text
stringlengths 0
1.02M
|
---|
gizleyerek, Merhaba Sen nasıl... Hadi oradan. Birisi sana yumurtladı değil mi. Sana kim yumurtladı. Senin hatırda kalır bir sesin var, Jack. Hatırda kalır sesmiş, kıçımın kenarı. On koca sene geçti. Dokuz. Peter Possum Piggert'in tutuklanması, Gurney'in kariyerindeki en büyük başarısı olmuştu ve bu herkesin gıpta ederek baktığı, birinci sınıf dedektifliğe yükselme işini garantilemişti. Bu yüzden olayın tarihini hatırlıyordu. Sana kim söyledi. Kimse söylemedi. |
Hadi oradan. Gurney Hardwick'in her zaman son sözü söyleme eğilimi olduğunu ve bu tarz anlamsız sözleri sonsuza dek tekrarlayabileceğini hatırlayıp, sustu. Aradan geçen uzun üç saniyeden sonra, Hardwick daha sakin bir ses tonuyla devam etti Dokuz lanet olası yıl. Sen Bayan Piggert'i poposundan avlayıp nehirden çıkardığından bu yana New York eyaletindeki en çok ses getiren cinayet vakası olabilecek bir vakada yırtık dondan çıkar gibi, aniden ortaya çıkıyorsun. Onu kafasından avlamıştım, Jack. Bir anlık sessizlikten sonra, telefon bir Hardwick geleneği olan kahkaha patlamaları ile sarsıldı. Kahkahalarının sonunda Ah. diye bağırdı Hardwick. Davey, Davey, Davey, sen ayrıntılar konusunda hep çok titizsin. |
Gurney boğazını temizledi. Bana Mark Mellery'nin nasıl öldüğünü söyler misin. Hardwick, polislerin çoğu zaman yaşadıkları ve kendilerini ülser eden o yerde ilişki ile kuralların arasındaki o soğuk boşlukta donakaldı. Öyle gerektiği için değil de (Gurney'in bu vakada resmi bir yeri yoktu ve kesinlikle hiçbir bilgi verilmemesi gerekiyordu) zor bir tarafı olduğu için, doğruyu söylemeyi tercih etti. Birisi kırık bir şişeyle boğazını kesmiş. Gurney, kalbine saplanan sancıyla bir an nefes alamadı. Fakat bu ilk tepkisinin yerini hemen daha profesyonel bir tavır aldı. Hardwick'in cevabıyla, Gurney'in kafasında yeri belirsiz olan taşlardan birisi yerine oturuyordu. Yoksa bir viski şişesi miydi. Sen bunu nasıl bildin. Hardwick'in ses tonu, bu dört kelimeyi telaffuz ederken şaşkınlıkla suçlama arasında gezinmişti. |
Uzun hikâye. Uğramamı ister misin. Sanırım iyi olur. Sabah gri, ıslak kış bulutlarının ardından soluk bir top gibi görünen güneş, artık tamamen kapalı ve kasvetli havanın arkasında kalmıştı. Güneşin olmadığı hava insana sıkıntı veriyordu - dünyanın soğuk buz gibi, umursamaz yüzü... Bu düşünceler yığınını eğlenceli bulmaktan utanan Gurney, Mellery Ruhani Yenilenme Enstitüsü'nün önündeki karla kaplı yola düzensiz bir şekilde park edilmiş polis arabalarının arkasında durunca, zihnini toparlayabildi. Bölgedeki adli laboratuara ait olan kamyonet de dahil olmak üzere, hemen hepsinin üzerinde New York Eyalet Polisi'nin mavi-sarı amblemi vardı. Arabaların ikisi beyazdı ve şerife aitti, diğer ikisi yeşil Peony polisi kruvazörüydü. Mellery'nin bundan bahsederken yaptığı eşcinsel hareketiyle ilgili esprisi ve o anki surat ifadesi aklına geldi. Arabaların arasındaki ve beton duvarın üzerindeki yıldız çiçekleri, kışın sertleşmesiyle kaim karın altında kalmış ve kahverengi bir çöp yığınına dönüşmüştü. Arabadan çıktı ve girişe yöneldi. Tertemiz giyinmiş bir polis, yüzünde sert asker ifadesiyle açık kapıda bekliyordu. Gurney onun kendi oğlundan bir, iki yaş daha küçük olduğunu tahmin etti. Yardımcı olabilir miyim, efendim. Konuşması kibardı, ancak bakışları değildi. Adım Gurney. Buraya görmeye geldim. |
Jack Hardwick'i Genç adam bir kez ismi, bir kez de soyismi söylerken iki kez gözlerini kırptı. Yüzündeki ifadeden, bu ismin reflü ağrılarını artırdığı anlaşılıyordu. Belinden bir telsiz çıkararak, Bir dakika bekleyin, dedi. Korumayla gitmeniz gerekiyor. Üç dakika sonra koruma geldi - Tom Cruise Dondurucu soğuğa rağmen üzerinde kot pantolon, siyah bir tişört ve önü açık, ince sportif bir ceket vardı. Gurney, eyalet polisinin kıyafet konusundaki disiplinini bildiğinden, günlük kıyafetin, olay yerinde çalışmıyorken ya da gizli bir görevdeyken aniden çağırılmak anlamına geldiğini biliyordu. Ceketinin altından kenarı görünen sırt kılıfındaki dokuz milimetrelik Glock marka tabancayı az sonra satışa sunacakmış gibi duruyordu. Dedektif Gurney. Emekli, dedi Gurney, bu isme bir yıldız daha eklermişçesine. Tom Cruise ilgisizce Öyle mi. dedi. Ne güzel. Beni takip edin. Gurney, onu ana binanın etrafındaki patikadan, arka taraftaki eve doğru takip ederken, dokuz santim karın sebep olduğu değişikliği görüp şaşkına dönmüştü. Kar ince detayları yok eden bir çeşit örtü görevi görüyordu. Bu beyaz alanın minimalist havasının içine girmek, yeni yaratılmış bir gezegene ayak basmak gibiydi ve bu düşünce şu anki acı gerçeklik içinde saçma kaçıyordu. Mellery'nin yaşadığı eski Georgia tarzı evin etrafında dolaşıp, kar kaplı avlunun kenarında, onun öldüğü yere geldiler. Öldüğü yer belirgindi. Karın üzerinde hâlâ cesedin izleri duruyordu. Muhtemelen baş ve omzun olduğu bölge resmen kan gölüne dönmüştü. Gurney insanı şaşkına çeviren bu kırmızı beyaz zıtlığını daha önce de görmüştü. Aklından çıkmayan o manzara, meslekteki acemilik yıllarından kalma bir anıya aitti. Karısı tarafından evden atılan alkolik bir polis bir kar birikintisinin üzerinde, kendi tabancasıyla kendini, kalbinden vurmuştu. Gurney bu eski anıyı aklından çıkarmaya çalışıp, bundan önce olay yerine profesyonel bir şekilde bakmak istedi. Bir iz toplama uzmanı, kan birikintisinin hemen yanında diz çökmüş, ayak izlerine bir sprey sıkıyordu. Gurney, durduğu yerden kutunun üzerindeki yazıyı göremiyordu fakat elindeki spreyin kardaki izleri alçı gibi sabitlemek için kullanılan, kimyasal bir madde olduğunu biliyordu. Karda bulunan izler son derece hassastı ama dikkatli davranılırsa, olağanüstü ayrıntılar verebilirdi. Daha önce bu işin yapılışını defalarca izlemiş olsa da, uzmanın konsantrasyonunu ve elinin hiç titrememesini hayranlıkla izliyordu. Polisin sarı ikaz şeridi, evin arka kapısının bulunduğu yer de olmak üzere, avlunun dört bir yanına düzensizce çekilmişti. Avlunun diğer tarafına da, evin arkasındaki ahırdan başlayan, kan birikintisinin yanına kadar devam edip, karla kaplı avludan ormana doğru giden ayak izlerini muhafaza etmek amacıyla, ikaz şeritleri çekilmişti. Evin arka kapısı açıktı. Olay yeri ekibinin bir üyesi kapı girişinde durmuş, bulunduğu yerden avluyu inceliyordu. Gurney adamın tam olarak ne yaptığını biliyordu. Bir olay yerindeyseniz, yalnızca olayı hissedebilmek için çok zaman harcamanız gerekirdi - kurbanın son dakikalarında ne görmüş olabileceğini görmeye çalışırdınız. Kanıt bulma ve toplama konusunda açık, net bazı kurallar vardı Kan, silahlar, parmak izleri, ayak izleri, saçlar, boya üzerindeki çizikler, ortamla ilgisi olmayan mineraller, bitki materyalleri ve buna benzer şeyler fakat aynı zamanda temelde, son derece önemli bir sorun vardı. Olmuş olayla, nerede olduğuyla ve nasıl olduğuyla ilgili sorulara cevaplar ararken, her zaman açık fikirli olmalıydınız - çünkü eğer herhangi bir sonuca balıklama atlarsanız, durumu ele alma şeklinizden dolayı bazı kanıtlan gözden kaçırabilirdiniz. Aynı zamanda, kanıt arayışınızda size yol gösterecek, esnek de olsa, en azından bir tane hipoteziniz olmalıydı. Görünen senaryodan çok hızlı emin olarak, büyük hatalar yapabilirdiniz aynı zamanda gerçekliğini sadece Tanrı'nın bilebileceği, gereksiz ayrıntılara çok fazla zaman ve güç heba edebilirdiniz. |
İyi dedektiflerin yaptığı şey-ve Gurney, kapıda duran dedektifin bunu yaptığına emindi bilincini kullanmadan, tümdengelim ve tümevarım arasında bir süre ileti geri dans etmekti. Burada ne görüyorum ve bu bilgiler nasıl bir olay sırası öneriyor. Eğer bu senaryo doğruysa ne tür kanıtlar bulmam gerekiyor ve bunları nerede aramam gerekiyor. Gurney birçok denemeden ve yanılmadan sonra, bu süreçte gözlem ve içgüdüler arasında dengeyi kurabilmenin anahtar olduğuna inanmıştı. Bu süreçteki en büyük tehlike ise egoydu. Olay yeriyle ilgili olası açıklamalar konusunda karar vermeye çalışan bir dedektif, takımının çalışmalarını belli bir yere zamanında yönlendirmek yerine, ilk bakışta kanlı odada neler olduğuna karar verip, emin bir şekilde açıklayan ve herkesi kendi varsayımını ispatlamak için uğraştıran takım üyesine odaklanarak çok ciddi sorunlara neden olabilirdi - ki zaman kaybı bu sorunların en küçüğü olurdu. Gurney şu anda olay yerinde nasıl bir yaklaşımın olduğunu merak ediyordu. Jack Hardwick, sarı ikaz şeridinin dışında, kan gölünün diğer tarafında iki tane ciddi görünümlü genç adama emirler veriyordu. Bunlardan bir tanesi, Gurney'i az önce içeriye almış olan, geleceğin Tom Cruise'u, diğeri de görünüşe bakılırsa onun ikiziydi. Birlikte çalıştıkları, meşhur Piggert olayından sonra araya giren dokuz yıl boyunca, Hardwick geçen zamanın iki katı yaşlanmış görünüyordu. Yüzü daha kırmızı ve tombul, saçları daha seyrekti, sesi genelde çok tekila ve sigara içmekten dolayı çatallaşmıştı. Top Gun filminden fırlamış gibi duran tiplere Yirmi tane misafir var. Her biriniz dokuz tanesini götürsün. Öncelikle ifadelerini, isimlerini, adreslerini ve telefon numaralarını alın. Bilgileri teyit ettirin. Patty Cakes ve kiropraktörü bana bırakın. Dulla da ben görüşeceğim. Saat dörtte bana geri dönmüş olun, dedi. Aralarında Gurney'in duyamayacağı kadar alçak sesle, arada bir Hardwick'in sinir bozucu kahkahasıyla bölünen bazı diyaloglar daha geçti. Gurney'e kapıdan içeri girerken eşlik etmiş olan adam, başıyla Gurney'in olduğu tarafı işaret ederek son cümleyi kurdu. Ardından ikili ana binaya doğru yola koyuldular. Onlar gözden kaybolur kaybolmaz, Hardwick Gurney'e sırıtarak selam verdi. Bir zamanlar her şeye şüpheyle bakan parlak mavi gözleri, karamsarlıktan yorgun düşmüş gibi görünüyordu. Sarı ikaz şeridinin etrafından, Gurney'e doğru yürüyerek Karşımdaki Profesör Gurney değilse, ben de ne olayım, diye bağırdı. Sadece basit bir eğitmen, diye düzeltti onu Gurney. Alçakgönülllük etme. Sen bir yıldızsın evlat, bunu biliyorsun. |
Samimiyetsiz bir şekilde el sıkıştılar. Gurney, eski Hardwick' in sürekli dalga geçer tavrının zehirli bir şeylere dönüştüğü hissiyle sarsıldı. Gurney, kan birikintisini göstererek, Cinayetin yeriyle ilgili pek bir şüphe yok gibi, dedi. Hemen konuya girmek Hardwick'e bildiklerini anlatmak ve oradan çıkıp gitmek istiyordu. Hardwick Her şeyle ilgili şüphe var, dedi. Hayatta, ölüm ve şüpheden başka kesin olan bir şey yoktur. Gurney'den bir cevap alamayınca devam etti Sana, cinayetin yerinin, buradaki diğer şeylerden daha az şüpheli olduğunu söyleyebilirim. Lanet olası bir deli çöplüğü... Buradaki insanlar kurbandan, televizyonda program yapan Deepdick Chopup gibi bahsediyorlar. Deepak Chopra mı demek istedin. Dipcock mudur nedir, evet işte ondan... Tanrım, benle uğraşmasana. Gurney, içinde giderek yükselen gerginlik duvarına rağmen, sesini çıkarmadı. İnsanlar böyle yerlere neden gelirler ki. Hayatın anlamı hakkında zırvalayan, Rolls Royce'lu bir pisliği dinlemeye mi. Hardwick bahsettiği durumun saçma olduğunu anlatmak ister gibi başını salladı bir yandan da kaşlarını çatmış, suçun birazı da bu on sekizinci yüzyıl mimarisindeymiş gibi, evin arka tarafına bakıyordu. Gurney'in siniri sonunda sessizliğini bozmasına sebep oldu. Bildiğim kadarıyla, sert bir şekilde devam etti, kurban pisliğin teki değil. Ben de olduğunu söylemedim zaten. Ben söyledin sandım. Genel bir durumdan bahsediyorum. Eminim senin kankan öyle birisi değildir. Hardwick Gurney'in sinirini bozmuştu. O kankam değildi. |
Peony polisinin bana ilettiği ve senin onlara vermiş olduğun bilgiye göre, tanışıklığınız geçmişe dayanıyormuş. Onu üniversiteden tanıyorum ama yaklaşık yirmi beş yıl hiç görüşmedik. Bundan iki hafta önce ondan bir mesaj aldım. Ne hakkında. Kendisine gelen bazı mektuplar hakkında. Endişeliydi. Ne tür mektuplar. Çoğunlukla şiirler. Tehdit havasında yazılmış mektuplar. Bu cümle üzerine Hardwick birkaç saniye sustu. Peki senden ne istiyordu. Tavsiye. Peki ona ne yapmasını söyledin. |
Ona polisi aramasını tavsiye ettim. Anladığım kadarıyla aramamış. Alaycı ton Gurney'in sinirlerini bozmuştu ama kendisine hakim oldu. Hardwick Bir şiir daha vardı, dedi. Ne demek istiyorsun. Cesedin üzerine bırakılmış, uçmasın diye üzerine taş konmuş, tek bir sayfalık bir şiir. Çok titiz yazılmış. Çok titiz bir adam. Mükemmeliyetçi. Kim. Katil. Muhtemelen sürekli bir şeylerden rahatsız ve kesinlikle mükemmeliyetçi... Hardwick, Gurney'e ilgiyle baktı. Alaycı tavrı gitmişti en azından yavaş yavaş gidiyordu. Daha fazla anlatmadan önce, şişenin ne şişesi olduğunu nereden bildiğini söyler misin. Sadece iyi bir tahmin. Viski şişesi. Gurney'in memnuniyet dolu bir gülümsemeyle birlikte Four Roses marka, demesiyle, Hardwick'in gözleri açıldı. Bunu nasıl bildiğini anlat, diye ısrar etti Hardwick. Gurney Mektuplarda yazanlara dayanarak öylesine tahmin yürüttüm, dedi, Şiirleri okuyunca anlayacaksın. Karşısındaki adamın sorgulayıcı bakışlarına karşılık devam etti, Mektupları çalışma odasındaki masanın çekmecesinde, yanında diğer mesajlarla birlikte bulabilirsin. En azından Mellery'i oraya koyarken gördüm. Büyük şöminenin olduğu odadan bahsediyorum. Hardwick, sanki cevaplar onun yüzünde yazıyormuş gibi dikkatle Gurney'e bakmaya devam etti. Sonunda Benimle gel, dedi, Sana bir şey göstermek istiyorum. Onu, hiç konuşmadan büyük ambarla anayol arasındaki otoparka doğru götürdü ve sonunda san ikaz şeritlerinin yeniden başladığı, daire şeklinde bir yola geldiler. Failin, yola en yakın ayak izleri burada görünüyor. Bu yol ve cadde, kar durduktan sonra, yaklaşık gece iki civarında süpürülmüş. Failin buraya ondan önce mi, sonra mı girdiğini bilmiyoruz. Eğer önce olsaydı, yoldaki ve caddedeki bütün izler silinmiş olurdu. Eğer sonra girdiyse, hiç iz bırakmamış olması gerekirdi. Ama buradan, ambarın arka tarafından, dikenli çalıların olduğu Thornbush Geçidi adındaki dar geçide ve ormana giden alanın karşısındaki avluya doğru bakınca, izler son derece açık ve takip etmesi kolay. İzleri gizlemek için hiçbir çaba sarf edilmemiş miydi. Hardwick, bundan rahatsız olmuşçasına Hayır, dedi. Hiçbir çaba sarf edilmemiş. Eğer kaçırdığım bir şey yoksa. Gurney ona meraklı gözlerle bakarak Sorun nedir. dedi. Kendin gör istiyorum. Ambarın ötesindeki ayak izlerini takip ederek, sarı ikaz şeridinin olduğu yoldan yürüdüler. İzlerin dışında pürüzsüz duran sekiz santim karda, kasten bırakılmış gibi duran ayak izleri, büyük numaralı (Gurney'in tahminine göre 42 numara civarındaydı) yürüyüş ayakkabılarına aitti. Ambarın arkasına geçerlerken, Gurney geniş bir alanın daha ikaz şeridiyle çevrelendiğini gördü. Bir olay yeri uzmanı, üzerinde beyaz, koruyucu kıyafetler, saçında saç bandı ve elinde delil biriktirme çantasıyla beklerken, bir fotoğrafçı polis, profesyonel bir kamerayla fotoğraf çekiyordu. Her fotoğraf, ölçeğin belirlenmesi için bir kez ölçümle ve bir kez ölçümsüz olmak üzere en az iki kez çekiliyordu. Her nesne, farklı odak mesafeleriyle - diğer nesnelerle ilişki kurulabilecek genişlikte, detayları kaçırmayacak kadar yakından, yani nesneyi anlamlandırabilecek şekilde çekilirdi. Herkesin ilgi odağında, indirim mağazalarında bulunacak türden ucuz, katlanabilen bir bahçe sandalyesi vardı. Ayak izleri doğrudan sandalyeye gidiyordu. Önünde, karla kısmen üstü kapanmış şekilde yarım düzine sigara izmariti duruyordu. Gurney yakından görebilmek için eğildi ve sigaraların Marlboro olduklarını gördü. Ayak izleri buradan, avluya doğru giden yolda, görünüşe göre cinayetin işlendiği ormangüllerinden oluşan çalılığa doğru gidiyordu. Gurney Tanrım, sigaramı içmiş. |
