunu söyledi. Genç kız sonra gözlerini Minoru'ya çevirdi. Sen de oradaydın. Hatırlamıyor musun. Minoru sessiz kaldı. Biraz durduktan sonra mırıl mini bir sesle, senle kafa bulmak için olaya giriyorum, sonra başıma açılan belaya bak. Salak kafam. Ritsuko birden söze girerek, salak falan değilsin dedi. Sadece yalnızsın.
Minoru, bu sözlerden rahatsız olmuş gibi bir ses çıkararak diğer tarafa döndü. Takegami'nin duyduğu bu sesi anlaşılan Ritsuko duymamıştı. Kız, dokunaklı bir şekilde devam etti. Hepiniz yalnızız. Gerçek hayatta insanlara kim olduğumuzu anlatamıyoruz ve kendimiz de kim olduğumuzu bulamıyoruz. Sonuçta da çok yalnız hissediyoruz. Bir yerlerden bir çıkış yolu bulmak gerekiyor. Senin 'Baba'ya gelip gerçek hayattaki babamn veremediği şeyleri araman da bu yüzden. Benimle kafa bulmaya falan gelmedin. Bu sert çocuk tafralarıyla beni kandıramazsın. Minoru Kitaco başım Ritsuko'ya çevirdi. Donuk kahverengi gözleri, camdan içeri süzülen gün ışığıyla panldamıştı. Biliyor musun, şu tür konuşmalara dayanamıyorum... Gerçekten... Hayatta en sinir olduğum şey. Minoru, cümleleri kasten bölerek, iğneleyici bir tarzda konuşmuştu. Ben gerçekte kim miyim. Kendimi bulmak için internete falan girmedim. Sen hayal âleminde yaşıyorsun. Çok can sıkıcısın. Ritsuko istifim bozmamıştı. Acıyan gözlerle çocuğa baktı. Senin bu kaba konuşmaların umurumda değil. Sana söyleyeyim, içine düştüğün yalnızlıktan kurtulamıyorsun. Gerçek hayatta buluştuktan sonra, benimle aynı yaşta olduğunu öğrenmeme rağmen sana erkek kardeşim gibi davranmamın tek sebebi de bu. Ritsuko hızım alamamış, söylenmeye devam etmişti. Kazumi Tokoroda, birden acıyla bağırdı. Sağ elindeki tırnaklara dikkatle baktı. Kahretsin, tırnağım kırıldı. Çikako, kızın elini inceledi. Serçe parmağmdaki uzun tırnağı dibinden kırılmıştı. Tırnakları güzelce şekillendirilmiş ve mani kürlenmişti normalde oje kullanıyor olmalıydı, ama bugün ojesiz olan tırnakları çıplak ve zayıf görünüyordu.
Onu böyle bırakamazsın, kesmen gerek. Memur Fuçigami tam yerinden kalkmak üzereydi ki Kazumi başım olumsuz anlamda salladı. Kesmek istemiyorum. Yara bandı var mı acaba. Şimdilik bantlasam yeter. Memur Fuçigami hemen odadan ayrıldı. Çikako çift taraflı aynaya baktığında, Kazumi'yle Minoru'nun yine atıştığını fark etti. Minoru bir şeyler söylüyor, Kazumi ise yüzünde otoriter bir abla ifadesiyle, delikanlıya sanki ders veriyordu. Yüzündeki o 'ben her şeyi bilirim' ifadesinden nefret ediyorum diyordu çocuk. Dinlemeyi öğrenmen gerek. İkiye ayrılan tırnağım ağzına götüren Kazumi Tokoroda camın diğer tarafındaki ikiliyi izliyordu. Çikako Minoru ve Kazumi nin havaya yaydıkları hislerin, gözlerine yansıdığım düşündü. Kazumi Tokoroda farklıydı ama. Onun gözleri, aynadan vuran ışığı geri yansıtıyordu sadece. Sorgu odasındaki ikili, ablakardeş rollerini oynarken, Kazumi sessizce izliyordu. Çikako yumuşakça, ee, ne düşünüyorsun. diye sordu. Hareketlerinde veya yüz ifadelerinde tanıdık bir şeyler var mı. Gördüğün kişilerle kıyasladığında çağırışım yapıyor mu. Çikako'nun profilden gördüğü Kazumi, kısık sesle bir şeyler mırıldandı. Kızın ne dediğini anlayamayan Çikako, biraz eğilerek Ne dedin. diye sordu. ... Onlardan birine benziyor. Kazumi, eliyle Minoru'yu gösterdi ve yine düşük bir sesle, süpermarketin otoparkmdaki çocuğu andırıyor. Çikako, elindeki dosyanın sayfalarım kanştırmaya başladı. Aslında seslerini duymamışsın, yanılıyor muyum. Uzaktan görmüşsün.
