context
stringclasses
691 values
question
stringlengths
9
176
answers
dict
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler neye göre farklılık göstermektedir?
{ "answer_start": [ 53 ], "text": [ "akut veya kronik" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Akut ürtikerde etiyolojik nedenlerin tespit edilmesi ne kadar mümkündür?
{ "answer_start": [ 125 ], "text": [ "sıklıkla" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Kronik spontan ürtiker hastalarında etiyoloji yüzde kaç aralığında saptanabilir?
{ "answer_start": [ 441 ], "text": [ "%70-90" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Kronik ürtikerli hastaların ne kadarlık bir kısmında etiyolojik neden bulunabilir?
{ "answer_start": [ 331 ], "text": [ "%10-30" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Kronik spontan ürtiker hastalarında etiyoloji ne kadar saptanabilir?
{ "answer_start": [ 441 ], "text": [ "%70-90" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Kronik ürtiker vakalarında etiyolojide hangi faktörler yer almaktadır?
{ "answer_start": [ 559 ], "text": [ "advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Fiziksel uyaranlar arasında hangi tür ürtikerler bulunmaktadır?
{ "answer_start": [ 711 ], "text": [ "dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Kronik ürtikerde etiyolojik neden tespiti ne kadar güçtür?
{ "answer_start": [ 280 ], "text": [ "oldukça güçtür" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan hangi neden tespit edilebilirken?
{ "answer_start": [ 21 ], "text": [ "etiyolojik" ] }
Ürtikerli hastalarda etiyolojik faktörler hastalığın akut veya kronik olmasına göre farklılık göstermektedir. Akut ürtikerde sıklıkla altta yatan etiyolojik neden tespit edilebilirken kronik ürtikerde çoğu zaman bu mümkün olmamaktadır. Kronik ürtikerde etiyolojik nedeni saptamak oldukça güçtür. Kronik ürtikerli hastaların sadece %10-30 kadarında neden saptanabilmektedir. Kronik spontan ürtikerde ise bu oran daha da düşük olup hastaların %70-90’ında etiyoloji saptanamamaktadır. Etiyolojik ajan saptanabilen kronik ürtiker vakalarında etiyolojide sıklıkla advers ilaç reaksiyonları, advers gıda reaksiyonları, inhalanlar, enfeksiyon ve enfestasyonlar, dahili hastalıklar, maligniteler ve fiziksel uyaranlar (dermografizm, basınç ürtikeri, soğuk ürtikeri, sıcak ürtikeri, kolinerjik ürtiker, solar ürtiker) yer almaktadır.
Kronik spontan ürtikerde etiyoloji saptanamama oranı nedir?
{ "answer_start": [ 441 ], "text": [ "%70-90" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A ilk olarak kimler tarafından tanımlandı?
{ "answer_start": [ 18 ], "text": [ "Lin ve arkadaşları" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A hangi yıl tanımlandı?
{ "answer_start": [ 48 ], "text": [ "1974" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A, ilk olarak hangi tür hastaların serumlarında yüksek olarak tespit edilmiştir?
{ "answer_start": [ 61 ], "text": [ "gebe kadınların" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A'nın fonksiyonu kaç yıl boyunca net olarak bilinmedi?
{ "answer_start": [ 164 ], "text": [ "25" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
Neyin ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi?
{ "answer_start": [ 205 ], "text": [ "Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
IGFBP-4'ü bölmek için hangi faktör gereklidir?
{ "answer_start": [ 572 ], "text": [ "İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF)" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
Lawrence ve arkadaşları 1999 yılında neyi insan fibroblast kültür ortamından izole ettiler?
{ "answer_start": [ 666 ], "text": [ "IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A'nın neler tarafından sentezlenebildiği anlaşıldı?
{ "answer_start": [ 827 ], "text": [ "damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A hangi nelerden sentezlenebilmektedir?