dedi. Burada oturup Evet. Kurbanın boğazım kesmeden önce biraz rahatlamış. En azından öyle görünüyor. Kaşlarını çatmandan anladığım kadarıyla kendi kendine bu saçma sandalyenin buraya nereden gelmiş olduğunu soruyorsun. Ben de aynı soruyu sordum. Ve. Kurbanın eşi bu sandalyeyi daha önce hiç görmediğini söyledi. Kalitesizliği karşısında da şaşkına dönmüş gibi görünüyordu. Gurney'in ağzından istemsizce Ne. kelimesi çıktı. Hardwick'in aşağılayıcı yorumları, tahta üzerinde gezinen tırnaklar gibi rahatsız ediciydi. Sadece şaka yaptım, deyip omuz silkti. Bir boğaz kesme olayının seni etkilemesini istemiyorum ama cidden, Caddy SmytheWesterfield Mellery bu lüks içerisinde geçen hayatı boyunca böyle ucuz bir sandalyeye muhtemelen bundan daha fazla yaklaşmamış. Gurney polis esprilerinin sürekli korku dolu işleriyle başa çıkmak için ne kadar gerekli olduğunu bilirdi ama bazı durumlarda bu, sinirini bozuyordu. |
Bana katilin kendi bahçe sandalyesini yanında getirdiğini mi söylüyorsun. Hardwick, olayın garipliğine karşın yüzünü buluşturarak, Öyle görünüyor, dedi. Ve - yarım düzine neydi o, Marlboro mu. onları içtikten sonra, Mellery'nin avluya inmesini sağladı ve kırık bir şişeyle boğazını kesti. Şimdiye kadar bulduklarımız bunu mu gösteriyor. Hardwick, kanıtların önerdiği senaryonun ne kadar saçma olduğunu fark etmeye başlayarak, isteksizce başını salladı. Aslında, dedi, 'boğazını kesti' ifadesi biraz hafif kaçıyor. Kurbanın boğazı en az on iki kez kesilmiş. Sağlık uzmanları cesedi otopsi için araca alırken, lanet olası baş neredeyse düşüyordu. Gurney avluya doğru baktı. Tamamen ormangülleriyle kaplı olmasına rağmen, gözünün önüne kan gölü, ark ışığıyla bakıyormuşçasına renkli ve belirgin bir şekilde geldi. Hardwick bir süre, düşünceli bir şekilde dudaklarını ısırarak onu izledi. Doğruyu söylemek gerekirse, dedi sonunda, bu kısımda bir gariplik yok. Asıl gariplik sonra geliyor, ayak izlerini takip edince... |
On Sekizinci Bölüm Hiçbir Yere Gitmeyen Ayak İzleri Hardwick, Gurney'i ambarın arkasındaki çitlerin etrafını dolaştırarak avlunun diğer ucuna getirdi. Failin ayak izleri saldırı yerinden bu yolu kullanarak ayrılmış, kar kaplı çimen alana doğru ilerlemişti. İzler evin arka tarafından ormanın içine doğru uzanıyordu. Ormana doğru ayak izlerini takip ederken, avlunun yakınlarında bir yerde, olay yerindeki DNA'ların ve diğer izlerin delil toplayıcısıyla temasını engellemek için kullanılan plastik, hava geçirmez bir tulum olan, cerrah başlığı ve özel maskesini takmış bir delil uzmanıyla karşılaştılar. Ayak izlerinin yaklaşık üç metre ilerisinde çömelmiş, kardaki kahverengi cam parçalarını, elindeki çelik maşayla topluyordu. Yanında buna benzer parçaları toplamış olduğu bir çanta ve hatırda kalacak kadar büyük bir viski şişesi parçası vardı. Hardwick Görünüşe bakılırsa cinayet silahı, dedi. Ama sen, yetenekli dedektif, bunu zaten biliyordun. Four Roses olduğunu bile... Hardwick'in iğneleyici ses tonunu göz ardı ederek Peki burada, çimenlerin üzerinde ne arıyor. diye sordu. |
Hey, Tanrım, bunu da bildiğini sanmıştım. Markasına kadar biliyorsun ya... Gurney yavaş açılan bir bilgisayar programını bekliyormuşçasına, bitkin bir şekilde bekledi. Sonunda Hardwick cevap verdi Öyle görünüyor ki adam bunu cinayet yerinden buraya kadar taşımış ve ormana giderken atı vermiş. Bunu neden yaptı. Bu harika bir soru. Belki de hâlâ taşımakta olduğunu fark etmemiştir. Yani, kurbanı boğazından on iki kez kesmiş. Bu dikkatini dağıtmış olabilir. Sonra çimenlerin üzerinde yürürken onu hâlâ elinde tuttuğunu fark edip, fırlatmıştır. Bu en azından mantıklı. Gurney tamamen ikna olmasa da, başka bir açıklama yapamamanın çaresizliğiyle başını salladı. Asıl gariplik derken kastettiğin bu muydu. Hardwick gülmekten çok havlamaya benzer bir kahkahayla Bu mu. dedi. Daha hiçbir şey görmedin. |
İki adam yaklaşık bir buçuk kilometrelik yolu on dakika boyunca yürüdükten sonra, türlü ağaçların olduğu ormanlık alana geldi. Geçen bir arabadan gelen ses, ana caddeye yakın olduklarını gösteriyordu ama dallar yüzünden yol görünmüyordu. Önce, Hardwick'in kendisini neden oraya getirdiğini anlayamadı. Ardından giderek artan bir şaşkınlıkla yeri incelemeye başladı. Gördüğü şey hiçbir şekilde mantığa sığmıyordu. Takip ettikleri ayak izleri aniden kayboluyordu. Bir buçuk kilometredir kesintisiz devam eden ayak izleri burada son buluyordu. Ayak izlerinin sahibi olan kişiye ne olduğuna dair hiçbir belirti yoktu. Çevrede birikmiş karın üzerinde tek bir iz bile yoktu insan eli ya da başka bir şey değmemiş gibiydi. Son ayak izine en yakın ağaç, otuz beş metre uzaklıktaydı. Geçen arabanın sesine bakılırsa, en yakın yolla arasında da en az yüz metre vardı. Göremediğim bir şey mi var. |
O her ne ise biz de göremiyoruz... dedi Hardwick. Sesinde kendisinin ve ekibinin göremediği şeyi, Gurney'in de görememesinin verdiği rahatlama vardı. Gurney ayak izlerinin bittiği yerin etrafını daha dikkatli bir şekilde inceledi. Buranın hemen önünde aynı ayakkabılara ait olduğu görülen birden fazla ayak izi vardı. Sanki katil buraya kadar yürümüş de, sonra bu noktada durup sürekli ağırlığını bir ayağından diğerine vererek belki de birisini beklemiş ve ardından... buhar olup uçmuştu. Bir anda Hardwick'in kendisine yine saçma bir şaka yapıyor olabileceğini düşündü fakat sonra bunu kafasından attı. Cinayet işlenmiş bir olay yerinde bir anda kahkaha atmaya başlamak, Hardwick gibi dengesiz bir adam tarafından bile garip karşılanırdı. Baktıklarında tüm görünenler bunlardı. Hardwick pis bir tat almış gibi ağzını buruşturarak Gazeteciler bunu uzaylılar tarafından kaçırılma olayına çevirecekler, dedi. Habercileri bilirsin, bazı durumlarda inek bokuna üşüşen sinekler gibi davranırlar. Daha iyi bir teorin var mı. Ekip herhangi bir sonuca ulaşabildi mi. Bu olanlar için mantıklı bir açıklama yok. Ama ayakta durduğu belli olan, karın dağıldığı yerden kar örnekleri aldılar. Görünüşe bakılırsa orada yabancı bir madde yok ama laboratuar uzmanları bir şeyler bulabilir. Aynı zamanda ağaçları ve oradaki yolu da incelediler. Yarın izlerin otuz metre yakınındaki her şeyi alt üst edip, daha ayrıntılı inceleyecekler. Ama şimdiye kadar hiçbir şey bulamadılar. Aynen öyle. |
Size de, enstitüdeki bütün misafirlere ve komşulara ormanda aşağıya halat sarkıtan bir helikopter görüp görmediklerini sormak kalıyor. Kimse görmemiş. Bunu sordunuz mu. Aptal gibi hissetsek de, evet. Gerçek şu ki, buraya sabahleyin yürüyerek giren birileri oldu ve büyüksek ihtimalle katilin kendisiydi. Sonra tam-burada durdu. Bir helikopter ya da dünyanın en büyük vinci gelip onu buradan almadıysa, hangi cehenneme gitti. Peki, diye başladı Gurney, Ne helikopter, ne halat, ne gizli tünel... Hardwick onun sözünü kesip, Evet, dedi. Yaylı bir bastonla kaçtığına dair bir kanıt da yok. Yani bundan çıkarabileceğimiz sonuç. |
Hiçbir şey. Sıfır. Bir olasılık dahi yok. Sakın katilin bütün bu yolu yürüyüp, ardından tek bir ayak izini bozmadan, aynı izlere kusursuz bir şekilde basarak geri döndüğünü düşündüğünü söyleme. Hardwick, Gurney bunu iddia edebilirmiş gibi ona meydan okuyan bir bakış fırlattı. Eğer bu şey mümkün olsaydı bile, ki değil, katil o sırada olay yerinde olan iki kişiye rastlardı. Eşi Caddy ve gangster Patty. Gurney rahat bir tavırla Öyleyse bunların hepsi imkânsız, dedi. Hardwick tartışmaya hazır bir tonla Ne imkânsız. dedi. Her şey, dedi Gurney. Sen ne saçmalıyorsun. Sakin ol, Jack. Mantıklı bir başlangıç noktası bulmamız gerekiyor. Olmuş gibi görünen şey olmuş olamaz. Bu yüzden olmuş gibi görünen şey, olmadı. |
Bana onların söylüyorsun. ayak izleri olmadığını mı Sana onlara yanlış bir açıdan baktığımızı söylüyorum. Onlar ayak izi mi, değil mi. dedi Hardwick hiddetlenerek. Gurney uzlaşmacı bir tavırla Bana ayak izi gibi geldiler, dedi. Öyleyse ne diyorsun. Gurney iç çekti. Bilmiyorum, Jack. Yalnızca içimde yanlış soruları sorduğumuza dair bir his var. Sesinin yumuşaklığı, Hardwick'in öfkesini yatıştırmıştı. İkisi de uzunca bir süre birbirine bakmadı ve hiçbir şey konuşmadılar. Ardından Hardwick bir şey hatırlamışçasına başını kaldırdı. Neredeyse sana pastanın üstündeki kremayı göstermeyi unutuyordum. Elini deri ceketinin yan cebine attı ve bir kanıt toplama zarfı çıkardı. Gurney, şeffaf plastik içerisinde duran beyaz kâğıda baktı ve kırmızı dolmakalemle yazılmış titiz el yazısını gördü. Hardwick İçinden çıkarma, dedi. Sadece oku. Gurney kendisine söyleneni yaptı ardından bir kez daha okudu. Ve üçüncü kez okuduğunda artık neredeyse ezberlemişti. |
Ben koştum karların arasında. Aptallar, aşağıya. |
bakın yukarıya, Nereye gittiğimi sorup durun. Dünyanın pislikleri olan siz, Benim doğuşumu izleyeceksiniz İntikam geri geldi dünyaya Sebebi, yas tutan çocuklarda, Tüm yalnız insanlarda. Gurney zarfı geri uzatarak Bu bizim adamımız, dedi. İntikam teması, sekiz satır, tutarlı uzunluk, özenli kelime seçimi, kusursuz noktalama işaretleri, titiz el yazısı... Birçok açıdan tıpkı diğerleri gibi... Birçok açıdan mı. Bunun içinde yeni bir şey var - katil, kurbanın dışında birisinden daha nefret ettiğini ima etmiş. Hardwick önemli bir şey kaçırdığını fark ettiği için kaşlarını çatarak, üstü kaplı nota şöyle bir baktı. Kim. diye sordu. |
Gurney o günün ilk gülümsemesi eşliğinde, Sen, dedi. On Dokuzuncu Bölüm Dünyanın Pislikleri Katilin gözlerini Mark Mellery ve Jack Hardwick'e diktiğini söylemek-tabii ki adil olmazdı. Gurney, cinayet noktasından ormana doğru giderlerken, katilin nefretinin olayı araştıran polislere olduğunu anlattı. Bu meydan okuma Hardwick'i rahatsız etmek yerine heyecanlandırmış, enerjisini artırmıştı. Gözleriyle Bana o lanet olası adamı bulun. diye bağırır gibiydi. Gurney ona Jason Strunk vakasını hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Neden. Şeytan Noel Baba sana bir şey çağrıştırıyor mu. Ya da dahi bir gazetecinin deyişiyle, Yamyam Noel Baba. Evet, evet, tabii ki hatırlıyorum. Ama gerçek anlamda bir yamyam değildi. Sadece kurbanların topuklarını yiyordu. Evet, ama bununla kalmıyordu, değil mi. Hardwick yüzünü ekşitti. Hatırladığım kadarıyla, topukları yedikten sonra, vücutlarını şerit testereyle kesip, parçalan titizce plastik çantalara yerleştiriyordu. Ardından onları Noel paketleri haline getirip, postalıyordu. Böylece cesetlerden kurtuluyordu. Saklama sorunu yok. Onları kime postaladığını hatırlıyor musun. Bu yirmi yıl önceydi. Ben mesleğe başlamamıştım bile. Olayı gazetelerden okumuştum. Kurbanın yaşadığı civara bakan cinayet dedektifinin ev adresine postalıyordu. Hardwick şaşkın bakışlarla Gurney'e baktı. Ev adreslerine mi. Cinayet, ılımlı yamyamlık ve şerit testereyle parçalara ayırma işi bağışlansa da, hediye paketi gönderme kısmı asla affedilemezdi. Gurney, Polislerden nefret ederdi, diye devam etti. Onları nasıl yıpratacağını iyi bilirdi. Evet, sana gönderilmiş bir ayağın senin için ne kadar yıpratıcı olduğunu tahmin edebiliyorum. Kutuyu eşinin açması bundan daha yıpratıcı. |
Hardwick bir anda afalladı. Aman Tanrım. Bu senin vakandı. Sana bir paket gönderdi ve bunu eşin mi açtı. Aynen. Aman Tanrım. boşandı. |
Senden bu yüzden mi Gurney ona meraklı gözlerle baktı. İlk eşimin benden boşandığını hatırlıyor musun. Bazı şeyleri hatırlıyorum. Okuduğum şeyleri pek değil -ama birisi bana kendisi hakkında bir şey anlattığında, bunu asla unutmam. Senin tek çocuk olduğun, babanın İrlanda'da doğmuş olduğu, bundan nefret ettiği, sana bundan asla bahsetmediği ve çok içtiği gibi şeyleri... Gurney ona dikkatlice baktı. Bunları bana Piggert davası için çalıştığımız sırada anlatmıştın. Gurney böyle garip aile sırlarını anlatmış olmaktan ve Hardwick'in hatırlamasından rahatsız olup konusunda emin değildi. bunları olmadığı Hava kararırken karlı yoldan hâlâ karmaşa içerisinde olan eve doğru yürüdüler. Gurney ne kadar üşüdüğünü önemsememeye çalışarak, önlerindeki soruna odaklanmaya çalıştı. Konuya dönersek, dedi, katilin son notu, polise karşı bir meydan okuma ve bu önemli bir gelişme. Hardwick, karşısındakinin bahsettiği konuya, canı istediği zaman dönen bir adamdı. Yani senden bu yüzden mi boşandı. Kutuda bir adamın aletini bulduğu için mi. Bu Hardwick'i ilgilendirmiyordu ancak Gurney cevaplamaya karar verdi. Başka birçok sorunumuz vardı. Sana benim şikâyetlerimi bir liste halinde, onunkileri ise daha uzun bir liste halinde verebilirim. Ama sanırım, sonuçta bir polisin eşi olmanın nasıl bir şey olduğunu anlayıp şok oldu. Bazı eşler bunu yavaş yavaş fark eder. Benimkine adeta vahiy indi. Avlunun arka tarafına gelmişlerdi. İki uzman, kırmızıdan kahverengiye dönüşmekte olan kan birikintisinin etrafını inceliyorlar yere döşenmiş taşların altlarını kaldırıp bakıyorlardı. Hardwick önemsiz birinden bahseder gibi, Yani, her neyse, dedi. Strunk bir seri katildi ama bu değil. Gurney katılıyormuşçasına belli belirsiz başını salladı. Evet, Jason Strunk tipik bir seri katildi ve Mark Mellery'i öldüren her kimse, seri katil dışında her şeye benziyordu. Strunk kurbanlarıyla hemen hiç iletişim kurmazdı. Onlarla 'ilişki' kelimesini çağrıştıran herhangi bir şeyde bulunmadığı söylenebilirdi. Onları fiziksel görünümlerinin kendi kriterlerine uymasına ve öldürme isteği geldiğinde ulaşılabilir olmalarına göre seçiyordu. Arzu ve şansın karşılaşması... Ancak Mellery'nin katili, onu geçmişiyle yüzleştirerek işkence edecek kadar iyi tanıyordu - hatta bazı durumlarda aklına gelebilecek ilk sayıyı bilecek kadar... Onu bir zamanlar yakından tanıdığına dair işaretler vardı ve bu tipik bir seri katil olayına benzemiyordu. Dahası, yakın zamanda buna benzer cinayetler işlenmemişti - yine de üzerinde daha dikkatli durulması gerekiyordu. Gurney Bu bir seri katil vakasına benzemiyor, diye onayladı. Posta kutunda kesik parmaklar bulacağını düşünmüyorum. Ama senden, yani araştırma polislerinin şefinden 'dünyanın pisliği' diye bahsetmesinde rahatsız edici bir hava var. Avludaki olay yeri incelemelerini bölmemek için evin etrafından dolaşıp, ön kapısına geldiler. Üniformalı bir polis eve giriş çıkışları denetlemek için kapıda duruyordu. Burada rüzgâr çok sertti ve adam ısınmak için ayaklarını yere vuruyor, eldivenli ellerini birbirine sürtüyordu. Rahatsızlığı Hardwick'e selam vermek için gülümserken yüzünün buruşmasından açıkça belli oluyordu. |
Sizce buralarda kahve var mıdır. dedi. Hardwick burnunu gürültülü bir şekilde çekerek, Hiçbir fikrim yok. Umarım vardır, dedi. Ardından Gurney'e dönüp, Seni fazla tutmayacağım. Sadece çalışma odasında olduğunu söylediğin notları bana göstermeni ve hepsinin yerinde olup olmadığını kontrol etmeni istiyorum. Zemini kestane ağacıyla döşenmiş, güzel, eski evde sessizlik hakimdi. Evde hiç olmadığı kadar yoğun bir zenginlik kokusu vardı. |
Yirminci Bölüm Bir Aile Dostu Tuğla ve taştan yapılmış şöminede ateş yanmaktaydı ve içeride dumanla birlikte tatlı bir koku vardı. Caddy Mellery solgun fakat sakin bir halde, yanında yetmişli yaşlarının başında bir adamla koltukta oturuyordu. |
Gurney ve Hardwick içeri girince, şaşkın bir ifadeyle koltuktan kalktı. İyi akşamlar, beyler, dedi. Sesinde belli belirsiz, kibar bir kuzeyli tonlaması vardı. Ben Carl Smale, Caddy'nin eski bir arkadaşıyım. Ben baş dedektif Hardwick ve bu da Dave Gurney. Bayan Mellery'nin rahmetli eşinin bir arkadaşı. Ah, evet, Mark'ın arkadaşı... Caddy ondan bahsetmişti. Hardwick bir yandan odada göz gezdirerek Sizi rahatsız ettiğimiz için üzgünüz, dedi. Gözleri şöminenin diğer tarafındaki duvarın karşısında duran Sheraton masaya takıldı. Bildiğimiz kadarıyla şuradaki masada duran ve muhtemelen olayla ilgisi olan bazı kâğıtları görmemiz gerekiyor. Bayan Mellery, sizi böyle sorularla rahatsız ettiğim için üzgünüm, ancak kâğıtlara bakmamda bir sakınca var mı. Kadın gözlerini kapattı. anlamadığı belli olmuyordu. |