Evet. Ama elkol işaretlerini, konuşurkenki vücut duruşunu gördüm. Sorgunun başlarında o tür hareketler yapmıştı, hatırlıyor musunuz. Kazumi, iki elini de masaya koydu ve ayağa kalkar gibi yaptı. Minoru biraz öne doğru eğildi ve bağırdı ya. Minoru'nun, Takegami'ye kendisinden şüphelenmek için hiçbir nedenleri olmadığım söylerken sesini yükselttiği am kastediyordu. Bu hareketi yapınca onu tanıdım. Bir arabanın camına eğildiğinde de bu şekildeydi, benziyor işte. Hıhı. Onlan otoparkta ne zaman gördüğümü söylemiştim. Unut turn. Kazumi tekrar başını uzatarak Çikako'nun önündeki kâğıtlara bakmaya çalıştı. Çikako, kibarca kâğıtları diğer tarafa çekti, önemi var mı. Yani, bütün olay onlan ilk buluşmalanndan önce mi yoksa sonra mı gördüğümde, değil mi. Bütün olay derken... Evet. Eğer bahsettiğim yabancılan, onlar buluştuktan ve birbirlerinin gerçek kimliklerim öğrendikten önce gördüysem, Minoru yalan söylüyor demektir. Yani babamı o buluşmadan önce de tamyor anlamına gelir. Doğru. Çikako başıyla onayladı. Bu bağlamda, babam yabancı insanlarla ne zaman gördüğün konusu önemli. Çok haklısın. Kazumi kaşlarını çattı. E o zaman durmayın, kayıtlara bakm. Neden kontrol etmiyorsunuz. Çikako, bu sert çıkışı serinkanlılıkla karşüamıştı, ama Kazumi, üç olay için de, ne gördüğünü hatırlamana rağmen, zamanının çıkaramadığını söylemiştin. Zamanları öyle bir anda hatırlamaya çalışman kafa karıştırıcı olur. Ne zaman gördüğümü not Söylediğimi çok iyi hatırlıyorum.
etmiştiniz. Son altı ay içinde bir süre söylemişsin... Yani evet, burada kabaca bir tahminin var. Daha detaylı bir tarih vermiştim. Memur Fuçigami geri geldi ve getirdiği yara bandını Kazumi'ye uzattı. Genç kız Çikako'yla arasında geçen konuşmaya kendini o kadar kaptırmıştı ki, yara bandı elinde buruştu. Çikako elini kızın omzuna götürerek, bak canım dedi. Olanlar için bu kadar endişelenme. Parçalan birleştirmek bizim işimiz. Bugün, senden tek isteğimiz, burada gördüğün insanlann babanın yanında gördüklerine benzeyip benzemediğini söylemen. Onlara dikkatlice bak, seslerini dinle ve bakalım bir şeyleri tetik liyor mu. O kadar. Kazumi, omzunu diğer tarafa çekerek Çikako'nun elinden sıyrıldı. Yara bandım açarak krrık tırnağının etrafına sarmaya başladı. Gerçekten çok üzgünüm dedi Çikako. Kızın parmağındaki yara bandı, parmağının ucunda şekilsiz bir görüntü oluşturmuştu. Benden niye özür diliyorsunuz. Seni buraya getirmek iyi bir fikir değildi. Kazumi silkindi ve iyiyim ben dedi. Umarını öylesindir. Bütün bu süreçler acı verici. İnan kim olsa aynı şeyi hissederdi. Çift taraflı aynanın diğer tarafında, Ritsuko Kawara coşkulu el kol hareketleriyle Takegami'ye bir şeyler anlatırken Minoru Kitaco somurtarak yerinde oturuyordu. Kalp denen şey çıplak gözle görülmez, Memur Bey diyordu Ritsuko. İnsanlar bir araya geldiklerinde görebüdikleri tek şey yüzleridir. Dış görünüşleri. İnsanlann duygusal dünyaları bunun ötesine geçer. Ama bir de şuna balan ben güldüğümde arkadaşlanm ve ailem harika zaman geçirdiğimi düşünür, o kadar. Gerçek kendimi gizlemeye, ortama uymaya çalıştığımı anlamazlar... Başkalarıyla aynı şeyleri düşünüyor, hissediyor gibi yaptığımı... Kimse ne kadar derine indiğimi bilmez. Kimse beni her şeyiyle bir 'insan' olarak algılamıyor. Onlar için görsellikten ibaretim. Ama internette öyle değil. Orada içimi açabiliyorum ve gerçek kendimi ifade edebiliyorum... Burnundaki okuma gözlüklerinin ardmdan bakan Takegami, bu duygu yüklü konuşmayı ilgiyle dinliyordu. Bu tür insanlardan nefret ederim dedi Kazumi Tokoroda. Ne tür insanlar. Kazumi, Kazumi yi işaret etti. Sürekli duygulardan ve 'gerçek ben' zırvalanndan bahsedenler. Onlara dayanamıyorum. Çikako gülümsedi. Bu 'Kazumi' denen kız tıpkı babam gibi. Birbirlerini bulmala nna şaşmamak lazım.