{ "answer_start": [ 827 ], "text": [ "damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından" ] }
PAPP-A ilk olarak Lin ve arkadaşları tarafından 1974 yılında gebe kadınların serumlarında yüksek olarak tesbit edilen dört proteinden biri olarak bulundu. Yaklaşık 25 yıl fonksiyonu net olarak bilinemedi. Brambati ve arkadaşlarının Down Sendromlu doğumu olan gebelerin plasmasında PAPP-A oranını yüksek bulmalarının ardından PAPP-A araştırmaları popüler hale geldi. 1990'lı yıllarda pek çok laboratuar çeşitli hücre kültürlerinde İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4) karşı proteaz kabiliyeti olan bir protein bildirdi. Bu proteaz IGFBP-4’ü bölmek için İnsulin-like growth factor l veya ll’ye (IGF) gereksinim duymaktaydı. Lawrence ve ark 1999 da IGF'ye bağımlı IGFBP-4 proteazını insan fibroblast kültür ortamından izole ettiklerini ve PAPP-A olarak tanımladıklarını bildirdiler. Daha sonraları, PAPP-A'nın damar düz kasından, yumurtalıkta granülosa hücrelerinden, plesentada trofoblastlardan ve pek çok hücre tarafından sentezlenebildiği, yani yalnızca gebelikle ilişkili olmadığı anlaşıldı.
PAPP-A'nın hangi protein için proteaz kabiliyeti vardır?
{ "answer_start": [ 430 ], "text": [ "İnsulin-like growth factor binding protein-4’e (IGFBP-4" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
PAPP-A ve proMBP'nin ana sentez bölgeleri neresidir?
{ "answer_start": [ 27 ], "text": [ "plasenta" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
PAPP-A mRNA'sı hangi hücrelerde lokalizedir?
{ "answer_start": [ 164 ], "text": [ "trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
ProMBP mRNA'sı hangi hücrelerde lokalizedir?
{ "answer_start": [ 269 ], "text": [ "plasental X hücrelerde" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki hangi iki mRNA miktarları arasındaki oran değişir?
{ "answer_start": [ 350 ], "text": [ "proMBP ve PAPP-A" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
İlk trimester plasentasında hangi iki mRNA türü term plasentaya göre daha düşüktür?
{ "answer_start": [ 350 ], "text": [ "proMBP ve PAPP-A" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
İlk trimesterda görülen proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde ne kadar düşer?
{ "answer_start": [ 643 ], "text": [ "4 kata" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
PAPP-A ve proMBP mRNAları hangi tür dokularda bulunur?
{ "answer_start": [ 752 ], "text": [ "reprodüktif veya non-reprodüktif" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
Kadın üreme sisteminde PAPP-A ve proMBP mRNAlarının bulunduğu dokulardan bazıları nelerdir?
{ "answer_start": [ 870 ], "text": [ "overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
PAPP-A ve proMBP mRNAlarının bulunduğu nonreprodüktif dokulardan bazıları nelerdir?
{ "answer_start": [ 939 ], "text": [ "böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri" ] }
Gebelikte PAPP-A ve proMBP plasentada en çok exprese edilen genlere sahip olup ana sentez bölgeleri plasentadır. Yapılan çalışmalarla görülmüştür ki PAPP-A mRNA'sı trofoblastlardan derive septal X hücreler ve sinsityotrofoblastlarda lokalize iken proMBP mRNA sı sadece plasental X hücrelerde lokalizedir. Gebelik haftasının değişimi ile plasentadaki proMBP ve PAPP-A mRNA miktarları arasındaki oran da sürekli değişmektedir. Her iki mRNA türü de ilk trimester plasentasında term plasentaya göre daha düşüktür. Fakat PAPP-A mRNA’sı proMBP’ninkinden daha fazla artar. İlk trimesterda görülen 10 kat proMBP fazlalığı üçüncü trimesterde neredeyse 4 kata kadar iner. Yapılan analizler sonucu elde edilen bulgular hem PAPP-A hem de proMBP mRNAlarının birçok reprodüktif veya non-reprodüktif dokuda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu dokulardan bazıları kadın üreme sisteminde overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium sayılabilir. Ayrıca böbrek, kolon, kemik iliği hücresi, meme ve meme kanseri gibi nonreprodüktif dokularda da hem PAPP-A hem de proMBP’nin sentezinin yapıldığı görülmüştür.
Kadın üreme sisteminde PAPP-A ve proMBP mRNAlarının bulunduğu dokular nelerdir?
{ "answer_start": [ 870 ], "text": [ "overler, tuba uterina, endometrium ve myometrium" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
Down Sendromu (DS) nedir?