Soruyu anlayıp Smale koltukta ona doğru yanaştı ve bileklerini kavradı. Eminim bu Caddy için sorun değildir, dedi. Hardwick tereddüt etti. Bayan Mellery'i... temsilen mi konuşuyorsunuz. Smale, akşam yemeği esnasında kendisine sorulmuş kaba bir soruyu yanıtlayan hassas bir kadın edasıyla, belli belirsiz burnunu kırıştırarak yanıt verdi. Dul kadın gözlerini açıp, hüzün dolu bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. Eminim bunun çok zor bir zaman olduğunu anlayabilirsiniz. Carl'a tümüyle güveniyorum. Söylediği her şey benim söyleyeceklerimden daha akıllıca olacaktır. Hardwick Bay Smale, sizin vekiliniz mi. diyerek ısrar etti. Sevecen bir ifadeyle Smale'e dönüp konuştu Kendisi, sağlıkta ve hastalıkta, iyi günde kötü günde otuz yıldır benim temsilcim, vekilimdir. |
Aman Tanrım, Cari, bu korkutucu değil mi. Gurney bu ifadenin, aldığı sakinleştirici ilaçtan kaynaklandığını düşünüyordu. Smale onun nostalji kokan gülümsemesine karşılık verip, yenilenmiş bir ses tonuyla Hardwick'le konuşmaya başladı. Araştırmanızla ilgili olabilecek her şey için bu odayı rahatça arayabilirsiniz. Buradan almak isteyeceğiniz eşyaların bir listesini elbette bize verebilirsiniz. 'Bu oda' üzerine yapılan vurgu, Gurney'in dikkatinden kaçmadı. Smale polise her yeri arayabileceklerinin garantisini vermek istemiyordu. Koltukta oturmakta olan şık adama attığı sert bakışlardan anlaşıldığı üzere, Hardwick de bunu fark etmişti. El koyduğumuz tüm kanıtların bir listesi yapılır. Hardwick' in ses tonunda bir mesaj saklıydı Almak istediğimiz şeylerin listesini vermeyiz. Aldığımız şeylerin listesini veririz. İma edilen mesajları anlama konusunda iyi olan Smale, gülümsedi. Gurney'e döndü ve bitkin, yavaş bir edayla, Söyle bakalım, sen şu Dave Gurney misin. Benim ailemde bu isimde yalnızca ben varım. Evet, evet, evet. Efsane dedektif. Sizinle tanışmak bir onurdur. Bu tarz hatırlamalardan pek hoşlanmayan Gurney, hiçbir şey söylemedi. Sessizliği bozan Caddy Mellery oldu. Özür dilerim ama başım ağrıdan çatlıyor, biraz uzansam iyi olacak. Elbette, dedi Hardwick. Fakat birkaç ayrıntıyla ilgili yardımınıza ihtiyacım var. Smale endişeli gözlerle müvekkiline baktı. Bu birkaç saat bekleyemez mi. Görüyorsunuz ki Bayan Mellery perişan durumda. Sorularım yalnızca birkaç dakika alacaktır. İnanın bana ben de şu an devam etmemeyi tercih ederim ancak herhangi bir gecikme sorun yaratabilir. Caddy. Sorun değil, Cari. Şimdi ya da sonra olması fark etmez. Gözlerini kapattı. Dinliyorum. Hardwick Bunları size hatırlattığım için üzgünüm, dedi. Koltuğun Caddy'e yakın olan ucundaki kollu sandalyeyi göstererek Buraya oturmamın sakıncası var mı. diye sordu. Buyurun. Gözleri hâlâ kapalıydı. Sandalyenin ucuna doğru oturdu. Yakını henüz ölmüş kişileri sorgulamak her polis için rahatsız ediciydi. Yine de Hardwick bu işten bir rahatsızlık duyuyormuş gibi görünmüyordu. Emin olmak için bana bu sabah söylemiş olduğunuz bir şeyi tekrar sormak istiyorum. Telefonun gece, saat biri geçerken çaldığını söylemiştiniz. O sırada siz ve eşiniz uyuyor muydunuz. |
Evet. Ve siz saatin kaç olduğunu biliyordunuz çünkü... Saate baktım. Bizi bu saatte kim arıyor diye düşündüm. Ve telefona eşiniz baktı. Evet. Ne dedi. Üç ya da dört kez, alo, alo, alo dedi. Ardından kapattı. Arayan kişinin konuşup konuşmadığını size söyledi mi. Hayır. Ve birkaç dakika sonra ormandan gelen bir hayvan çığlığı duydunuz. |
Cırlaması. Cırlaması mı. Evet. 'Cırlama' ve 'çığlık atma' arasında nasıl bir ayrım yapıyorsunuz. Çığlık... durdu ve alt dudağını sertçe ısırdı. Bayan Mellery. Smale Bu çok uzun sürecek mi. diye sordu. Çığlık atmak daha insana özgüdür. Çığlık atmak benim... Ağlamamak için kendisini tutuyormuşçasına gözlerini kırpıştırdı ve devanı etti Bu bir hayvana benziyordu. Ama ormanda değildi, Sesi eve yakın gibi geliyordu. Bu çığlık, pardon cırlama, ne kadar sürdü. Bir ya da iki dakika, emin değilim. Mark aşağı indikten sonra kesildi. |
Niçin aşağıya indiğini söyledi mi. Bunun ne olduğuna bakacağını söyledi. Hepsi bu. Sonra... Birden susup, yavaş, derin derin nefes almaya başladı. Üzgünüm, Bayan sürmeyecek. |
Mellery. Bu uzun Yalnızca sesin nereden geldiğine bakmak istedi, hepsi bu. Başka bir şey duydunuz mu. Elini ağzının üzerine götürüp yanaklarım tuttu ve sonra kendisini kontrol etmeye çalışıyormuş gibi ağzım açtı. Ellerini sürekli sıktığı için, tırnaklarında, kırmızı beyaz benekler oluşmuştu. Konuştuğunda kelimeler, olduğu eline çarpıyordu. |
ağzını kapatmış Uyur uyanıktım, ama bir şey duydum. Alkış gibi bir şey... Sanki birisi ellerini birbirine vurmuş gibi. Hepsi bu kadar. Yüzüne yaptığı baskı onu rahatlatan tek şeymiş gibi yüzünü tutmaya devam etti. Hardwick sandalyeden kalkarak, Teşekkür ederim, dedi. Elimizden geldiğince sizi rahatsız etmemeye gayret edeceğiz. Şimdilik yapmam gereken tek şey şu masaya bakmak. Caddy Mellery başını kaldırdı ve gözlerini açtı. Elleri yüzünde parmak izleri bırakarak, dizlerinin üzerine düştü. Hassas ama kararlı bir sesle, Dedektif, dedi, olayla ilgili her şeyi alabilirsiniz fakat lütfen bizim özel hayatımıza saygı gösterin. Medya sorumsuz. Eşimden kalanlar son derece önemlidir. |
Yirmi Birinci Bölüm Öncelikler Hardwick Bu şiirlere bu kadar saplanıp kalırsak gelecek sene kendi kendimizi kovalıyor olabiliriz, dedi. Şiirler kelimesini telaffuz ederken, işe yaramaz bir şeyden bahseder gibi aşağılamıştı. |
Katilden gelen mesajlar toplantı odasının ortasındaki büyük masaya dizilmişti. En başta, X. Arybdis'ten gelen ve Mellery'nin tuttuğu sayının 658 olduğunu esrarengiz bir şekilde bildiği ve onu bulmaya çalışırken harcamış olduğu 289.87 doları istediği iki bölümlük mektup duruyordu. Arkasında, postayla gelmiş olan üç tane tehdit kokan mektup duruyordu. (Üçüncüsü Mellery'nin plastik bir yemek saklama poşetine koyup, Gurney'e parmak izlerini koruyabilmek için bunu yapmış olduğunu söylediği mektuptu.) Ardından Gregory Dermott'un bu adreste X. Arybdis diye birisinin oturmadığına dair notuyla birlikte, geri dönen 289.87 dolarlık çek Mellery'nin asistanına telefonda okunmuş şiir Mellery'nin o akşam katille yaptığı ve Mellery'nin on dokuz sayısını söylediği telefon görüşmesi enstitünün posta kutusuna gelen ve on dokuzu tutacağını tahmin eden mektup ve en sonunda cesedin üzerinde bulunan şiir. Bu çok sayıda kanıt demekti. Hardwick, plastik poşet de şiirler kadar önemliymiş gibi heyecanlanarak, Plastik poşetten bahsetmiş miydi. diye sordu. Gurney O sırada Mellery gerçekten korkmuştu, dedi. Mümkün olduğunca parmak izi toplamaya çalıştığını söyledi. Hardwick başını salladı. Kanıtları plastik içerisinde saklayın ve içerideki nemden bozulsun. Aşağılık herifler. Kafasında Peony polisi armalı şapkası olan, üniformalı bir polis, yüzünde endişeli bir ifadeyle kapıda bekliyordu. Hardwick, gelen kişinin getirdiği yeni sorunu dinleme cesareti gösterip, Evet. dedi. Ekibin devam etmesi için izin gerekiyor. Sorun yok, değil mi. |
Hardwick başını salladı. Ardından dikkatini masada duran tehdit mektuplarına verdi. Yüzünü ekşiterek, Titiz el yazısı, dedi. Ne düşünüyorsun, Dave. Elimizde katil bir rahibe olduğunu mu. Yarım dakika sonra, uzmanlar ellerinde kanıt poşetleri, bir dizüstü bilgisayar, masadaki kâğıtları kaydedip tutabilmek için katlanabilir bir barkod yazıcısı ile toplantı odasına girdiler. Hardwick, gizli parmak izi, el yazısı, kâğıt ve mürekkep incelemeleri için, Albany'deki adli tıp laboratuarına gönderilmeden önce, masadaki delillerin birer kopyasını istedi. Cesedin üzerindeki nota özellikle dikkat edilmesi konusunda uyardı. Gurney geride duruyor, Hardwick'in yönetici rolünü nasıl oynadığını izliyordu. Bir olayın aylar, hatta yıllar içinde nasıl ilerlediği, genelde olayın ilk saatlerinde, araştırmayı yöneten kişinin ne kadar iyi olduğuna bağlıydı. Gurney, Hardwick'in işini gerçekten iyi yaptığını düşünüyordu. Fotoğrafçının çektiği pozlara göz attı, olay yerindeki her şeyin giriş çıkışlar, bütün parmak izleri, elle tutulur kanıtlar (bahçe sandalyesi, sigara izmaritleri ve kırık şişe), cesedin, etrafındaki kanlı kar gibi anahtar delillerin korunup korunmadığım kontrol etti. Bu sırada Gurney onu izliyordu. Hardwick aynı zamanda fotoğrafçıdan tüm evin ve çevresinin havadan çekilmiş fotoğraflarını ayarlamasını istedi. Bu normalde yapılan bir işlem değildi, ancak bu şartlarda, özellikle ortada hiçbir yere gitmeyen ayak izlerinin olduğu bu durumda işe yarayabilirdi. Üstelik Hardwick daha önce misafirleri sorgulama görevi vermiş olduğu iki dedektifle görüşüp, işlerini yapıp yapmadıklarını kontrol etti. Kanıt listesini incelemek için başuzmanla buluşmuş, ertesi gün sabah olay yerine getirilmek üzere bir K9 köpek ayarlanmasını istemişti. Gurney buradan, Hardwick'in ayak izi sorununu kafasına taktığını anlamıştı. Ardından, izni olmayan kimsenin içeri girmediğinden emin olmak için, ön kapıda durup giren çıkanları kaydeden polisin tuttuğu listeyi inceledi. Hardwick'in verileri toplama, değerlendirme, işleri sıraya koyma ve durumu yönetmesini izledikten sonra, Gurney onun, baskı altındayken beraber çalıştıkları zamanlardaki kadar iyi çalıştığı sonucuna vardı. Hardwick asabi bir ahmak olabilirdi fakat işinde iyi olduğu tartışılmazdı. Hardwick, saat dördü çeyrek geçe, Uzun bir gün ve sen bu işten para bile kazanmıyorsun. Neden evine gitmiyorsun. dedi. Ardından tuzağa düşürüldüğünü fark etmiş gibi duraksadı ve ekledi Yani, biz sana para ödemeyeceğiz. Mellery'den para alıyor muydun. Lanet olsun, aldığına bahse girerim. Kaç para biçtin kendine. Benim lisansım yok. İstesem de para alamam. Bunun yanında, maaşlı bir dedektif olmak dünyada isteyeceğim son şeydir. Hardwick ona kuşku dolu bir bakış fırlattı. Şimdi ise senin önerini dinleyip, bugünlük çalışmayı bitireceğim. |
Sanırım yarın öğle saatlerinde karakolundakilerle birlikte gelebilirsin. bölge Plan nedir. İki şey var. Birincisi senin ifade vermen gerekiyor. Kurbanla olan geçmişin, eski tanışıklığınız ve olay öncesi yaptığınız görüşmeler. Formaliteleri biliyorsun. İkincisi, senin bildiklerini herkesle paylaşacağın bir toplantıya katılmanı istiyorum. Ölüm sebebiyle ilgili ilk raporlar, tanık ifadeleri, kan, izler, cinayet silahı ve bunun gibi şeyler. İlk teoriler, öncelikler, sonraki adımlar. Senin gibi birisi bizim için önemli bir yardımcı olur, doğru yoldan gitmemizi sağlar ve insanların ödediği vergileri boşa harcamamızı önler. Dahice yönünü ve deneyimlerini bizim gibi işe yaramaz adamlarla paylaşmaman bir suç olur. Yarın öğlen. İfadeni de yanında getirirsen iyi olur. Bu adam, tam bir malın gözüydü. Bu onu çok iyi tanımlıyordu New York Polisi, Cinayet Masası'ndan, büyük işlere bakan malın gözü Hardwick. Ancak bütün bu saçmalıklar bir yana, Gurney her dakika giderek garipleşen bu olayda Hardwick'in kendisinden- gerçekten yardım istediğini biliyordu. Gurney, dalgınlıktan etrafına hiç bakmadan eve doğru yol aldı. Dillweed'deki Abelard Marketi'nden sonraki vadinin sonuna gelene kadar, sabah toplanmış olan bulutların dağıldığını ve güneşin, tepelerin batı taraflarını aydınlattığını fark etmedi. Kıvrılan nehrin kenarındaki kar kaplı mısır tarlaları harika bir şekilde parlıyordu. Ardından, güneş şaşırtıcı bir hızla karşıdaki bayırların arkasından, ışığını da alıp alçaldı. Yapraksız ağaçlar kararmış, kar bembeyazdı. Dönüşe yaklaşıp yavaşlayınca, yolun kenarındaki bir kuş dikkatini çekti. Bir cismin üzerinde, kaldırımın yaklaşık on santim yukarısında duruyordu. Yanından geçerken daha yakından inceledi. Kuş, ölü bir sıçanın üzerine konmuştu. Kuşların normal davranışlarım düşününce, garip bir şekilde ne uçuyor ne de geçen arabadan korktuğuna dair başka bir hareket yapıyordu. Öylece hareketsiz, bir şey beklermişçesine, rüyanın içinde gibi duruyordu. bir Aklında, öylece durup karanlıkta izleyen ve bekleyen siyah kuşla, yavaşlamak için vitesi düşürüp döndü. Gurney evine yaklaşık sekiz kilometre - yani beş dakika -uzaklıktaydı. Evin avlusuna giden dar patikaya vardığında, hava daha da kararmış ve soğumuştu. Rüzgârdan uçuşan kar toplanmış ve ormana doğru giden bir hayalet görünümüne bürünmüştü. Arabayı eve normalde park ettiğinden daha yakma park etti, soğuktan korunmak için yakasını kapattı ve koşar adımlarla arka kapıya doğru gitti. Mutfağa girer girmez, Madeleine'in yokluğunun işareti olan sessizliği fark etti. İçerideyken adeta varlığını gösteren bir elektrik yayıyor, yokluğunda ise garip ve belirgin bir sessizlik oluyordu. İçerinin havasında bir şey daha vardı. Bodrumdan çıkarılıp, masaya konmuş ve hâlâ sehpada durmakta olan, dokunulmamış kurdelesiyle öylece duran kutunun yaydığı ağırlık... Mutfakla banyo arasındaki koridorda şöyle bir dolandıktan sonra, doğrudan çalışma odasına gidip mesajlarını kontrol etti. Yalnızca bir mesaj gelmişti. Bu, Sonya'nın pürüzsüz, kadife gibi s es iy di. Merhaba, David Çalışmanı çok beğenen bir müşterim var. Ona yeni, bir tane daha bitirmek üzere olduğunu söyledim ve tarih vermek istiyorum. Çok beğendi demek az kalır ve ücreti onun için sorun değil. Bana mümkün olduğunca acele dön. Bu işi konuşmamız gerek. Teşekkürler, David. Tam mesajı yeniden dinleyecekti ki, arka kapının açılıp kapandığını duydu. Makinenin üzerindeki 'dur' düğmesine basıp Sonya'nın sesini susturdu ve seslendi Sen misin. Cevap gelmedi ve kızmıştı. Sesini daha da yükselterek, Madeleine, diye seslendi. |
Onun cevap verdiğini duydu fakat ne dediğini anlamadı. Bu, Gurney'in 'pasif- agresif diye nitelendirdiği, alçak bir ses tonuydu. Çalışma odasında kalmak istiyordu fakat bunun çok çocukça olacağına karar verip, mutfağa gitti. Madeleine, turuncu parkasını asmakta olduğu askılıktan başını çevirip, ona döndü. Omzunda hâlâ durmakta olan kar tanelerinden, ağaçların arasında gezinmiş olduğu anlaşılıyordu. Ellerini kalın, kahverengi saçlarının arasında gezdirerek, parkasının başlığının yapıştırmış olduğu saçlarını düzelterek, Dışarısı çoook güzel, dedi. Kilere doğru gidip, bir dakika sonra geri geldi ve mutfak lavabolarının üzerinde göz gezdirdi. Fındıkları nereye koydun. Ne. Senden fındık almanı istememiş miydim. Sanmıyorum. |
Belki söylemedim. Belki de sen duymadın. Bir fikrim yok, dedi. Kafesi bu kadar doluyken, konuştukları konuya odaklanmakta zorlanıyordu. Yarın alırım Nereden. Abelard'dan Pazar günü mü. Ne için istiyorsun. Tatlıyı ben yapıyorum. Ne tatlısı. Elizabeth salatayı ve ekmekleri yapacak, Jan biberleri kızartacak ve ben tatlıyı yapacağım. Birden kaşlarını çattı. Unuttun mu. Yarın mı geliyorlar. Evet, doğru. |
Saat kaçta. Bu önemli mi. Pazar günü mü. Alaycı görünmemeye çalışarak, donuk bir tonla Bu bir cinayet araştırması, dedi. Madeleine başını sallayarak, Yani yarın bütün gün evde olmayacaksın. Günün bir bölümü. Ne kadar büyük bir bölümü. Tanrım, sen bu işleri biliyorsun. Duyduğu üzüntü ve kızgınlığın bakışlarına yansıması, Gurney'i bir tokattan daha çok rahatsız ediyordu. Yani sanırım eve yarın kaçta istersen o saatte geleceksin ve akşam yemeğinde bizimle olabilirsin de, olmayabilirsin de... dedi. Bir cinayet vakası için olay-öncesi şahit olarak imzalı bir ifade vermem gerekiyor. Bu benim de istediğim bir şey değil. Sesi aniden, şaşırtıcı bir şekilde artmış, konuşurken tükürüklerini saçmıştı. Hayatta yapmamız gereken bazı şeyler vardır. Bu yasal bir zorunluluk - bir seçim meselesi değil. Lanet olası kanunları ben yazmadım. Onun öfkesi kadar ani bir parçalanmışlıkla gözlerini ona dikti. Hâlâ görmüyorsun, değil mi. Neyi görmüyorum. Beynin cinayet, suç, kan, canavarlar, yalancılar ve psikopatlarla öyle dolmuş ki, başka hiçbir şeye yer kalmamış. |