Babamın onunla çok daha fazla ortak noktası vardır eminim. Şimdi her şey açığa kavuştu. Ama uzun bir süredir bu duruma kızıyordun, değil mi. Babanın internette sahte bir aile kurmasını kastediyorum. Niye kızmayayım. Kızgın olmamda komik bir şey mi var. Çikako, bu sorunun şimdiye kadar kızdan duyduğu en samimi som olduğunu düşündü. Annem kızgın değil mesela. O öyledir. Sahte aileyi öğrendiğinde bana ne söyledi dersiniz. 'Baban çok yalnızdı. Sana ya da bana anlatamadığı bir sürü şeyi vardı demek ki. Ben maalesef farkına varamadım.' Kazumi, annesinin mimiklerini ve ses tonunu mükemmel bir ustalıkla taklit ediyordu. Aklını yitirdiğim düşündüm. Bir insan nasıl bu kadar aptal olur. Şimdi bu komik mi sizce. Benim tepkimin komik bir yanı var mı peki. Lütfen söyleyin Dedektif Işizu ben mi abartıyorum.
Aynanın diğer tarafındaki Kazumi şimdi hem gülüyor hem konuşuyordu. Bu tarafta duran ve sorgu odasım dikkatle izleyen Kazumi'nin yüzünde ise tebessümden eser yoktu. Biliyor musunuz, eğer babam hayatta olsaydı, annemle benim er ya da geç bu küçük ailesini keşfedeceğimize adı gibi emin olurdu. Sonra da karşımıza çıkıp 'yalnızlıktan ne hallere düştüğüme bir bakın, kızımla karım benle hiç ilgilenmediği için neler yapıyorum' demeye getirecekti. Onun fon müziği bu zaten. Sohbet odaları ve e-posta yeni şeyler olabilir, ama eskiden de buna benzer numaralar çeviriyordu. Sadece kişiler farklıydı. Çikako kibarca, babanın 'numara' mı diyorsun.
yaptıklarına Kazumi'nin yanıtı hızlı ve tereddütsüz olmuştu. Aynen, çünkü öyleydi. Onun küçük numaralarım iyi bilirim, emin olun.
On altı yaşında bir kız olarak mı. Babanım genç kadınlara düşkünlüğünü biliyorum. Dur durak bilmeden üst üste bulaştığı ilişkileri. Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Sürekli sahnede bir şeyler çevirecek. O küçük oyunları olmadan nefes aldığını hissedemiyor. Eskiden, küçükken beni severdi. Onun biricik kızıydım, bana prensesler gibi davranırdı. Ben de ona deli oluyordum tabii. Güzel, değil mi. Hoşuna giden şey buydu beni, gerçek kızım değil iyi bir babakız ilişkisi fikrini seviyordu. Küçük kaldığım sürece, kendi düşüncelerim olmadığı sürece bana tapıyordu. Tıpkı bir bez bebek gibi. Annem size bunlardan bahsetmiş miydi. Ben küçükken babanım çapkınlığı azalttığına eminim. Annem de fark etmiş olmalı. Ta bü bundan bir sonuca varmasını beklemiyorum. Babam, annem gibi birini özellikle mi seçti, yoksa annem bu tür şeylere karşı anlayışlıydı, babam da fırsatı mı kullandı bilmiyorum.