{ "answer_start": [ 72 ], "text": [ "kromozom anormalliği" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
Trisomi 21’li gebelerde hangi maddelerin serum seviyeleri anormaldir?
{ "answer_start": [ 189 ], "text": [ "birçok madde" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
Down Sendromlu fetüs varlığında PAPP-A seviyesi ne zaman düşer?
{ "answer_start": [ 267 ], "text": [ "ilk trimester" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
Gebelik haftası ilerledikçe normal ve DS'lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı nasıl değişir?
{ "answer_start": [ 417 ], "text": [ "giderek azalmaktadır" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
PAPP-A hangi trimesterde Down Sendromu taramasında marker olarak kullanılabilir?
{ "answer_start": [ 481 ], "text": [ "birinci trimester" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
PAPP-A ve serbest beta HCG hangi haftalar arasında trizomi tarama markerı olarak önerilmektedir?
{ "answer_start": [ 653 ], "text": [ "9 ile 13." ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda tarama hızı ne kadardır?
{ "answer_start": [ 877 ], "text": [ "%56-%62" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
PAPP-A ve serbest beta HCG taramalarında yanlış pozitiflik oranı nedir?
{ "answer_start": [ 852 ], "text": [ "%5" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
PAPP-A ve serbest beta HCG ne zaman çok merkezli çalışmalarda değerlendirildi?
{ "answer_start": [ 719 ], "text": [ "90'lı yıllarda" ] }
Down Sendromu (DS) etkilenen yenidoğanların uzun süre yaşayabildiği bir kromozom anormalliğidir. Yıllardır yapılan çalışmalarda trisomi 21’li gebelerin serumlarında seviyeleri anormal olan birçok madde gözlenmiştir. PAPP-A da bunlaran biridir. DS’lu fetus varlığında ilk trimester PAPP-A seviyesi ciddi oranda düşmektedir. Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır. Bu nedenle PAPP-A DS’u taramasında sadece birinci trimesterde marker olarak kullanılabilir. Yapılan retrospektif ve vaka-kontrol çalışmalarında PAPP-A ve serbest beta HCG’nin trizomi tarama markerı olarak en ideal 9 ile 13. gebelik haftaları arasında kullanımlarını önermektedir. 90'lı yıllarda yapılan çok merkezli çalışmalarda PAPP-A ve serbest beta HCG’nin gebelik yaşı ile beraber değerlendirilmesi durumunda %5 yanlış pozitiflik ile %56-%62 arasında tarama hızına ulaştıkları gösterildi.
PAPP-A neden Down Sendromu taramasında sadece birinci trimesterde kullanılabilir?
{ "answer_start": [ 323 ], "text": [ "Gebelik haftası ilerledikçe normal gebelikler ile DS’lu gebelikler arasındaki PAPP-A farkı da giderek azalmaktadır" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
Beta HCG'ye başka hangi isim verilmektedir?
{ "answer_start": [ 12 ], "text": [ "gebelik hormonu" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
Gebeliğin erken zamanlarında Beta HCG nerede üretilir?
{ "answer_start": [ 75 ], "text": [ "plasentada" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
Gebeliğin ilerleyen haftalarında Beta HCG hangi hücreler tarafından üretilmeye başlanır?
{ "answer_start": [ 162 ], "text": [ "sinsityotrofolastlarca" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
Beta HCG plasenta dışında hangi organlarda üretilir?
{ "answer_start": [ 239 ], "text": [ "fetal karaciğerde" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
HCG'nin yapısı kaç subünitten oluşur?
{ "answer_start": [ 393 ], "text": [ "iki" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
HCG’nin alfa subüniti hangi hormonlarla aynı yapıdadır?
{ "answer_start": [ 436 ], "text": [ "LH, FSH ve TSH" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı ne kadardır?
{ "answer_start": [ 596 ], "text": [ "37500 daltondur" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
HCG'nin alfa-subunit'i kaç amino asitten oluşmaktadır?
{ "answer_start": [ 678 ], "text": [ "92" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
HCG'de asıl biyolojik aktiviteyi gösteren kısım nedir?