Yirmi İkinci Bölüm Düzeltme O gece ifadesini yazıp, düzenlemeye iki saat harcadı. Okul yıllarındaki sıradan tanışıklıkları ve Mellery'nin görüşme talebini belirttiği mesajıyla başlayıp, sorunu polise taşımayı katı bir şekilde reddetmesiyle sonlanan yakın zamandaki iletişimlerini içeren olayları basit bir dille - sıfatsız, duygusuz, yorumsuz - bir şekilde yazdı. İfadeyi yazarken iki bardak sert kahve içti ve bu yüzden rahat uyuyamadı. Üşüyor, terliyor, kaşınıyor, susuyor ve nedeni belli olmayan bir ağrı, bir bacağından diğerine geçip duruyordu. Bu rahatsız gece, aklına, Madeleine'in gözlerinde fark ettiği acı başta olmak üzere bir sürü kötü düşüncenin üşüşmesini sağlamıştı. Bunun sebebinin, eşinin kafaya taktığı öncelikler meselesi olduğunu biliyordu. Hayatındaki roller çakıştığında, Dedektif Dave'in, Aile babası Dave'in önüne geçmesinden şikâyet ediyordu. Emekli olması hiçbir şey değiştirmemişti. Bir şeylerin değişmesini umduğu hatta buna inandığı açıktı. Ama Gurney kişiliğini nasıl değiştirebilirdi ki. Onu ne kadar önemserse önemsesin, onunla ne kadar birlikte olmak isterse istesin, onun ne kadar mutlu olmasını isterse istesin, nasıl başka birisi olabilirdi ki. Bir konuda sıra dışı bir yeteneği vardı ve hayattaki en büyük mutlulukları, kendisine bahşedilmiş bu sıra dışı yeteneği pratikte kullanmaktan gelmişti. Fevkalade işleyen bir mantığı ve çelişkiler konusunda harika bir yaklaşımı vardı. Bu özellikleri onu, üstün bir dedektif yapıyordu. İşin korkunç kısımlarından kendisini soyutlayabilmek gibi bir özelliği de vardı. Diğer polisler bunun için başka şeyler kullanıyorlardı - alkol, yalnızlık, aşırı katılık. Gurney'in kalkanı olayları zekâ oyunu, suçları, çözülmesi gereken denklemler olarak görmesiydi. Bu, onun kişiliğiydi. Bu sadece emekli olarak son verebileceği bir durum değildi. En azından, gün doğmadan bir saat önce uykuya dalarken böyle düşünüyordu. Walnut Crossing'in kırk kilometre doğusunda, Peony'in beş kilometre ilerisinde, Hudson'ı gören bir tepeye kurulmuş Eyalet Polisi Bölge Merkezi binası yeni kurulmuş bir kale gibi görünüyordu. Devasa gri dış duvarları ve dar pencereleri kıyamete karşı dik durması için tasarlanmış gibiydi. Gurney binanın tasarımının, ele geçirilemez polis istasyonlarından daha saçma projelere yol açmış 11 Eylül paranoyasından etkilenip etkilenmediğini merak etti. İçerideki florasan ışıklar metal detektörlerin, gizli kameraların, kurşun geçirmez güvenlik kabininin ve cilalanmış beton zeminin yaydığı soğuk havayı daha da soğutuyordu. Güvenlik kabinindeki gardiyanlarla konuşmak için bir mikrofon vardı. Burası güvenlik kameralarının görüntülerinin olduğu ekranlarla, daha çok bir kontrol odası görünümündeydi. Tüm zeminlere sert bir hava katan ışıklandırma, gardiyanın yüzünü soluk gösteriyordu. Renksiz saçları bile, bu yapay ışıklandırmanın etkisiyle sağlıksız görünüyordu. Adam, kusmak üzereymiş gibiydi. Gurney, adama iyi olup olmadığını sorma isteğini tutarak, mikrofona konuştu David Gurney. Jack Hardwick'le randevum var. Gardiyan, misafirlere ayrılmış geçiş düğmesine bastı ve tavandan, aralarındaki vezneye kadar inen devasa camın alt kısmındaki küçük delikten bir ziyaretçi imza defteri çıktı. |
Ardından telefonu eline alıp, kendi tarafına yapıştırılmış bir listeye bakarak, dört rakamlı bir numara girdi ve Gurney'in duyamadığı bir şeyler söyleyip, telefonu kapattı. Bir dakika sonra, güvenlik kabininin yanından, gri, çelik bir kapı açıldı ve enstitüde ona bir önceki gün eşlik etmiş olan sivil kıyafetli polis göründü. Gurney'e onu hiç tanımıyormuş gibi yaklaştı ve onu bomboş gri bir koridordan geçirip başka bir çelik kapıyı açtı. Geniş, penceresiz bir konferans odasına girdiler. Penceresiz olmasının sebebi şüphesiz, olası bir terörist saldırısında camların etrafa saçılmasını önleme gerekliliğiydi. Gurney biraz klostrofobik olduğu için penceresiz yerlerden ve bunun iyi bir fikir olduğunu düşünen mimarlardan nefret ederdi. Sessiz rehber içeri girer girmez köşedeki kahve fincanlarına yöneldi. Dikdörtgen konferans masasının etrafındaki sandalyeler odaya henüz gelmemiş kişiler için önceden ayrılmıştı. On sandalyenin dördünün üzerine ceket bırakılmış, üç tanesi ise masaya doğru eğilerek ayrılmıştı. Gurney üzerindeki hafif parkayı çıkarıp, boş sandalyelerden birisinin üzerine koydu. Kapı açıldı ve Hardwick arkasında, elinde dizüstü bilgisayar ve kaim bir dosya taşıyan, kırmızı kafalı, özelliksiz bir takım giymiş bir kadın ve kahve fincanlarının yanındaki arkadaşına yönelen Tom Cruise kılıklı bir adamla içeriye girdi. Kadın boş sandalyelerden birisine gidip, masaya eşyalarını bıraktı. Hardwick yüzünde beklenti ve iğrenme arasında bir ifadeyle Gurney'e yaklaştı. Hardwick, kulak tırmalayan bir sesle, İyi bir şeye dahil olacaksın, evlat, diye fısıldadı. Büyümüş de küçülmüş, bölgenin tarihindeki en genç Ordu Departmanı (DA) üyesi, varlığıyla bizi onurlandıracak. Gurney, Hardwick'in yüzünün ekşimesinden hissettiği düşmanlık duygusunu fark etti. Tepki vermemeye çalışmasına rağmen, konuşurken dudakları kasılmıştı. Böyle bir olayda, zaten burada olması gerekmez mi. Bunu beklemediğimi söylemedim, dedi Hardwick. Sadece senin iyi bir olaya dahil olacağını söyledim. Masanın tam ortasında duran üç sandalyeye dudaklarını büzerek baktı, hiçbirisini göstermeden, Üç bilgenin üç koltuğu, dedi. Sözlerinin hemen üzerine kapı açıldı ve içeriye üç adam girdi. Hardwick, Gurney'in omzuna doğru eğilerek adamların isimlerini fısıldadı. Gurney, onun dudaklarını oynatmadan, karnından konuşabildiğini görünce şaşırdı. Bodur, solaryumda bronzlaşmış gevşek bir gülümseme ve kötücül bakışlarla içeriye girip, arkasındaki daha uzun boylu bir adama kapıyı tutarken fısıltıyla, Başkomiser Rod Rodriguez, çokbilmiş maydanoz, dedi. Uzun boylu adam zayıf ve hareketli bir görünüme sahipti. İnsanlara tek tek ama birer saniyeden fazla olmamak üzere bakarak, odayı süzdü. Ordu departmanından Sheridan Kline, diye fısıldadı. Yönetici Kline olmak istiyor. Kline'ın arkasında kalmış, kelleşmeye başlamış, bir tabak lahana turşusu kıvamında bir sevimliliğe sahip olan üçüncü adam, Kline'ın baş-asistanı, Stimmel'dı, dedi. Rodriguez onlara arkaya yatırılmış sandalyeleri işaret etti Kline'a ortadaki sandalyeyi göstermişti çünkü Kline bunu meslek adabı olarak görürdü. Stimmel onun soluna, Rodriguez ise sağma oturdu. Rodriguez, ince tel çerçeveli gözlüğünün arkasından odayı süzdü. Minik alnının önüne düşen, kusursuz bir şekilde şekil verilmiş kalıtı telli saçlarının boyandığı belli oluyordu. Herkesin dikkatini üzerine çekmek için, parmaklarını birkaç kez sert bir şekilde masaya vurdu. Programa göre bu toplantı öğlen on ikide başlıyor ve şu anda saat on ikiyi göstermekte. Eğer yerlerinize oturursanız... Hardwick, Gurney'in yanına oturdu. Kahve fincanlarının yanındaki grup masaya geldi ve yarım dakika içerisinde yerlerini aldılar. Rodriguez, gerçek profesyoneller için bu iş daha kısa sürmeli, dercesine yüzünü ekşitti. Gurney'i görünce ağzıyla gülümseme ile şaşırma arasında, saniyelik bir hareket yaptı. Sonra, boş kalan tek sandalyeye bakıp yüzünü yeniden ekşitti. Ardından devam etti. Elimizde önemli bir cinayet işinin olduğunu söylememe gerek yok. Hepimizin burada olduğuna emin olmak için, buradayız. Bu Zen şakasını kimin beğendiğine bakmak için duraksadı. Sonra bunu daha sıkıcı bir şekilde açıkladı. Olayın bu ilk gününde, geride kalan olmaması için hep birlikte buradayız. Hardwick İkinci gününde, diye mırıldandı. Pardon. dedi Rodriguez. Cruise kardeşler birbirlerine şaşkın bakışlar fırlattılar. Bugün ikinci gün, efendim. Dün birinci gündü, efendim ve berbattı. Kelimeyi ilk anlamıyla kullanmadığım çok açık. Demek istediğim olayın başından beri birlikte gitmemiz gerektiğidir. Davulu, ayın ritimle çalmamız gerekiyor. Söylediklerim açıkça anlaşılıyor mu. Hardwick masum bir ifadeyle başını salladı. Rodriguez, daha ciddiye aldığı insanlarla konuşmak istercesine, kafasını onun olduğu taraftan diğerlerine doğru çevirdi. Şu aşamada elimizdeki az sayıda veriden çıkardığımız kadarıyla, vaka zor, karışık, hassas ve sansasyona yatkın olacak gibi görünüyor. Bana, kurbanın başarılı bir yazar ve eğitmen olduğu söylendi. Ailesi varlıklı olmasıyla biliniyor. Mellery Enstitüsü'nün müşterilerinin bazıları zengin, önyargılı ve baş belası karakterler. Bu faktörlerden herhangi bir tanesi medyanın gösteri yapmasına yol açabilir. Üçünü de göz önüne alırsak, önümüzde zor bir iş var demektir. Başarıya giden yolda, elimizdeki dört anahtar organizasyon, disiplin, iletişim ve daha fazla iletişimdir. Gördükleriniz, duyduklarınız, çıkardığınız sonuçlar düzgün bir şekilde kaydedip raporlamadığınız sürece hiçbir işe yaramaz. İletişim ve daha fazla iletişim. Etrafına baktı ve uzun uzun Hardwick'i süzdü ve sanki kayıt ve raporlama işlerini altüst eden kişi oymuş gibi gözlerini dikti. Hardwick sağ elinin arka tarafındaki bir lekeyle uğraşıyordu. Rodriguez Kuralları esneten insanlardan hoşlanmam, diye konuşmasına devam etti. Uzun vadede kuralları esnetenler, çiğneyenlerden daha çok zarar verir. Kuralları esnetenler bunu işlerini halletmek için yaptıklarını söylerler. İşin aslı, bunu kendi çıkarları için yaparlar. Bunu yaparlar, çünkü disiplinden yoksunlardır ve disiplinin yokluğu, işleri mahveder. Bu yüzden beni iyi dinleyin, arkadaşlar, açık ve net konuşuyorum. Bu olayda kurallara uyacağız. Bütün kurallara... Kontrol listelerimizi kullanacağız. Raporlarımızı tüm ayrıntılarına kadar ve zamanında dolduracağız. Her şey resmi yollardan yürüyecek. Her yasal sorun önce Bölge Sorumlusu Kline'ın ofisine gelecek tekrarlıyorum, herhangi bir şekilde harekete geçilmeden önce. İletişim, iletişim, iletişim. Sözleri düşmana atılan toplar gibiydi. Olası tüm itirazların bastırıldığından emin olduktan sonra, büyük bir saygıyla, konuşma boyunca huzursuz olmuş bölge sorumlusuna döndü ve Sheridan, bu olaya kişisel olarak ne kadar dahil olmak istediğini biliyorum. Takımımıza söylemek istediğin bir şey var mı. diye sordu. Kline belirgin bir şekilde gülümsedi ve bu gülümseme uzaktan bir sıcaklık göstergesi sanılabilirdi ama yakından görünen, neşeli bir siyasetçi narsisizmiydi. Söylemek istediğim tek şey, ben yardım etmek için burada bulunuyorum. Herhangi bir şekilde yardım etmek için. Beyler, siz profesyonellersiniz. Eğitimli, deneyimli, yetenekli profesyoneller. İşinizi biliyorsunuz. Sahne sizindir. Gurney'in kulağına hafif bir kıkırdama geldi. Rodriguez gözlerini kırpıştırdı. Rodriguez nasıl Hardwick'le bu kadar uyumlu hareketler yapıyordu. Fakat Rod'a katılıyorum. Bu büyük bir iş, içinden çıkılması çok zor bir iş... TV'de dünya, kadar haber yayınlanacağı ve birçok insanın bunları izleyeceği kesin. Sansasyonel başlıklara hazırlıklı olun - 'Bir New Age Gurusunun Korkunç Cinayeti'. İster hoşunuza gitsin, ister gitmesin, beyler, bu olay gazetelerde yayınlanmaya aday. Colorado'daki Jon Benet ya da California'daki Simpson vakasını eline yüzüne bulaştıran beyinsizler gibi görünmemizi istemiyorum. Havada çevirdiğimiz bir sürü top olacak ve eğer bir tanesi düşerse elimizdeki her şey berbat olur. Bu toplar... Gurney, olayın nasıl sonuca bağlanacağını merak etmiş ancak hiç tatmin olmamıştı. Kline, herkesin sinirini bozan bir cep telefonu sesinin araya girmesiyle sustu. Hardwick, Rodriguez'in sinirli bakışları eşliğinde elini cebine atıp, telefonu çıkardı ve başkomiserin kutsal sözlerini tekrarladı İletişim, iletişim, iletişim. Ardından 'cevapla' tuşuna basıp konuşmaya başladı. |
Benim, Hardwick... Buyurun... Nerede. ... Ayak izleri uyuşuyor mu. ... Orada ne aradığı hakkında bir işaret var mı. ... Tamam, onları derhal laboratuara gönderin... Sorun değil. 'Kapat' tuşuna bastıktan sonra, düşünceli bir şekilde telefona baktı. Rodriguez, yüzünü Evet. dedi. |
merakla buruşturarak, Hardwick cevabı, üzerinde özelliksiz takım, önünde açık dizüstü bilgisayarı olan ve beklenti dolu gözlerle kendisine bakan kırmızı saçlı kadına bakarak verdi. Olay yerinden haberler var. Katilin botlarını bulmuşlar - en azından yerdeki ayak izleriyle uyuşan yürüyüş botlarını... Botlar laboratuarda incelemeye gönderiliyor. Kırmızı saçlı kadın başını sallayıp, klavyeyle yazmaya başladı. Rodriguez ise, Hardwick'in yalanım yakalamış gibi, Bana ayak izlerinin bir yerde bitiverdiğini ve hiçbir yere gitmediğini söylemiştiniz, dedi. Hardwick ona bakmadan, Evet, diye yanıt verdi. Öyleyse botlar nerede bulunmuş. Hiçbir yere devanı etmeyen ayak izlerinin olduğu yerde. İzlerin sona erdiği yerin yanındaki bir ağaçta. Bir daldan sarkıyormuş. Bana katilin bir ağaca tırmandığını, botlarını çıkarıp orada bıraktığını mı söylüyorsun. Öyle görünüyor. Peki... Nereye... Yani sonra ne yaptı. En ufak bir fikrimiz bile yok. Belki de botlar bizi sonuca götürür. Rodriguez bir kahkaha patlattı. Bir şeylerin bizi sonuca götüreceğini umalım. Bu arada işimize bakalım. Sheridan, sanırım lafın bölündü. |
Karnından konuşan adam, Havadaki toplarından bahsediyordu, diye fısıldadı. Kline, Ben-her-şeyi-avantaja-dönüştürürüm bakışıyla sırıtarak, Aslında bölünmedi, dedi. Doğrusu, dinlemeyi tercih ederim - özellikle de olay yerinden gelen haberleri. Sorunu ne kadar iyi anlarsam, o kadar yardımcı olabilirim. Nasıl istersen, Sheridan. Hardwick, herkesin dikkatini çekmiş gibi görünüyorsun. Bize olayın diğer ayrıntılarını verebilirsin - mümkün olduğunca kısa keserek. Bölge sorumlusu zaman konusunda cömerttir ancak yapacak çok işi var. Aklının köşesinde olsun. Tamam, çocuklar, beyefendiyi duydunuz. Şimdi size olayın kısa kesilmiş bir şeklini anlatacağım. Dalıp gitmek yok, salakça sorular yok. Dikkatle dinleyin. Hey. dedi Rodriguez iki elini de havaya kaldırarak. Kimsenin soru soramayacağını düşünmesini istemiyorum. |
İlk anlamında söylemedim, efendim. Sadece bölge sorumlusunu, burada gerekenden fazla tutmamak için. Kline'dan bahsederken kelimelere yaptığı aşırı saygı havasındaki vurgu aslında bir aşağılamaydı ancak açıkça belli olmadığından yeterince güvenliydi. Rodriguez sabırsız bir şekilde, Peki, peki, dedi. Devam et. Hardwick gerekli bilgileri hızlıca vermeye başladı. Cinayetten önceki üç-dört haftalık süre boyunca, kurban tehdit havasında, rahatsızlık veren birçok yazı almış birisi Mellery'nin asistanıyla olmak üzere iki telefon görüşmesi yapılmış ve asistan, kendisiyle olan konuşmayı kâğıda dökmüş. Diğer görüşme ise kurbanla yapılmış ve kurban tarafından kaydedilmiş. Bu görüşmelerin kopyalan dağıtılacaktır. Kurbanın eşi Cassandra (kısaca Caddy), olay gecesi eşinin ve kendisinin telefonun çalmasıyla uyandıklarını ve arayanın öylece beklediğini bildirdi. Rodriguez ağzını açmak üzereydi ki, Hardwick beklenen soruya cevap verdi Telefon şirketiyle olay gecesindeki ve daha önceki arama tarihlerindeki arama kayıtlarına ulaşmak için görüşüyoruz. Ancak bu suçun işlenmesi esnasında yapılmış planları göz önünde bulundurursak, fail kendisine ulaşabileceğimiz bir telefondan aramışsa çok şaşırırım. Göreceğiz, dedi Rodriguez. Gurney başkomiserin, en büyük hedefinin dahil olduğu her diyalogda ya da durumda kontrolü elinde tutmak olduğuna karar verdi. Hardwick, kızılamayacak kadar kibar bir şekilde, abartılı bir saygıyla - ki bu konuda çok iyiydi - Evet, efendim, dedi. Her neyse, birkaç dakika evin yakınlarından gelen bir sesle irkildiler. Kadın bu sesleri hayvan cırlaması olarak tanımlıyor. Oraya geri dönüp kendisine tekrar sorduğumda, bu sesleri dövüşen rakunların seslerine benzettiğini söyledi. Kocası ne olduğuna bakmak için çıkmış. Kadın bir dakika sonra kısık bir el çırpma sesi duyduğunu, ardından kendisinin de ne olduğuna bakmaya gittiğini söyledi. Kocasını avluda, arka kapının ilerisinde yatar vaziyette bulduğunu söyledi. Boğazındaki yaradan akan kan, kara karışıyormuş. Kadın çığlık atmış - en azından çığlık attığını düşünüyor - ve kanı durdurmaya çalışmış. Durduramayınca, eve koşup 911'i aramış. Rodriguez hileli bir soru sorar gibi, Kanı durdurmaya çalışırken cesedin pozisyonunu değiştirip değiştirmediğini biliyor musun. dedi. Hatırlamadığını söylüyor. Rodriguez şüpheyle baktı. Ona inanıyorum, dedi Hardwick. Rodriguez, diğerlerinin ne düşündüğünü önemsemiyormuş gibi omuz silkti. Hardwick, notlarına bakarak duygusuzca konuşmaya devam etti. Olay yerine ilk olarak Peony Polisi, ardından şerifin bölümünün arabası, daha sonra yerel polisin Calvin Maxon cipi geldi. BCI ile sabah altı ellide iletişime geçildi. Ben olay yerine ikiyi yirmi geçe vardım ve ME (tıbbi araştırmacı) saat beşi yirmi geçe geldi. Rodriguez sinirli bir şekilde, Thrasher'dan bahsetmişken, geç kalacağını kimseye haber verdi mi. diye sordu. Gurney masadaki diğer insanların yüzlerine baktı. Tıbbi araştırmacının acayip ismini öyle garipsemişlerdi ki, kimse cevap vermedi. Hiç kimse, o zaten her zaman geç kalırmış gibi soruyla ilgilenmedi bile. Rodriguez, on dakika önce Thrasher'ın girmiş olması gereken kapıya baktı. Programına uyulmamasına kızmıştı. Thrasher başkomiserin daha da sinirlenmesi için kapının arkasında bekliyormuş gibi, kapı açıldı ve elinde kahve termosu, kolunun altında çantasıyla, iri yarı bir adam sallana salana içeriye girdi. Girdiğinde bir şeyler söylüyordu. ... işler gecikiyor, adamlar çalışıyor. Hah. İşaretler böyle söylüyor. |
Sıra sıra oturmuş insanların yüzüne bakıp, içten bir şekilde gülümsedi. Görünüşe bakılırsa çalışmak kelimesi, öylece durup göbeğinizi kaşımak anlamına geliyor. Buna çok benzer bir şey. Kazı yapmak, yol yapmak yok. Yani ben pek göremedim. Sokağı tıkayan bir grup hödük. Yamuk duran okuma gözlüğünün arkasından Rodriguez'e baktı. Eyalet polisinin bu konuda bir şey yapabileceğini sanmayın, ehe, Komiserim. Rodriguez, aptal bir adama cevap vermesi gereken ciddi bir adanı edasıyla, sinirli bir şekilde gülümsedi. İyi günler, Bay Thrasher. Thrasher ilindeki çantayı ve kahve termosunu boş sandalyenin önüne, masaya koydu. Odada gözlerini gezdirdi ve bakışları bölge sorumlusunun üzerinde durdu. Şaşkınlıkla, Merhaba, Sheridan, dedi. Erken dahil olmuşsun, değil mi. Bizim için elinde ilginç bir şeyler mi var, Walter. |
Aslında, evet. En azından küçük bir sürprizim var. Rodriguez toplantının kontrolünü elinde tutmak istediği için, hangi konuda olduklarını gösteren bir gösteri yapar gibi konuştu. Bakın, beyler, doktorun geç kalmasını avantaja dönüştürebileceğimiz bir fırsat olduğunu görüyorum. Cesedin bulunuşunun bir özetini dinliyorduk. Duyduğumuz son şey, tıbbi araştırmacının olay yerine gelmesi. Tıbbi araştırmacı buraya da henüz geldi - neden onun raporunu da anlatıma dahil etmiyoruz. Kline gözlerini Thrasher'dan Harika fikir, dedi. |
ayırmadan, ME gelir gelmez sunumunu yapmaya önceden hazırlıklıymış gibi hemen konuşmaya başladı. Yazılı rapor eksiksiz şekilde bir hafta içinde elinizde olacak, beyler. Şimdi temel bilgileri vereceğim. |
Eğer bu bir espriyse, diye düşündü Gurney, kimse bunu anlamamıştı. Belki de öyle çok söyleniyordu ki, dinleyiciler duymuyordu bile. Thrasher kahve termosuna uzanarak, İlginç bir cinayet, diye devam etti. Düşünceli bir şekilde, uzun bir yudum aldı ve termosu masaya bıraktı. Gurney gülümsedi. Bu dağınık, saman sarısı saçlı tipin zamanlama ve tiyatro anlayışı iyiydi. İşler ilk başta göründüğü gibi değil. Odadakiler sabırsızlıktan patlayacak noktaya gelinceye kadar duraksadı. Olay yerinde bulunan cesetle ilgili ilk hipotez, ölümün, olay yerinde sonradan bulunan bir şişeyle boyun atardamarının birçok kez kesilmesi ve delinmesi yoluyla gerçekleştiğiydi. Fakat ilk otopsi raporları, ölümün, atardamarın yakından sıkılmış ve boyun atardamarına gelmiş bir kurşunla gerçekleştiğini gösteriyor. Kırık şişeyle kesme işi, silahla vurma işinden sonra kurban yere düştükten sonra gerçekleşmiş. En az on dört delik, belki de yirmi delik var. Boyunda cam parçalan kalmış ve dört tanesi doğrudan boyun kaslarının ve soluk borusunun içinden geçmiş ve boynun arka kısmına ulaşmış. Masadakiler sessizdi. Bakışlar şaşkın ve kafalar karışmıştı. Rodriguez parmak uçlarını birleştirip elini kaldırdı. İlk konuşan o oldu. Vurulma mı. Thrasher, öngörülmemiş bir şeyi keşfetmiş olmanın verdiği memnuniyetle, Vurulma, dedi. Rodriguez kafası karışmış bir şekilde Hardwick'e baktı. Nasıl oluyor da tanıklarınızın hiçbirisi silah sesini duymamış oluyor. Orada bulunan en az yirmi misafir olduğunu söylediniz. Haydi bunu da geçtim, karısı nasıl duymamış olur. Duymuş. |
Ne. Bunu ne zamandır biliyorsunuz. Bana neden söylenmedi. Duymuş ama duyduğunun farkında değil, dedi Hardwick. Kısık bir alkış benzeri bir şey duyduğunu söylemişti. Bunun ne kadar önemli bir nokta olduğunu fark etmemiş, ben de şu ana kadar fark etmemiştim. Rodriguez inanamamış gibi, Kısık mı. dedi. Bana kurbanın bir susturucuyla mı öldürüldüğünü söylüyorsun. Sheridan Kline son derece dikkatle dinliyordu. İşte bu her şeyi açıklıyor. diye bağırdı Thrasher. Rodriguez ve Hardwick aynı anda Neyi açıklıyor. dedi. Thrasher'ın gözleri zafere ulaşmışçasına parıldadı. Yaranın içindeki kaz tüylerini. Kırmızı kafa üzerindeki basit takımla uyuşmayacak kadar yumuşak bir tonla Ve cesedin etrafındaki kan örneklerinin içerisindeki... dedi. Thrasher başını oradakileri de... |
salladı, Evet, tabii ki Bu çok umut verici, dedi Kline. Neler olduğunu anlayan birisi bana da anlatabilir mi. Thrasher, Kline işitme güçlüğü çekiyormuşçasına, Kaz tüyleri. diye bağırdı. Kline'ın yüzündeki çocuksu, kafasının karıştığını gösteren ifade öylece kaldı. Hardwick olanları bir anda anlamışçasına konuşmaya başladı. Silah sesinin kısık olması ve kaz tüylerinin bulunması gerçeklerini birleştirince ortaya silahın bir şeyle sarılarak sesinin azaltıldığı sonucu çıkıyor - belki bir kayak ceketi belki de bir parka. Bir kayak ceketine sarılarak silahın sesinin azaltılabileceğini mi söylüyorsun. |
Tam olarak değil. Eğer silahı elimde tutup da, bir şeyle sararsam - özellikle de ağız kısmım sardığım şey kaim bir şeyle doldurulmuşsa, pencereleri kapalı ve yalıtımı yapılmış bir evin içerisinden dinlersen, alkış sesine benzer bir ses duyduğunu söylemen normal olur. Bu açıklama Rodriguez dışında herkesi tatmin etmiş görünüyordu. Bunu kabul etmeden önce bazı testlerin sonucunu görmeyi tercih ederim. Kline hayal kırıklığına uğramış gibi, Bunun gerçek bir susturucu olduğunu düşünmüyor musunuz. dedi. Belki de, dedi Thrasher. Ama bu durumda bütün bu kaz tüylerini başka bir şekilde açıklamanız gerekir. Öyleyse, dedi Kline, katil, kurbanı vururken silahı ona yapıştırmıştı... Thrasher Yapıştırarak değil, diye karşı çıktı. Yapıştırarak dersek, silahın ucu ve kurban arasında doğrudan temas olduğunu ima etmiş oluruz fakat elimizde buna dair bir kanıt yok. Öyleyse ne kadar mesafeden. Söylemesi çok zor. Boynun bir bölgesinde barut yanığı var ve bu da silahın yüz elli santime kadar herhangi bir yerden ateşlendiğini gösterir. Ama kesin olarak söyleyebileceğimiz sayıda yanık yoktu. Eğer silahın ağzının etrafına bir şey sarıldığını ve bunun yanıkları azaltacağım düşünürsek, daha yakından da olabilir. Rodriguez Hardwick ve Thrasher'ın ortasına bir taş atarcasına, Bir kurşun bulduğunuzu sanmıyorum, dedi. Gurney'in ağzı açık kalmıştı. Rodriguez gibi kontrol takıntısını liderlik ruhuyla, olumsuz yaklaşmayı sertlikle karıştıran adamlar için çalıştığı olmuştu. İlk olarak Thrasher cevap verdi Kurşun omurgaya gelmemiş. Boyunda kurşunu durdurabilecek bir doku yoktur. Yarada, giriş ve çıkış noktalan görülüyor ki bunların ikisini de bulmak kolay değildir, en azından o kadar delik arasında. Eğer övgü avına çıktıysa diye düşündü Gurney, yanlış ormanda geziniyor. Rodriguez sorgulayan bakışlarını, hâlâ kafa tutar bir havayla oturan Hardwick'e çevirdi. Biz kurşun aramadık. Çünkü kurşun olduğunu düşünmemiz için bir neden yoktu, dedi Hardwick. Öyleyse, şimdi yapın. Hardwick hafiften alaycı bir tavırla, Harika bir konuya değindiniz, efendim, dedi. Masadan kalkarak cep telefonunu çıkardı ve bir numara çevirdi. Sesini alçaltmasına rağmen, olay yerindeki bir memurla konuştuğu ve kurşun aramasına öncelik vermelerini istediği anlaşılıyordu. Hardwick masaya döndüğünde Kline, dış mekânda sıkılmış kurşunu bulma konusunda umut olup olmadığını sordu. Genelde yoktur, dedi Hardwick. Ama bu vakada şansımız var. Cesedin pozisyonunu göz önüne alırsak, vurulduğunda sırtı eve dönüktü. Eğer ciddi anlamda yön değiştirmediyse, onu kenardaki ormanlık alanda bulabiliriz. Kline yavaşça başını salladı. Tamam, o zaman, az önce de söylediğim gibi, sadece açıklığa kavuşturmak için - katil, kurbanı yakın bir mesafeden vuruyor, kurban şahdamarından vurulmuş bir şekilde ve boynundan kan fışkırarak yere düşüyor. Ardından kırık bir şişe çıkarıp, kurbanın yanına çöküyor ve onu on dört kez kesiyor. Elimizdeki bu mu. diye sordu kuşkuyla. En az on dört, muhtemelen daha fazla, dedi Thrasher. Bir-birleriyle iç içe geçince, tam sayı belirlemek zorlaşıyor. Anlıyorum, ama asıl gelmek istediğim konu, neden. Thrasher Dürtü, dedi, rüya yorumlarına bilimsel bir açıklama getirecekmiş gibi, benim uzmanlık alanım değil. Bunu buradaki BCT'dan arkadaşlara soralım. Kline Hardwick'e döndü. Kırık bir şişe rastgele gerçekleşen olaylarda kullanılan, anlık bir silahtır. Halihazırda dolu bir silahı olan bir adam neden kırık bir şişe taşısın ve neden kurbanım silahla öldürdükten sonra onu kullansın. Öldüğünden emin olmak için olabilir mi. dedi Rodriguez. Peki neden onu bir kez daha vurmadı. Neden kafasından vurmadı. Neden en başta kafasından vurmadı. Neden boynundan. Belki de kötü atış yaptı. Yüz elli santimden mi. Kline Thrasher'a döndü. Sıralamadan emin miyiz. Önce vurdu, sonra kesti. Evet, profesyonel düşünürsek, bir dereceye kadar eminiz. Tıpkı mahkemede söylediğimiz gibi... Sınırlı sayıda da olsa, barut yanıklarından belli oluyor. Eğer vurulma anında boyunda önceden kesik izleri olsaydı, barut yanıkları oluşmazdı. Ve mermiyi bulabilirdiniz. Kırmızı kafa bunu öyle yumuşak ve doğal bir tonla söyledi ki, çok az kişi onu duydu. Kline da bunlardan birisiydi. Diğeri ise Gurney'di. Birisinin bu konudan ne zaman bahsedeceğini merak ediyordu. Hardwick'in ne düşündüğü anlaşılmıyor, ancak şaşkın görünmüyordu. Ne demek istiyorsun. diye sordu Kline. Kadın, gözlerini bilgisayar ekranından ayırmadan yanıtladı. Öncelikle boynu on dört kez kesilmiş olsaydı ve dört adet cam parçası boğazının diğer tarafına ulaşmış olsaydı, ayakta duruyor olmazdı. O şekilde sırtüstü yatarken vurulmuş olsaydı, tam altında mermi duruyor olurdu. Kline ona takdir eder bir bakış fırlattı. Gurney onun, Rodriguez'den farklı olarak, zekâya saygı duyacak kadar zeki okluğunu düşündü. |
Rodriguez dizginleri eline almak için, Kaç kalibrelik kurşun arıyoruz, doktor. diye sordu. Thrasher uzun burnuna doğru düşen gözlüklerinin üstünden baktı. Sizlere patolojiyle ilgili en basit gerçekler hakkında bilgi sahibi olmanız için ne yapabilirim. Rodriguez hırçınlaşarak, Biliyorum, biliyorum, dedi. Et esnektir, çeker, uzar, tam olarak bilemezsiniz, vesaire, vesaire. Ama en azından aldığınız eğitimden yararlanarak, ,22'lik mi, ,44'lük mü diye bir tahmin yapabilirsiniz. Ben tahmin yürütmek için para almıyorum. Üstelik, hiç kimse bunun yalnızca bir tahmin olduğunu beş dakikadan fazla hatırlamaz. ME .22'lik demişti ama yanılmış, derler. Gözlerinde bir anısı canlanmış gibi bir ifade belirdi fakat yalnızca, Evin arka tarafında mermiyi bulup, balistiğe verdikten sonra öğreneceksiniz... Kline, bay sihirbaza soru soran küçük bir çocuk edasıyla, Doktor, diye araya girdi. |
Vurulmayla, kesilme arasında geçen zamanı tam olarak tahmin etmek mümkün müdür'. Sorunun tonu Thrasher'ı yatıştırmış gibi görünüyordu. Eğer aralarında önemli bir zaman farkı olursa ve her iki yara da kanarsa, iki farklı seviyede pıhtılaşmış kan bulunur. Ama böyle bir vakada bu karşılaştırmayı yapmamız mümkün değil, çünkü iki yaranın arasında çok kısa bir zaman dilimi var. Tek söyleyebileceğimiz, ara oldukça kısa fakat on saniye ya da on dakika demek zor. Yine de bu, iyi bir patoloji sorusu, dedi ve böylece onun sorusunu başkomiserin sorusundan ayırt etmiş oldu. Başkomiser birden lafa girdi. Bize söyleyecekleriniz bu kadarsa, doktor, sizi tutmayacağız. Yazılı raporu bir hafta geçmeden alacağım, değil mi. Thrasher, kabarık çantasını masadan alıp, bölge sorumlusuna hafif bir gülümsemeyle başını salladı ve Sanırım böyle söylemiştim, dedi sonra da odadan çıktı. |
Yirmi Üçüncü Bölüm İz Bırakmadan Rodriguez Bu patolojik vaka başımıza bela, dedi ve kıvrak zekâsının takdir edilmesini beklercesine odadakilere baktı. Ancak yalnızca, mütemadiyen beraber gezen Cruise kardeşler onu desteklercesine sırıtıyorlardı. Kline, Hardwick'ten, ME geldiğinde kaldığı yerden olayı anlatmaya isteyerek, sessizliği bozdu. devam etmesini Rodriguez Ben de tam bunu söyleyecektim, diye araya girdi. Hardwick, kaldığın yerden devam et ve yalnızca önemli noktaları anlat. Sanki Hardwick böyle yapmıyormuş gibi, uyarma gereği duymuştu. Gurney, başkomiserin hareketlerinin ne kadar tahmin edilebilir olduğunu düşündü. Hardwick'e karşı düşmanca, Kline'a karşı dalkavukça, genel olarak kendini beğenmiş. Hardwick hızlıca konuşmaya başladı Katilin bıraktığı en belirgin iz, ayak izleriydi. Ayak izleri bahçenin giriş kapısında başlıyor, ambarın arka tarafındaki otoparka gidiyor ve burada, bir bahçe sandalyesinin yanında bitiyor... Karın içinde mi. diye sordu Kline. Evet. Sandalyenin önünde, yerde sigara izmaritleri bulundu. |
Bilgisayar başındaki kırmızı kafa, Yedi, dedi. Hardwick, Yedi, diye tekrarladı. Ardından ayak izleri, sandalyenin bulunduğu yerden devam ediyor... Özür dilerim, Dedektif, ama Mellery ailesi normalde, karda, bahçe sandalyesi bulunduruyor mu. diye sordu Kline. Hayır, efendim. Görünüşe bakılırsa katil sandalyeyi yanında getirmiş. Yanında mı getirmiş. Hardwick omuz silkti. üzgünüm. Devam et. |
Böldüğüm için Rodriguez, Hardwick'e saçmaladığını söyler gibi bakarak Üzülmenize gerek yok, Sheridan. Ona istediğiniz her şeyi sorun. Bunlar bana da mantıksız geliyor, eledi. Ayak izleri buradan, kurbanla karşılaştığı yere kadar devam ediyor. |
Mellery'nin öldürüldüğü noktaya, değil mi. diye sordu Kline. Evet, efendim. Buradan da çitlerdeki bir açıklığa, dışarıdaki çimenlere ve ardından ağaçların arasına gidiyor. Evden yaklaşık yedi yüz metre uzaklıkta son buluyor. ' Son buluyor' derken neyi kastediyorsun. Duruyor ve daha ileriye gitmiyor. Karın dağılmış olduğu küçük bir alan var sanki burada bir süre beklemiş gibi - ama sonra ayak izleri son buluyor. Ne gitmiş, ne geri dönmüş. Az önce de duyduğunuz gibi, ayak izlerinin ait olduğu botlar yakındaki bir ağaçta asılı bulundu - onları giyen kişiye ne olduğuna dair en ufak bir iz yok. Gurney, Kline'ın yüzüne bakıyor, böylesine bir bilmeceye ve buna hiçbir açıklama getirememesine şaşırdığını görüyordu. Hardwick hızla anlatmaya devam edecekti ki, kırmızı kafa, alçak, sakin ve kadın ile erkek arasındaki sesiyle yeniden konuştu. |