{ "answer_start": [ 709 ], "text": [ "Beta subünit" ] }
Beta HCG’ye gebelik hormonu da denilmektedir. Gebeliğin erken zamanlarında plasentada sitotrofoblastlar tarafından üretilir. Ama gebeliğin ilerleyen haftalarında sinsityotrofolastlarca da üretilmeye başlanır. Beta HCG’nin plasenta dışında fetal karaciğerde, erkekte ve gebe olmayan kadınlarda da hipofiz bezinde çok az miktarda üretildiği saptanmıştır. HCG’nin yapısı alfa ve beta olmak üzere iki subünitten oluşmaktadır. Alfa subüniti LH, FSH ve TSH gibi glikoprotein hormonlarda aynı yapıdadır. HCG’nin ortalama moleküler ağırlığı 14000’i alfa HCG’ye 23500’ü beta HCG’ye ait olmak üzere toplam 37500 daltondur. Tüm glikoprotein yapılı hormonlarda (GPH) aynı olan alfa-subunit 92 amino asitten oluşmaktadır. Beta subünit ise asıl biyolojik aktivite gösteren kısımdır. Bu beta subünit, mesela HCG ve LH arasında %80 olmak üzere, glikoprotein hormonlar arasında değişik derecelerde homoloji gösterebilir.
Beta subünit, HCG ve LH arasında yüzde kaç homoloji gösterir?
{ "answer_start": [ 812 ], "text": [ "%80" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu (DS) hangi kromozomun trizomik olması sonucu oluşur?
{ "answer_start": [ 0 ], "text": [ "1" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu'nun fenotipik bulgularını ilk kim tanımladı?
{ "answer_start": [ 96 ], "text": [ "John Langdon Down" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu'nda trizomi 21’li bireylerin yüzleri nasıl görünür?
{ "answer_start": [ 351 ], "text": [ "düz" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Fraser ve Mitchell hangi yıl Down Sendromu'nun konjenital bir hastalık olduğunu buldular?
{ "answer_start": [ 452 ], "text": [ "1876" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Shuttleworth, Down Sendromu ile hangi faktör arasında ilişki buldu?
{ "answer_start": [ 559 ], "text": [ "ileri anne yaşı" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu'nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını kim bildirdi?
{ "answer_start": [ 703 ], "text": [ "Lejeune" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu olan bireylerde mutlaka hangi problem görülür?
{ "answer_start": [ 843 ], "text": [ "mental" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu olan bireylerde sıkça görülen iki özellik nedir?
{ "answer_start": [ 900 ], "text": [ "karakteristik yüz hatları ve hipotoni" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu olan bireylerin yaklaşık yarısında hangi tür anomali vardır?
{ "answer_start": [ 994 ], "text": [ "kalp anomalileri" ] }
1 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan hastalığa Down Sendromu (DS) denilmektedir. John Langdon Down 1866 yılında bu hastalığın fenotipik bulgularını tanımladı. Longdon Down trizomi 21’li bireyleri derilerindeki elastisite yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan; ciltlerinin vücutları için çok geniş, burunlarının küçük, yüzlerinin ise düz olarak göründüğünü ‘Observation on ethnic classification of idiots’ adlı makalesinde tarif etti. 1876 yılında Fraser ve Mitchell DS’nun konjenital bir hastalık olduğunu, 1909 yılında ise Shuttleworth ise ileri anne yaşı ile ilişki olduğunu buldular. 1956 yılında Tijo ve Levan sağlıklı bireylerin kromozom sayısını gösterdikten sonra, 1959 yılında Lejeune DS’nun 21. kromozomun 3 adet olmasından kaynaklandığını bildirdi. Tüm DS’lu bireylerde şiddeti çok değişken olmasına rağmen mutlaka mental problem görülür. Neredeyse tüm bireylerde görülen karakteristik yüz hatları ve hipotoni mevcuttur. DS’lu bireylerin yaklaşık yarısında doğumsal kalp anomalileri vardır. Diğer sistemlere ait anomaliler de sağlıklı bireylere kıyasla artmış oranlarda saptanmaktadır.
Down Sendromu olan bireylerde diğer sistemlere ait anomaliler sağlıklı bireylere kıyasla nasıl bir oran gösterir?
{ "answer_start": [ 1081 ], "text": [ "artmış" ] }