Bu noktada ancak botların kardaki ayak iz ler iy le uyumlu olduklarını söyleyebiliriz. Gerçekten o botlara ait olup olmadıklarına laboratuarda karar verilir. Kardaki ayak izleri için de bu şekilde emin olabilir miyiz. diye sordu Kline. Ah, evet, dedi ilk görünerek. Kardaki Sabitlenmiş kar, çıplak detayları yakalamamızı adam öldürmeyin. |
kez heyecanlanmış izler en iyisidir. gözle görülmeyecek sağlar. Asla karda Bunu aklımda tutacağım, dedi Kline. Yeniden böldüğüm için özür dilerim, Dedektif. Lütfen devam edin. Bu noktada şimdiye dek toplanmış delillerin ne durumda olduğundan bahsetmek iyi olabilir. Tabii sizin için sakıncası yoksa, Komiserim. dedi Hardwick. Sesinde yine alaycı, abartılı saygı tonu vardı. İşin gerçeklik kısmını memnuniyetle dinlerim, dedi Rodriguez. Kırmızı kafa, birkaç tuşa basarak, Dosyaları size sunayım, dedi. Belli bir düzende olmalarını ister misiniz. Önem sırasına göre olsa. Başkomiserin amirane ses tonuna hiç tepki vermeden, bilgisayar ekranına bakarak, okumaya başladı. Bir numaralı delil - ince alüminyumdan ve beyaz plastikten yapılmış bir bahçe sandalyesi. İlk araştırmada, oturak kısmı ile kollar arasındaki birkaç milimetrekare Tyvek olduğu anlaşıldı. Evlerde kullandıkları yalıtım malzemesini mi kastediyorsun. diye sordu Kline. Kontrplak kaplama için kullanılan nemi önleyici ama başka ürünlerde de kullanılıyor - özellikle ressamların iş elbisesi olarak. Bulunan tek yabancı madde buydu ve sandalye daha önce hiç kullanılmamış gibi görünüyordu. Hiç iz, saç, ter, salya, çizik ya da başka bir şey yok mu. diye sordu Rodriguez. Hiç iz, saç, ter, salya ya da çizik yok - fakat hiçbir şey yok diyemem. Sesinde sarhoş adamlarınkine benzer bir titreşim vardı. Sandalyenin oturma yerindeki kaim dokuma şeridin yarısı değiştirilmiş - tüm yatay şeritlerle birlikte. Ama daha söylediniz. |
önce hiç kullanılmadığım Kullanıldığına dair bir iz yok, ama şeritler değiştirilmiş. Bunun muhtemel sebepleri ne olabilir. Gurney buna bir açıklama getirmek üzereydi ki, Hardwick önce davrandı Kadın şeritlerin hepsinin beyaz olduğunu söylemişti. Normalde bu tür sandalyelerin şeritleri iki renk olur ve bir desen yaratır. Beyaz ve mavi, yeşil ve beyaz gibi... Belki de üzerinde farklı renkler olmasını istememiştir. Rodriguez bayat bir şeker yemiş gibi bir ifadeyle, Devam edelim, Komiser Muavini Wigg. Öğle yemeğinden önce çok işimiz var. İki numaralı delil - yedi adet Marlboro izmariti ve bunların da üzerinde hiçbir iz yok. Kline öne doğru eğildi. Salya izi de mi yok. Bölgesel parmak izi de. Deri yağı izi bile mi. Sıfır. Bu garip değil mi. Son derece. Üç numaralı delil - tamamı orada olmayan kırık bir viski şişesi, Four Roses marka. Tamamı orada olmayan mı. Şişenin yaklaşık yarısı kadarı, bütün halindeydi. Kalan tüm kırıklarda yapıları incelemenin sonucu ise, şişenin üçte ikisinden daha azmin olay yerinde olduğunu gösteriyor. İz yok mu. İz yok - sandalyede ve sigara izmaritlerinde olmadığını düşünürsek, şaşırtıcı değil. Kurbanın kanının dışında orada bulunan tek bir madde var. Cam parçalarından birisinin kenarındaki küçücük bir deterjan parçası... Bu ne anlama geliyor. dedi Rodriguez. Deterjanın varlığı ve şişenin tam olmayışı onu başka bir yerde kırıp olay yerine getirmeden önce yıkamış olduğunu gösteriyor. Planlanmış vurma olayı kadar çılgın bir kesme olayı, değil mi. Öyle görünüyor. Devam edeyim mi. Rodriguez kaba bir sesle, Lütfen, dedi. Dört numaralı kanıt — kurbanın kıyafetleri Hepsi kendi kanma bulanmış iç çamaşırları, bornozu, mokasen ayakkabıları. Bornozun üzerinde üç adet yabancı saç teli bulundu ve bunlar muhtemelen kurbanın eşine ait, ancak bu bilgi henüz doğrulanmadı. Beş numaralı delil - cesedin etrafındaki zeminden alınmış kan örnekleri. Testler devam ediyor ama şu ana kadar tüm örnekler kurbanınkiyle uyuşuyordu. Altı numaralı delil - kurbanın boynunun arkasındaki taşa bulaşmış birkaç kırık, cam parçası. Kurbanın boynunda camın bir taraftan girip diğer taraftan çıktığı dört deliği göz önünde bulundurursak, bu orada oluşmuş deliklerle tutarlı bilgi sağlıyor. Yani kurban kesilme esnasında yerde yatıyordu. Kline, güneşe bakıyormuş gibi gözlerini kıstı. Anladığım kadarıyla birisi gerçekten vahşice bir cinayet işlemiş vurma ve kesme eylemlerini içeren bir cinayet - bir düzineden fazla kesik izi var ve bunların birkaçı çok sert darbeler ancak katil bunların hepsini en ufak bir kasti olmayan iz bırakmadan yapmış. Cruise kardeşlerden birisi, maço görünüşünden beklenmeyecek derecede ince bir sesle, ilk kez konuştu Bahçe sandalyesi, şişe, ayak izleri, botlar nedir peki. Kline'ın suratı birden değişti. Kasti olmayan iz dedim. Bunların hepsi kasten geride bırakılmış gibi görünüyor. Genç adam, karşısındaki kasten hileli yanıltmacalar yapıyormuşçasına, omuz silkti. Cinsiyetsiz Komiser Muavini Wigg (Gurney onun ilginç gözleri ve kıvrımlı dudaklarına bakarak cinsiyetsiz olmayabileceğini düşündü) Yedi numaralı delil birkaç kategoriden oluşuyor, dedi. Yedinci delil kurban tarafından alınmış ve suçla bağlantılı olabilecek mesajları içeriyor cesedin üzerinde bulunan not da bunların içinde. Rodriguez Hepsinin kopyalarını aldım, dedi. Zamanı gelince herkese dağıtacağım. Bu mesajlarda ne arıyorsunuz. dedi Kline Wigg'e. |
Parmak izleri, kâğıt üzerindeki izler... Kâğıttan edinilebilecek kastediyorsun. bilgileri mi Doğru. Aynı zamanda el yazısı olan kâğıtlar üzerinde mürekkep inceleme testleri ve bir Word işlemcisi ile yazılmış olanda karakter incelemesi testleri yapıyoruz - cinayetten önceki son mektup elle yazılmamış. Aynı zamanda uzmanlara el yazısını, kelime seçimini ve sözdizimini inceleteceğiz, diye araya girdi Hardwick. Aynı zamanda kurbanın kaydetmiş olduğu telefon konuşmasının da ses analizini yaptırıyoruz. Wigg bu iş için başlangıç çalışmalarını yaptı ve bugün bunun üzerinde çalışmaya devam edeceğiz. Wigg Aynı zamanda laboratuara ulaşır ulaşmaz, bugün bulunan botları da inceleyeceğiz. Şimdilik bu kadar, diyerek bilgisayarın bir tuşuna bastı ve konuşmasını sonlandırdı. Sorunuz var mı. |
Rodriguez Benim bir sorum var, dedi. Bu delilleri önem sırasına göre sunmanız konusunda hemfikir olduktan sonra, niçin ilk olarak bahçe sandalyesinden bahsettiniz. Yalnızca önsezi, efendim. Hepsi bir anlam ifade edene kadar, hangisinin ne anlam ifade ettiğini bilemeyiz. Bu bilmecenin hangi parçasının, bu noktada... Rodriguez Ama bahçe sandalyesini ilk sıraya koydunuz, diyerek böldü. Neden. Vakanın en çarpıcı özelliği gibi görünüyor. Bu ne anlama geliyor. Wigg yumuşak bir sesle Planlanması, dedi. Gurney, bu kadının, başkomiserin sorgular tavrına, kâğıt üzerindeki resmi sorularmış gibi, kibirli yüz ifadeleri ya da aşağılar ses tonu olmadan cevap vermesinin bir yetenek olduğunu düşündü. Duygusal rahatlık ya da saçma kışkırtmalara bağışıklık gibi değerlendirilebilecek bu tavırda, ilginç bir saflık vardı. Bu herkesin ilgisini çekmişti. Gurney, Rodriguez hariç masadaki herkesin, farkında olmadan saygı duyduğunu fark etmişti. Kadın Yalnızca planlama değil, diye devam etti, aynı zamanda planlamanın garipliği. Bir cinayete bahçe sandalyesi getirmek... Dudakların değmeden ya da parmaklarınla dokunmadan yedi adet sigara içmek. Bir şişeyi kırıp, yıkamak ve ölü bir bedeni kesmek için onu da olay yerine getirmek. Ayak izlerinin imkânsız görünen bir şekilde bitmesi ve katilin aniden yok olmasından bahsetmiyorum bile. Sanki adam dahi bir kiralık katil gibi... O yalnızca bir bahçe sandalyesi değil şeritlerinin yarısı yerinden çıkarılıp yerine yenileri takılmış bir bahçe sandalyesi. Neden. Hepsinin beyaz olmasını istediği için mi. Karda görülmesi daha zor olsun diye mi. Giydiği Tyvek ressam önlüğünün yanında daha az belli olsun diye mi. Görünmesi bu kadar büyük sorunsa, neden o sandalyede oturup öylece sigara içti. Sebebinden emin değilim ama bu sandalye olayı çözmemiz konusunda bize anahtar olursa hiç şaşırmanı. Rodriguez başını salladı. Bu vakayı çözerken anahtar, polis disiplini, prosedürler ve iletişim olacak. Hardwick, Wigg'e göz kırparak, Ben paramı bahçe sandalyesine yatırıyorum, diye fısıldadı. Bu yorumdan sonra başkomiserin yüzü değişti, ama konuşmasına fırsat kalmadan, konferans odasının kapısı açıldı ve elinde parlayan bir CD ile içeriye bir adam girdi. Rodriguez Bu nedir. deyiverdi. Herhangi bir parmak izi sonucu çıkar çıkmaz getirmemizi söylemiştiniz, efendim. Ve. Elindeki CD'yi tutarak, Burada, efendim, dedi. Bir göz atsanız iyi olur. Belki Komiser Muavini Wigg... |
Tereddüt ederek CD'yi bilgisayara doğru uzattı. Kadın, onu alıp bilgisayara taktı ve birkaç tuşa bastı. İlginç, dedi. Prekowski, bunun içinde söyleyebilir misiniz acaba. |
ne olduğunu Krepowski, efendim. Ne. Adım Krepowski. Peki, iyi. Şimdi bize hiç iz bulamadığınızı söyleyebilir misiniz. |
bulup Adam boğazını temizledi. Şey, hem evet hem hayır, dedi. Rodriguez derin bir nefes aldı. Kullanılmayacak kadar lekelenmiş olduklarını mı söylemeye çalışıyorsun. |
Adam Lekelenmekten öte, dedi. Hatta, hiçbir şekilde parmak izi değiller. Peki, öyleyse neler. Onları leke olarak adlandırmak daha doğru olur. Görünüşe bakılırsa, adam parmak uçlarını yazı yazmak için kullanmış - görünmez bir mürekkep gibi parmak uçlarındaki deri yağıyla yazı yazmış Yazmak için mi. Ne yazmak için. Tek kelimelik mesajlar. Kurbana göndermiş olduğu mektupların sonlarından birer kelime. Kelimeleri görünür hale getirdikten sonra fotoğraflarını çekip, CD'ye kaydettik. Ekranda oldukça net görünüyor. Komiser Wigg bir yandan yumuşakça dudaklarına dokunarak, bilgisayarın ekranını doğrudan Rodriguez'in göreceği şekilde, yavaşça çevirdi. Fotoğrafta görünen üç adet yan yana duran kâğıt vardı. Alındıkları sıraya göre dizilmiş üç şiirdi bunlar. Lekeli kâğıtların her birisinin üzerinde üç kelime görünüyordu. Yirmi Dördüncü Bölüm Yılın Cinayeti Ne saçmalık... dedi Cruise kardeşler aynı anda. Rodriguez kaşlarını çattı. Kline Lanet olsun. diye bağırdı. Olay her dakika gittikçe garipleşiyor. Herif resmen savaş ilan ediyor. Cruise'lardan birisi, Tam bir deli vakası, dedi. Kline bu tanımlamayı beğenmiş gibi, Polisle savaşmak isteyen, zeki, acımasız bir deli, dedi. Yani. dedi Cruise'lar. Olasılıkları düşünen Kline'ın gözleri parladı. Daha önce bu cinayetin medyanın ilgisini çekebileceğini söylemiştim. Bunu geçin. Bu yılın cinayeti, hatta yirmi yılın cinayeti olabilir. Bu olayın her bir ayrıntısı, medyayı çekecek. Sandalyesinde öyle eğilmişti ki, kaburgaları masanın bir köşesine baskı uyguluyordu. Sonra heyecanının bir anda patlaması gibi, bir anda onu dizginleyiverdi ve dalgın bir ifadeyle arkasına yaslandı - sanki gizli bir alarm onu, cinayetin trajik bir olay olduğu, öyle davranılması gerektiği konusunda uyarmıştı. Kendisine gelip, Anti-polis olayı önemli olabilir, dedi. |
Buna şüphe yok, diye onayladı Rodriguez. Enstitüdeki misafirler arasında polise karşı tavırları olan kimse olup olmadığını bilmek istiyorum. Peki ya, Hardwick. Baş-araştırmacı kısa bir kahkaha patlattı. Bu kadar komik olan nedir. Misafirlerin hepsi polisleri hazine bakanının ajanları ve bahçedeki sümüklüböcekler arasında bir yerlerde görüyor. Gurney, Hardwick'in başkomiser hakkındaki düşüncelerini söylediğini fark edip, hayrete düştü. İfadelerini görmek istiyorum. İfadeler sizin gelen kutunuzda. Ama size zaman kazandırabilirim. İfadeler işe yaramaz. İsim, sıra ve seri numarası. Herkes uykudaymış. Kimse bir şey görmemiş. Kimse bir şey duymamış - Pasquale Cachese dışında, diğer adıyla Patty Cakes. |
Uyuyamadığını söyledi. Biraz hava almak için penceresini açmış ve kısık alkış dedikleri sesi duymuş - ama sesin ne olduğunu tahmin etmiş. Hardwick önündeki kâğıtları karıştırdı ve bu sırada Kline öne doğru eğildi. Ateş etme sesine benziyordu, dedi. Hatta bu sesin kendisine tanıdık gelen bir ses olduğunu da söylemiş. Kline'ın gözleri yeniden parıldadı. Olay esnasında orada bulunan bir gangster olduğunu mu söylüyorsun. Olay yerinde değil, alanın içinde, dedi Hardwick. Bunu nereden biliyorsun. Çünkü, odası misafir odalarıyla aynı binada bulunan ve Mellery'nin asistan eğitmeni olan Justin Bale'i uyandırmış. Cachese ona Mellery'nin evinin olduğu taraftan bir ses geldiğini ve içeriye zorla birisinin girmiş olabileceğini söyleyip, bir bakmalarını önermiş. Kıyafetlerini giyip, bahçeden Mellery'nin evinin arka tarafına geçene kadar, Caddy Mellery kocasının cesedini bulmuş ve 911 'i aramak için içeri girmiş. Cachese, Bale denen adama silah sesi duyduğunu söylememiş mi. Kline mahkeme salonunda gibi konuşuyordu. Hayır. Bunu bize ertesi gün ifade alınırken söyledi. Ama o zamana kadar biz zaten kanlı şişeyi ve kesik izlerini görmüştük ve ortalıkta mermi ya da bir silah yoktu, bu yüzden vurulma ihtimalini göz önünde bulundurmadık. Patty'nin bunu kendi kafasında kurmuş olduğunu, uydurduğunu düşündük. Bale'e bir silah sesi duyduğunu düşündüğünü neden söylememiş. Onu korkutmak istemediğini söyledi. Kline alaycı bir tavırla, Çok düşünceli, dedi. Yanında oturan, sabırlı Stimmel'a baktı. Stimmel onun alaycı bakışma karşılık verdi. Eğer... |
Rodriguez araya girdi. Ama sana söyledi, bunu dikkate almamış olman çok kötü. Hardwick tıkanarak öksürdü. Bir gangster 'ruhani yenilenme' satan bir yerde ne arıyor. dedi Kline. Hardwick omuz silkti. Burayı sevdiğini söylüyor. Sinirlerini yatıştırmak için yılda bir kez gelirmiş. Burasının cennetten bir parça olduğunu iddia ediyor. Mellery'nin bir ermiş olduğu kanaatinde. Bunu gerçekten söyledi mi. Bunu gerçekten söyledi. Bu vaka çok ilginç. Başka böyle ilginç misafirler var mı. Gurney'in nedenini bilmeden tatsız bulduğu bu ironik tepki hakkında, Hardwick de bakışlarından anlaşıldığı kadarıyla aynı şeyi düşünüyordu. Kendini bilmez, olgunlaşmamış, hapçı kaçıklardan bahsediyorsan, evet, oldukça fazla sayıda ' ilginç misafir' var, birde şu Tanrı'dan-daha-zengin dul. Olayın, medya için çok sansasyonel bir malzeme olduğunu düşünürken, Kline'ın bakışları, masanın diğer köşesinde oturmakta olan Gurney'e takıldı. İlk başta bakışları boş bir sandalyeye bakar gibiydi. Sonra meraklı bir şekilde başını kaldırdı. Bir dakika, dedi. Rod bana bu toplantıya katılacağınızı söylemişti fakat ismi şimdi fark ettim. Birkaç yıl önce New York dergisinin hakkında haber yazdığı adam değil misiniz. Hardwick önce davranıp cevap verdi. Bizim adamımız. Başlık 'Süper Dedektifti. Kline heyecanla, Şimdi hatırladım, dedi. Büyük seri katil vakalarını çözmüştün vücutları parçalayan Noel Delisi ve İğrenç Domuz ya da adım her ne koyduysa, o vaka. |
Gurney kibarca, Fare Peter Piggert, dedi. Kline ağzı açık ona bakıyordu. Medya abartmaları anında başlamıştı. Gurney, Kline'ın ses tonundaki heyecandan yoksun bir şekilde, İki vakaya da bir dereceye kadar dahil oldum, dedi. Diğer insanlar gibi. Mellery'nin en yakın arkadaşı olmama gelince, bu doğru olsaydı çok üzülürdüm çünkü yirmi beş yıl boyunca hiç görüşmedik ve ondan sonra da... Fakat, diye böldü Kline, başı derde girince başvurduğu kişi sen oldun. Gurney, masada kendisine saygı ve hayranlıkla bakan yüzlere baktı sakin bir tavırla konuşmasının ne kadar hayranlık uyandırdığını görerek şaşırdı. |
Tanıdığı tek polis olduğum için bana geldiğini düşünüyorum. Kline bu nokta üzerinde duracak gibi görünüyordu. Şimdilik devam etmek istedi ancak daha sonra değinebilirdi. Onunla yakınlık dereceniz her neyse, kurbanla olan ilişkin olaya kimsenin sahip olamayacağı bir bakış açısıyla bakmanı sağlıyordun Rodriguez her şeyi-ben-yaptım tavrıyla, Bu yüzden bugün burada olmasını istedim, dedi. Hardwick'in boğazına bir gıcık takıldı ve ardından Gurney'in kulağına fısıldadı Kline sevene kadar bu fikirden nefret ediyordu. Rodríguez devam etti, Onun ifadesini vermesini ve - mümkün olduğunca az soru sorulmalı - ne sorulursa sorulsun cevap vermesi işini programa dahil etmiştim. Bunun bölünmemesi için birkaç dakika mola verelim. Sahipsiz fısıltı, Düzülme sırası sende, Gurney, dedi fakat ses sağa sola çekilen sandalye sesleri arasında kayboldu. Yirmi Beşinci Bölüm Gurney'in Sorgulanması Gurney erkeklerin soyunma odasında ya da asansörde nasılsa lavaboda da aynı davrandıklarını düşünüyordu. Ya çok gürültücü ya çok mesafeli... Bu bir asansör kalabalığıydı. Konferans odasına dönene kadar kimse konuşmadı. |
Kline, arkasındaki soğukluğu hem gizleyen hem de belli eden bir gülümsemeyle, Peki, böylesine alçakgönüllü bir adam nasıl oldu da bu kadar ünlü oldu. diye sordu. O kadar alçakgönüllü değilim ama o kadar ünlü olmadığıma da eminim, dedi Gurney. Rodriguez kaba bir şekilde, Eğer herkes yerini alırsa, dedi, kurban tarafından alınmış mesajların hepsini önünde bulabilir. Tanığımız bize kurbanla ilişkisini anlatırken, bahsettiği mesaja bakabilirsiniz. Ardından Gurney'e dönüp sert bir şekilde başını salladı ve Ne zaman hazır olursanız, diye sözlerini sonlandırdı. Gurney, adamın her şeye burnunu sokmasına artık şaşırmıyordu ama yine de ona gıcık oluyordu. Masadakilere bakıp, olay yerinde kendisine rehberlik yapmış olan ve o sırada gürültülü bir şekilde elindeki kâğıtları karıştıran adam ve ordu departman şefinin asistanı olan ve o sırada çirkin bir kurbağa gibi boş boş düşünen Stimmel dışında herkesle göz teması kurmayı başardı. Başkomiserin de söylediği gibi, bahsedecek çok şey var. Olayları sırasıyla özetlemem ve bütün hikâyeyi anlattıktan, sonra sorularınızı almam en iyisi. Rodriguez tam itiraz etmeye hazırlanırken, Kline başını sallayarak onaylayınca, sustuğunu gördü. Gurney yirmi dakikada olayı açık, kısa ve öz bir şekilde anlattı. (Kendisine daha önce birkaç kez, mantık profesörü olabileceği söylenmişti). Mellery'nin onu görmek istediğini belirten mesajından, telefon konuşması ve posta kutusuna gelen not (on dokuz sayısının yazdığı), ürkütücü mesajlar ve Mellery'nin bunlara tepkisine kadar her şeyden bahsetti. Kline dikkatle dinleyip, konuşma bittikten sonra ilk söz alan oldu Bu destansı bir intikam hikâyesi. Katil, Mellery'nin yıllar önce kendisine alkollüyken yapmış olduğu bir şeyden dolayı, ondan intikam almayı takıntı haline getirmiş. Her konuştuğunda Gurney'e daha ilgi çekici gelen Komiser Muavini Wigg, Neden bu kadar zaman beklemiş. diye sordu. Kline'ın gözleri parlıyordu. Belki de Mellery kitaplarından birinde bir şey anlattı. Belki de katil daha önce Mellery ile bağlantısını fark etmediği, kendisiyle ilgili trajik bir olayın sorumlusunun o olduğunu anladı. Belki de Mellery'nin başarısı son damla oldu ve katil buna katlanamadı. Belki de ilk notta belirttiği gibi, katil ona bir gün yolda rastladı. İçini yakan nefreti canlandı. Katil hedefe yöneldi ve ... bom. Hardwick Aman ne güzel, dedi. Kline sinirli bir gülümsemeyle, Farklı bir düşünceniz mi var, Baş Dedektif Hardwick. diye sordu. Dikkatlice yazılmış mektuplar, sayı bilinmezi, yanlış adrese gönderilmesi istenmiş bir çek, yalnızca parmak izi alınırken görülebilecek, polise gönderilmiş gizli mesajlar, tertemiz sigara izmaritleri, gizli bir vurulma, takip edilemeyen ayak izleri, ve Tanrı aşkına, lanet olası bir bahçe sandalyesi. Bunların hepsi lanet olası bir 'bom'dan fazla. Kline Ben olaydan bahsederken önceden tasarlanmış olduğunu göz ardı etmek istemedim, dedi. Ama şu noktada ayrıntılardan çok, temel sebeple ilgileniyorum. Katil ve kurban arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışıyorum. Bağlantıları anlamak genelde sonuca giden anahtardır. Bu konuşma bir sessizlik yarattı ve bunu bozan Rodriguez oldu. Gurney'e rehberlik yapmış adama bağırıverdi, Blatt. Burada mısın. Adam nereden geldiklerini anlamamış gibi, dizindeki notlara boş boş bakıyordu. Anlamıyorum. Katil kurbana mesaj gönderiyor, aklından bir sayı tutmasını istiyor, sonra da kapalı zarfa bakmasını söylüyor. Adam altı yüz elli sekizi tutuyor ve kâğıtta altı yüz elli sekiz yazıyor. Bunun gerçekten olduğunu mu söylüyorsunuz. Kimsenin cevap vermesine fırsat kalmadan, arkadaşı devam etti, İlci hafta sonra katil aynısını bir kez daha yapıyor - bu kez telefonda. Aklından bir sayı tutmasını istiyor ve ardından posta kutusuna bakmasını söylüyor. Kurban on dokuz sayısını tutuyor ve katilden gelen mektupta on dokuz yazıyor. Bu boktan bir saçmalık, ahbap. Rodriguez Kurbanın kaydettiği gerçek telefon konuşması elimizde, dedi. Bundan, kendi başarısıymış gibi bahsetmişti. Sayıyla alakalı kısmı açar mısın, Wigg. Komiser hiç yorum yapmadan birkaç tuşa bastı. Birkaç saniye sonra, Mellery ve avcısı arasında geçen, Gurney'in konferans görüşmesi zımbırtısı sayesinde dinlemiş olduğu konuşma ortasından başladı. Masadakilerin yüzleri, adamın garip aksanım ve Mellery'nin korku dolu sesini duyunca değişmişti. |
Şimdi sayıyı fısılda. Fısıldayayım mı . Evet. On dokuz. Güzel, çok güzel. Sen kimsin. Hâlâ bilmiyor musun. O kadar acıdan sonra, bir fikrin bile mi yok. Bunun olabileceği aklıma gelmişti. Birkaç saat önce sana bir şey bıraktım. Küçük bir not. Almadığına emin misin. Neyden bahsettiğini bilmiyorum. Ah, ama sayının biliyorsun. |
on Bir sayı tutmamı söyledin. dokuz olduğunu Ama doğru sayıydı, değil mi. Anlamıyorum. Bir saniye sonra, Wigg bir tuşa bastı Bu kadar. Bu kaydı dinlemek Gurney'in sinirlerim bozmuş, kendisini berbat hissetmiş, rahatsız olmuştu. Blatt elini havaya kaldırıp, kafası karışmış bir şekilde konuştu. Bu da neydi böyle, kadın mı erkek mi. Çok büyük ihtimalle erkek, dedi Wigg. Nereden biliyorsun. Bu sabah bir ses perdesi analizi yaptık ve sonuçlar frekans arttıkça, yani ses inceldikçe daha çok vurgu olduğunu gösterdi. Sesini inceltirken kendisini daha çok zorladığını ama kaimken daha rahat konuştuğunu mu söylemek istiyorsun. diye sordu Kline. Wigg çekici olmayan ama farklı sesiyle Aynen öyle, dedi. Bu tam olarak kesin değil ama çok yüksek ihtimal. Peki ya arka plandaki ses. diye sordu Kline. Bu soru Gurney'in de kafasını kurcalıyordu. Aramanın açık bir alandan yapıldığım gösteren ataç sesleri olduğunu fark etmişti - yoğun bir cadde ya da açık bir alışveriş merkezi olabilirdi. Çalışmalar ilerleyince anlayacağız fakat şimdilik üç ses katmanı olduğunu söyleyebiliriz - konuşmanın kendisi, trafik ve bir tür motor gürültüsü. Rodriguez Sonuçların gelmesi ne kadar sürer. diye sordu. Wigg Bilginin karmaşıklığına göre değişir, dedi. On iki ila yirmi dört saat arasında süreceğini tahmin ediyorum. |
Bunu On iki yapalım. Rodriguez'in başlatmakta usta olduğu o rahatsız edici sessizlik, Kline'ın ortaya sorduğu soruyla sona erdi. Peki ya fısıldama. Mellery'i on dokuz sayısını telaffuz ederken duymaması gereken kimdi. Gurney'e döndü Senin fikrin var mı. Hayır. Fakat bunun duyulmamakla ilgili bir şey olduğunu düşünüyorum. Rodriguez Neden böyle düşünüyorsun. diye üsteledi. Çünkü fısıldamak, duyulmamak için kullanılan saçma bir yöntemdir, diye söylemek istediğini vurgulamak için sesli bir şekilde fısıldadı Gurney. Bu vakadaki diğer acayiplikler gibi... Rodriguez Ne gibi. diye ısrar etti. Peki, örneğin, kasım ya da aralık aylarından bahseden mektuptaki belirsizliğin sebebi nedir. Neden bir silah ve kırık bir şişe. Ayak izlerindeki gizemin nedeni ne. Ve kimsenin bahsetmemiş olduğu ufak bir sorun - neden hiç hayvan ayak izi yok. Ne. Rodriguez afallamış görünüyordu. Caddy Mellery, kendisinin ve eşinin evin arkasından gelen hayvan çığlıkları duyduğunu söyledi - adam bu yüzden aşağıya inip arka kapıdan dışarı çıktı. Ama oralarda herhangi bir hayvana dair en ufak bir iz yoktu - eğer olsaydı, karda kolayca görülebilirdi. Tamamen çıkmaza giriyoruz. Rakun izlerinin varlığının ya da yokluğunun, ya da her ne boktan bahsediyorsak, bunun nasıl bir sorun olduğunu anlamıyorum. Hardwick, Rodriguez'i duymazdan gelip, Gurney'e hayranlıkla bakarak, Tanrım, dedi. Haklısın. Karda kurban ya da katil tarafından oluşturulmuş izler dışında hiçbir iz yoktu. Ben bunu nasıl fark etmedim. Kline Stimmel'a döndü. Bu kadar çok delilin olup da, bu kadar azmin bir anlama geldiği başka bir vaka görmedim. Başını salladı. Yani, katil bu sayı olayını nasıl oldu da becerdi. Gurney'e baktı. Bu sayıların Mellery için hiçbir anlam ifade etmediğine emin misin. Yüzde doksan eminim - diğer şeylerden emin olduğum kadar. Rodriguez Olaya geri dönersek, dedi. Senin az önce bahsettiğin sebep olayım düşünüyorum da, Sheridan... Hardwick'in cep telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp, Rodriguez'in karşı çıkmasına fırsat vermeden telefonu kulağına götürdü. Yaklaşık on saniye boyunca dinledikten sonra, Lanet olsun. dedi. Emin misiniz. Masadakilere baktı. Mermi yok. Evin arka tarafındaki her yeri karış karış aramışlar. Hiçbir şey yok. Gurney Evin içine baksınlar, dedi. |
Ama silah dışarıda sıkılmış. Biliyorum ama Mellery muhtemelen arkasından kapıyı kapatmadı. Onun durumundaki gergin bir insan, kapıyı açık bırakmayı tercih edecektir. Uzmanlara, muhtemel yönleri düşünüp, merminin düşmüş olabileceği tüm iç mekânları da aramalarını söyle. Hardwick söylenen talimatları hızlıca verdi ve telefonu kapattı. Kline İyi fikir, dedi. Harika, dedi Wigg. Blatt Sayılarla ilgili olarak, diyerek birden konuyu değiştirdi. dedi. Gurney Ben böyle düşünmüyorum, dedi. Ama böyle olmalı. Başka ne olabilir ki. |
Hardwick, Gurney'in düşüncelerine katılıyordu ilk o cevap verdi. Tanrım, Blatt, eyalet polisi en son ne zaman gizemli güçlerin beyinlere girdiği bir vakayla uğraştı. Ama adamın ne düşündüğünü bildi. Bu kez uzlaşmacı tavrıyla, Gurney konuştu Öyle görünüyor ki, birisi Mellery'i, onun ne düşüneceğini bilecek kadar iyi tanıyor. Ama bence bizim göremediğimiz bir şey var. Sonunda akıl okumaktan çok daha basit bir şey olduğunu göreceğiz. Sağ elini sol avucunun içine koymuş ve ellerini göğsünde birleştirmiş, arkasına yaslanarak oturan Rodriguez konuştu Size bir şey sormak istiyorum, Dedektif Gurney. Elinizde bir dizi tehdit mektupları ve telefon konuşmaları halinde, hızla biriken ve Mellery'nin bir cinayetin hedefi olduğunu gösteren deliller vardı. Neden bu olayı cinayet gerçekleşmeden önce polise getirmediniz. Gurney'in bu soruyu bekliyor ve cevap vermek için hazırlıklı olması, duyduğu rahatsızlığı azaltmadı. 'Dedektif' denmesini saygıyla karşılıyorum, Komiserim, ancak armamı ve silahımı teslim edip emekli olalı iki yıl oldu. Olaylar gelişmekte iken, konuyu polise sunma konusuna gelince, Mark Mellery'nin işbirliği olmadan pratikte hiçbir şey yapılamazdı ki kendisi hiçbir şekilde işbirliğine izin vermeyeceğim açıkça ifade etti. Olayı onun izni olmadan polise getiremediğinizi mi söylüyorsunuz. Rodriguez'in sesi artıyor, adam gittikçe hırçınlaşıyordu. Bana açıkça polisin olaya dahil olmasını istemediğini söyledi çünkü polisin olaya müdahalesinin yardımcı olmaktan çok, zarar vereceğini ve bu yüzden de bunu engellemek için elinden gelen her şeyi yapacağını söyledi. Eğer sorunu getirseydim, sizi engelleyecek ve benimle de iletişimini kesecekti. Seninle iletişimini kesmemesi pek işe yaramadı, değil mi. Maalesef, bu konuda haklısınız, Komiserim. Gurney'in sesindeki yumuşak başlılık, karşı koymama, Rodriguez'in tutunacak bir dal bulamamasına sebep oldu. Sheridan Kline bu sessizlikten yararlanıp araya girdi. Polisin olaya dahil olmasına neden karşı çıktı. Polisin sakar olduğunu ve iyi bir sonuç alacak yeterlilikte olmadığını düşünüyordu. Onların kendi güvenliğini sağlayamayacağını, ancak enstitüsü hakkında basında bir sürü saçma haber çıkmasına sebep olacaklarını düşünüyordu. Rodriguez Bu çok saçma, diyerek karşı çıktı. Sürekli 'her şeyi kırıp döken sakar boğalar', deyip durdu. Polisle hiçbir şekilde işbirliği yapmamaya kararlıydı - malikâneye tek bir polisin girmemesi, hiçbir misafirin sorgulanmaması, kendisinden kişisel olarak bir bilgi istenmemesi konularında da... Polisin müdahalesi olmadan, yasal herhangi bir önlem almaya istekliydi. Rodriguez yine Tamam ama benim bilmek istediğim şey... diye başladı fakat sözleri Hardwick'in telefonunun melodisiyle bölündü. Ben Hardwick... Öylemi. ... Nerede. ... Harika... Tamam, güzel. Teşekkürler. Telefonu cebine koyup Gurney'e döndü ve herkesin duyabileceği kadar yüksek bir sesle, Mermiyi bulmuşlar. İçeride. Hatta evin koridorunun ortasında, vurulma esnasında açık duran arka kapının tam hizasında. Wigg önce Gurney'e sonra Hardwick'e, Tebrikler, dedi. Kaç kalibre olduğunu söylediler mi. .357 olduğunu düşünüyorlar ama bunun için balistiği beklememiz gerekecek. Kline'ın kafası başka yerde gibi görünüyordu. Ortaya bir soru sordu. Mellery'nin polisi istememesinin başka bir sebebi olabilir mi. |
Blatt, yüzünde şaşkın bir ifadeyle, kendi sorusunu onunkine ekledi Her şeyi kırıp döken sakar boğalar da ne demek. Yirmi Altıncı Bölüm Boş Çek Catskill Dağları'nı geçip de çiftliklerin olduğu alana geldiğinde, Gurney'in içini açlık, susuzluk, kızgınlık, üzüntü ve şüphe kapladı. Kış mevsiminin habercisi olan kasım ayında günler kısalıyor, bu da kasvetli bir hava yaratıyordu - özellikle havanın daha erken karardığı, dağlarla çevrili vadilerde. Bahçedeki barakanın yanında olması gereken Madeleine'in arabası yerinde yoktu. Gündüz öğle güneşinin etkisiyle erimiş ve akşamın soğukluğuyla yeniden donmuş buzlar, yürüdükçe çıtırdıyordu. Eve Ölümcül bir sessizlik hakimdi. Gurney masanın üzerinde, tavanda asılı duran lambayı yaktı. Madeleine'in o akşamki yemeğin iptaliyle ilgili bir şeyler söylediğini anımsadı. Diğer arkadaşlarının birlikte katılmak istedikleri bir çeşit toplantı vardı fakat ayrıntıları hatırlayamadı. Öyleyse lanet olası fındıklara da ihtiyacı yoktu. Darjeeling çay poşetini bir fincana koyup, ağzına kadar su doldurdu ve mikrodalga firma yerleştirdi. Alışkanlık olduğu üzere, mutfağın diğer tarafındaki sandalyesine yöneldi. Sandalyeye gömülüp, ayaklarını ahşap iskemleye uzattı. İki dakika sonra öyle bir rüyaya dalmıştı ki mikrodalga fırının bip sesini duyamadı. Madeleine'in ayak sesleriyle uyandı. |
Belki paranoyakça düşünüyordu ama ayak seslerinde sinirli bir hava vardı. Ayak seslerinin gidiş yönünden anladığı kadarıyla, Madeleine onu sandalyede görmüş, fakat konuşmamayı tercih etmişti. Gözlerini açtığında, onun mutfaktan çıkıp yatak odasına yöneldiğini gördü. Gerindi, sandalyeden kalkıp, peçete almak için servis masasına uzandı ve burnunu temizledi. Bir dolap kapağının hızlıca kapanma sesini duydu ve bir dakika sonra Madeleine mutfağa döndü. İpek bluzunu çıkarıp, şekilsiz, uzun kollu bir tişört giymişti. Uyanıksın, dedi. Bunun, az önce uyuyor olmasına karşılık yapılmış bir eleştiri olduğu anlaşılıyordu. Mutfak tezgâhının üzerindeki birkaç lambanın düğmesine bastı ve ardından buzdolabını açtı. Yemek yedin mi. diye sordu suçlarcasına. Hayır, çok yorucu bir gün geçirdim ve eve vardığımda kendime bir fincan çay - ah, lanet olsun, tamamen unutmuşum. Mikrodalga firma gidip, içindeki koyu, soğuk çayı çıkardı ve poşetiyle birlikte lavaboya döktü. Madeleine lavaboya gidip, çay poşetini aldı ve göstererek çöpe attı. Ben de çok yorgunum. Birkaç saniye başını salladı. Eyaletin en güzel bölgesinin ortasına, etrafı dikenli tellerle çevrili, iğrenç bir hapishane inşa etmenin iyi bir fikir olduğuna nasıl inanıyorlar, anlamıyorum. Gurney o an hatırladı. Sabah ona bu karara karşı çıkmak için yapılan bir toplantıya katılacağını söylemişti. Gündemdeki konu kasabada karşı olanların hapishane, yandaş olanların ise tedavi merkezi diye adlandırdıkları bir yere ev sahipliği yapıp yapmaması gerektiğiydi. Bu adlandırma savaşı, yeni bir sınıf yaratacak olan bu projenin başındaki otoritelerin kullandığı bürokratik dilin yarattığı anlam karmaşasından kaynaklanıyordu. Eyalet İyileştirme ve Terapi Merkezi'ydi. İki amacı vardı Birincisi uyuşturucu bağımlılarının hapsedilmesi, İkincisi onların iyileştirilmesi. Hatta, bürokratik dil öyle karışıktı ki, birçok yoruma ve tartışmaya yol açmıştı. Madeleine ümitsizce Ortalıkta en az yarım düzine serseri dolaşacak, dedi, ve vadideki diğer herkesin - vadiden geçmek zorunda olan herkesin de - hayatları boyunca göz zevkleri bozulacak. Tüm bunlar ne için. Bir grup uyuşturucu bağımlısının sözde iyileştirilmesi için mi. Hadi oradan. Diğer kasabalar bunun Sonuçta birisi kazanacak. |
için yarışıyorlar. Madeleine acı acı gülümsedi. Tabii, eğer yönetim kurulu bizimkinden daha cahil olan bir kasaba varsa, bu mümkün. |
Onun kızgınlığının kendisi üzerinde bir baskı oluşturduğunu hisseden Gurney, konuyu değiştirmeye karar verdi. Omlet yapayım mı. Bu sorunun üzerine siniri ve açlığı arasında savaştığını fark etti. Açlığı galip gelmişti. Madeleine Yeşil sevmiyorum. |
bibersiz, diye uyardı, Öyleyse neden alıyorsun. Bilmiyorum. Ama kesinlikle omlet için değil. Yeşil soğan ister misin. Hayır. Gurney yumurtaları kırıp, tavaları ısıtırken, Madeleine masayı kurdu. İçecek bir şey ister misin. diye sordu Gurney. |
Madeleine başını salladı. Yemeklerin yanında asla bir şey içmediğini biliyordu ama yine de sordu. Gurney, bu soruyu hâlâ sormasının garip olduğunu düşündü. Yemeği bitirene kadar ikisi de birkaç cümle dışında konuşmadı ve bittikten sonra tabaklarını masanın ortasına iteklediler. Madeleine Günün nasıl geçti. diye sordu. Günüm mü. Cinayet ekibiyle yaptığımız toplantıdan mı bahsediyorsun. Anlatacak ilginç bir şey yok mu. Ah, evet, var. Eğer lanet olası başkomiser tarafından yönetilmiş, işe yaramaz ekip dinamikleri hakkında bir kitap yazacak olsan, içeriye bir kayıt cihazı koyup, konuşulanları kelimesi kelimesine yazabilirdin. Emekli olduğun zamankinden daha mı kötü. Hemen cevap vermedi ama bunun sebebi cevaptan emin olmaması değil, emekli kelimesinin tonlamasındaki gerginliktendi. Tonlamaya değil de, cümleye cevap vermeye karar verdi. Bazı insanlar zordur ama lanet başkomiser hepsinden farklı bir kibir ve ezikliğe sahip. DA'i etkilemekten aciz. Kendi çalışanlarına hiç saygısı yok, vakalara karşı hissiz. Her sorusu, her yorumu ya düşmanca ya da konuyla alakasız, ya da her ikisi birden. Madeleine, ona gözlerini dikti. Şaşırmadım. Ne demek istiyorsun. Hafifçe omuz silkti. Hissettiklerini elinden geldiğince yansıtmamaya çalışıyordu. Sadece şaşırmadım. Eve gelip de hayatında gördüğün en iyi cinayet ekibiyle bir gün geçirdiğini söyleseydin, bu beni şaşırtabilirdi. Hepsi bu. Hepsinin bu olmadığını Gurney çok iyi biliyordu. Ama Madeleine'in kendisinden daha akıllı olduğunu ve onu konuşmak istemediği bir konu hakkında konuşturmanın hiçbir yolu olmadığını da biliyordu. Gurney Peki, dedi. Aslında heyecan ve cesaret vericiydi. Ama şimdi bunu aklımdan çıkarıp, bambaşka bir şey yapmak istiyorum. Bunun sonrasında ne söyleyeceğini planlamadığı için, cümlesi bitince susmuştu. Bambaşka bir şey yapmak söylerken olduğu kadar kolay bir iş değildi. Günün zorlukları kendisinin önünde, Madeleine'in gizemli tepkilerinin yanında koşmaktaydı. O sırada geçen hafta boyunca direnmiş olduğu, umutsuzca görüş alanından çıkarmaya çalıştığı ama aklından çıkaramadığı şey yine aklına geldi. Bu kez, beklenmedik bir şekilde, kaçıp durduğu şeyi yapmaya karar verdi. Kutu... dedi. Korkusu ona yetişmeden, cümleyi nasıl bitireceğini bile bilmeden konuyu açmaya çalışırken boğazı düğümlenmiş, sesi çatallanmıştı. Madeleine bakışlarını boş tabaktan çekip - sakin, meraklı ve ilgili gözlerle - ona baktı ve devam etmesini bekledi. Onun resimleri... Ne. ... Yani, neden.... Kalbindeki savaş ve karmaşadan, mantıklı bir soru çıkarmaya çalıştı. Çabası boşunaydı. Madeleine'in onun düşüncelerini gözlerinden okuma yeteneği, her zaman onun içindekileri söze dökme yeteneğinden önce gelirdi. Hoşça kal demeliyiz. Sesi yumuşak ve sakindi. Gurney gözlerini masaya dikti. Aklındaki hiçbir şeyi cümlelere dökemiyordu. Madeleine devam etti, Uzun zaman oldu. Danny gitti ama ona asla hoşça kal demedik. Gurney neredeyse fark edilmeyecek kadar yavaş bir şekilde başını salladı. Zaman kavramını yitirmiş, neredeyse tüm zihni boşalmıştı. |
Telefon çaldığında, uyanıp dünyaya geri dönmüş gibi hissetti. Tanıdık, ölçülebilir, anlatılabilir sorunların olduğu dünyaya... Madeleine hâlâ masada kendisiyle oturuyordu ancak ne kadar süredir orada oturmakta olduklarını bilmiyordu. Benim bakmamı ister misin. diye sordu Madeleine. Yükleme yapılan bir bilgisayar misali, birkaç dakika öylece kaldıktan sonra, Tamam, sorun yok. Ben bakarım, dedi ve sallanarak ayağa kalkıp çalışma odasına gitti. Gurney. Telefonu bu şekilde açmak dedektiflik yaparken yıllar boyunca cevapladığı gibi - bir türlü vazgeçemediği bir alışkanlık olmuştu. Onu selamlayan ses renkli, agresifti ve yapmacık bir sıcaklığa sahipti. Satışçıların eski kuralını akla getiriyordu Telefonda konuşurken daima gülümseyin, çünkü bu sesinizin daha arkadaşça çıkmasını sağlar. |
Dave, orada olmana çok sevindim. Ben Sheridan Kline. Umarım akşam yemeğini bölmemişimdir. Sizin için ne yapabilirim. Hemen konuya geçiyorum. Gerçekten samimi davranabileceğim türden bir adam olduğuna inanıyorum. Ününden haberdarım. Bunun nereden geldiğini bugün anladım. Doğrusu hayran kaldım. Umarım seni utandırmıyorumdur. Gurney konunun nereye gideceğini merak ediyordu. Çok kibarsınız. Kibar değil. Açık sözlü. Seni aradım çünkü bu vakada senin gibi birisine ihtiyaç var ve senin yeteneğinden yararlanmayı çok isterim. Benim emekli olduğumu biliyorsunuz, değil mi. Evet, duydum. Eski düzenine geri dönmenin istediğin son şey olduğunu biliyorum. Böyle bir şey önermiyorum. Bu vakanın çok büyük olacağı kanaatindeyim ve senin düşüncelerini de almak istiyorum. Benden tam olarak ne yapmamı istediğinizi anlamadım. Fikren, dedi Kline, Mark Mellery'i kimin öldürdüğünü senin bulmanı istiyorum. Elbette. Şanslılarsa olayı çözme ihtimalleri var. Fakat. Ama ben olasılıkları artırmak istiyorum. Bu vaka bizim her zamanki prosedürlerimizin kollarına bırakılamayacak kadar önemli. Yanı başımda gerçek bir as istiyorum. Bunun için uygun kişi olduğumdan emin değilim. |
BCI ile çalışmıyorsun, değil mi. Endişelenme. Rod'un sana göre olmadığım anladım. Bana kişisel olarak rapor vereceksin. Seni yardımcı araştırmacı ya da ofisimde çalışan bir tür danışman olarak gösterebiliriz. Sen nasıl istersen... Bu benim ne kadar zamanımı alacak. Sana bağlı. Gurney buna cevap vermeyince devam etti. Mark Mellery sana hayranlıkla bakmış ve güvenmiş olmalı. Yırtıcı bir avcıyla savaşırken senin yardımını istedi. Şimdi aynı yırtıcı avcıyla savaşırken bana yardım etmeni istiyorum. Benim için her ne yapabileceksen, minnettar kalırım. Bu herif gerçekten iyi, diye düşündü Gurney. Gereken içtenliğe sahip... Eşimle bu konuyu konuşacağım. Sabah size dönerim. Size ulaşabileceğim bir numara verir misiniz. Adamın kocaman gülümsemesi sesinden anlaşılıyordu. Sana ev numaramı vereceğim. İçimde, sabahları benim gibi erken kalktığına dair bir his var. Sabah altıdan sonra istediğin zaman arayabilirsin. Masaya döndüğünde, Madeleine hâlâ masada oturuyordu fakat modu değişmişti. Times okuyordu. Onun karşısına, hafifçe sağma, Franklin tarzı odun sobasını görebileceği bir şekilde oturdu. Sobayı görmeden oraya doğru bakıyor, kasları kendisine karşı geliyorlar ve durdurulması gerekiyorlarmış gibi, alnına masaj yapıyordu. Madeleine gözlerini gazeteden ayırmadan, O kadar zor değil, değil mi. dedi. Ne. Her ne düşünüyorsan... DA benim yardımımı istiyor. Neden istemesin ki. Böyle bir olaya normalde dışarıdan hiç kimse sokulmaz. |
Ama sen dışarıdan herhangi birisi değilsin, değil mi. Sanırım Mellery ile tanışıklığım beni biraz farklı yapıyor. Başını kaldırıp, delici bakışlarla onu süzdü. Gurney, Çok istekliydi, dedi, çok istekli görünmemeye çalışarak. Muhtemelen sana yeteneklerinden bahsetti. Başkomiser iyiler. |
Rodriguez dışında, diğerleri Madeleine, onun saçma yumuşak başlılığına gülümsedi. Sana ne teklif etti. Boş bir çek, gerçekten. Onun aracılığıyla çalışmamı teklif etti. Ama yine de çok dikkatli olunması gerekir. Yarın sabaha kadar karar vereceğimi söyledim. Neye karar vereceğini. |
Bunu isteyip istemediğime... Şaka mı yapıyorsun. Bunun o kadar kötü bir fikir olduğunu mu düşünüyorsun. Yani, hâlâ karar vermemiş olduğun konusunda mı şaka yapıyorsun. Düşünmem gereken çok şey var. Bu işi yapacağın, düşünme ihtimalinden daha kesin. Ardından gazetesini okumaya devam etti. Bir dakika geçtikten sonra Ne demek istiyorsun, düşünme ihtimalinden daha kesin derken. Bazen seçimlerimiz beklenmedik sonuçlar getirir. Ne gibi. |
Üzgün bakışı bunun aptalca bir soru olduğunu gösteriyordu. Birkaç saniye duraksadıktan sonra, Gurney, Mark'a bir borcum varmış gibi hissediyorum. Üzgün bakışa bir de garip bir şaşkınlık eklendi. Niçin böyle bakıyorsun. Ondan daha bahsetmemiştin. |
önce hiç ilk ismiyle Yirmi Yedinci Bölüm Sheridan'ı Tanımak 1935'ten beri sade bir dizayna sahip Bölge Binası, eskiden 1899'da kurulmuş olan Bumblebee Akıl Hastalan Barınağı olarak bilinirdi. Adını soylu (zaman zaman delirdiği söylenen ve tanımadığı mirasçılarının deli olup olmadığını boşuna tartıştığı) İngiliz Sir George Bumblebee'den almıştı. Kırmızı tuğladan yapılmış, kasvetli bina, kasaba meydanından koca bir karartı gibi görünüyordu. Eyalet polisi merkezinden yaklaşık bir kilometre uzaklıktaydı ve buraya Walnut Crossing'den hemen hemen aynı sürede, belki on beş dakika farkla ulaşılıyordu. İçerisi daha da az ilgi çekiciydi. Ama bunun sebebi yapılan değişikliklerdi. 1960Tarda yağmalanmış ve sonra modernize edilmişti. Yenilenmiş avizeler ve meşe kaplamalar yerine beyaz flora-san lambalar takılmış ve duvarlar düz beyaza boyanmıştı. Gurney, 'eskiden burada yaşayanların hayaletlerinin kendilerine daha rahat bir alan oluşturabilmesi için bu yeni, çirkin lambalar takılmış olabilir mi.' diye düşündü. İş sözleşmesi yapmaya giden bir adamın bunları düşünmesi garipti, bu yüzden sabah çıkmak üzereyken Madeleine'in söylediği şeyi düşündü Onun sana, senin ona olduğundan daha fazla ihtiyacı var. Lobideki güvenlik cihazından geçerken bu sözleri düşündü. Bariyeri geçtikten sonra okları takip ederek ilerledi. İçeride, resepsiyon odasındaki bir masada oturmakta olan bir kadın girer girmez bakışlarını ona çevirdi. Gurney'in gözlemlerine göre, erkeklerin kadın asistanları tercih etmesi, kabiliyet, cinsiyet ya da prestijle ilgili bir durumdu. Masadaki kadın üçüne de sahip gibi görünüyordu. Muhtemelen elli yaşlarında olmasına rağmen, saçları, teni, makyajı, kıyafetleri ve fiziği öyle iyi görünüyordu ki, neredeyse çevresine elektrik saçıyordu. İnceleyen bakışları güzel olduğu kadar, şehvetliydi. Masasında duran dikdörtgen şeklindeki pirinç levhada adı yazıyordu Ellen Rackoff. İkisinden birisinin konuşmadan önce, kadının masasının sağ tarafındaki kapı açıldı ve Sheridan Kline resepsiyon odasına girdi. Sıcaklık dolu bir gülümsemeyle konuştu. |
Saat tam dokuz. Şaşırmadım. Söylediklerini tam zamanında yapan bir insan olarak beni etkiliyorsun. Bu diğerinden daha kolay... Ne. Ah, evet, evet, tabii ki. Daha belirgin ama daha soğuk bir şekilde gülümsedi. Kahve mi, çay mı alırsın. Kahve. Ben de. Çay içenleri anlamam. Köpek insanı mı, kedi insanı mısın. Sanırım, köpek. Köpek insanlarının kahveyi tercih ettiğini hiç fark ettin mi. Sence de çay kedi insanları için değil mi. Gurney buna kafa yormaya değmeyeceğini düşündü. Kline ona ofise geçmesini işaret etti ve onu içerideki modem, deri koltuğa yönlendirdi. Kendisi de alçak, cam masasıyla uyumlu sandalyesine oturdu ve gülümsemesinin yerini komik bir samimiyet ifadesi aldı. Dave, bize yardım etme konusunda istekli olmana ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Bana uygun bir görev düşündüğüm için buradayım. |
verileceğini Kline gözlerini kırpıştırdı. Gurney Şekli oldukça hassas olan bir konu, dedi. Ben de aynı fikirdeyim. Sana karşı dürüst olacağım - deyim yerindeyse kartlarımı açık oynayacağım. Gurney kibar gülümsemesiyle, buruşmasını gizledi. |
yüzünün NYPT'den tanıdığım insanlar bana senin hakkında harika şeyler anlattılar. Bazı büyük vakalarda sen baş dedektif, anahtar isim, her şeyi çözen ama tebrik zamanı geldiğinde her zaman başka birisini gösteren bir adammışsın. Kısacası, departmanda en büyük yeteneğe ama en az egoya sahip olan kişiymişsin. Gurney, daha önceden planlanarak yapılan bu komplimana değil ama Kline'ın ifadesine güldü. Kalası, kredilerini şimdiden kullanmama düşüncesiyle dolmuştu. İşi seviyorum. sevmiyorum. |
Ama ilgi odağı olmayı Kline, yemeğinin içinde çok güzel bir tat olan ve bunu tarif etmek isteyen bir adam gibi bir süre durup, baktı ama sonra bundan vazgeçti. Öne doğru eğildi. Bu olayda nasıl bir etkin olabileceğini düşünüyorsun. İşte kritik soru gelmişti. Buna nasıl cevap vereceğini, Walnut Crossing'den buraya dek düşünmüştü. Danışman analizci olarak... |
Bu ne anlama geliyor. BCI'daki araştırma ekibi delil toplamak, araştırmak, korumak ve tanıklarla görüşmek, izleri takip etmek, bağlantıları araştırmak ve katilin kimliği, yaptıkları ve amacıyla ilgili hipotezler üretmekle görevli. Bu son söylediğim önemli ve ben burada yardımcı olabileceğimi düşünüyorum. Nasıl. Karışık durumdaki gerçekleri görüp, mantıklı bir olay örgüsü geliştirmek benim işimde iyi yaptığım tek kısımdır. Bundan şüpheliyim. Diğerleri şüphelileri sorgulama ve olay yerinden delil toplama konusunda daha iyi... Kimsenin nerede mermiler gibi mi. |
bulacağım bilemediği O şanslı bir tahmindi. Genellikle bu araştırma aşamalarında benden daha iyi birileri vardır. Ama neyin gerekli, neyin gereksiz olduğunun önem kazandığı, parçaları bir araya getirme işine gelince, bunu yapabilirim. İşimde çok iyi değildim ama ön plana çıkacak kadar iyiydim. Yani her şeyden önce bir egon var. Eğer buna ego demek isterseniz, evet. Zayıf ve güçlü yanlarımın farkındayım. Sorgulamayla geçirdiği onca yıldan sonra belli insanların belli durumlarda nasıl tepkiler vereceğini de biliyordu ve Kline konusunda da yanılmamıştı. Adam, anlatmaya çalıştığı tat konusunda daha rahat görünüyordu. Kline Karşılığını da konuşmalıyız, dedi. Aklımda daha önceki danışmanlara da uyguladığımız gibi, saatlik ücret var. Sana bir saat için yetmiş beş dolar teklif ediyorum, artı masraflar - mantıklı masraflar - şu andan itibaren yaptıkların. Kabul ediyorum. |
Kline siyasetçi tavrıyla elini uzattı. Seninle çalışmayı dört gözle bekliyorum. Ellen sana formların, açıklamaların, resmi yazıların ve gizli sözleşmelerin olduğu bir paket verecek. İmzaladığın şeyi okuman biraz zaman alabilir. Sana kullanabileceğin bir ofis de tahsis edilecek. İleride üzerinde duracağımız başka ayrıntılar var. BCI'dan ya da kendi adamlarımdan aldığım bilgileri sana kendim ileteceğim ve dünkü gibi genel toplantılarda sen de olacaksın. Eğer ekipten birisine soracakların olursa, bunun için benim ofisimi kullan. Tanıklarla, şüphelilerle, ya da olayla ilgili herhangi bir kişiyle görüşmek istediğinde - aynı şekilde, benim ofisim. Senin için uygun mu. Evet, Boşuna konuşmuyorsun. Ben de öyle... Artık birlikte çalıştığımıza göre, sana bir şey sormama izin ver. Kline oturup, iki elinin parmak uçlarını birleştirdi. Bu hareket sorusuna bir ağırlık katmıştı. Sen olsan, birisini neden vurup, sonra on dört kez keserdin. |