text
stringlengths 0
1.02M
|
---|
Bu yüksek sayı doğal olarak bir intikam hareketidir ya da soğukkanlı bir şekilde intikam havası verilmek için yapılmıştır. Sayının bir anlamı olmayabilir. Ama önce onu vurmak… Bu, kesme işinin öldürmekten başka bir amacı olduğunu gösterir. Kline meraklı bir kuş gibi kafasını sallayarak, Seni anlamadım, dedi. Mellery çok yakın bir mesafeden vuruldu. Kurşun şah damarını deldi. Karda silahın yere düştüğüne ya da yere bırakıldığına dair bir iz yok. Bu yüzden katil, sesi azaltmak için etrafına sarmış olduğu şeyi açmak, silahı cebine ya da kılıfına koymak ve elindeki aleti değiştirmek, yani kırık şişeyi tutmak ve yerde cansız yatan kurbanın yanına eğilmek için zaman harcamış olmalı. Bu sırada damardan çok fazla kan fışkırıyor olmalı. Bu durumda kesme işiyle neden uğraşsın ki. Bu, zaten ölmüş olan kurbanı öldürmek için değildi. Katilin amacı ya kurşun izini yok etmek olmalı ya da... Kline sandalyesinde Neden. dedi. |
öne doğru eğilerek, Nedenini bilmiyorum. Bu yalnızca bir olasılık... Ama saldırıdan önceki mesajlara ve şişeyi yanında getirerek girdiği zahmete bakılırsa, kesme işi bir ritüelin parçası gibi görünüyor. Böyle bir sebebin sansasyonel yanının kabarttığı iştahı, sıradan bir korku ifadesiyle gizlemeye çalışarak, Satanizmle mi ilgili. dedi Kline. Sanmıyorum. Notların ne kadar çılgınca olduğunu düşünürsek, bu sebep pek çılgınca değil. Hayır, 'ritüel' derken, cinayeti kendisi için önemli olan bir sebep yüzünden işlediğini kastettim. Bir intikam fantezisi mi. Gurney Olabilir, dedi. Birisinin canına okumak için, bunu nasıl yapacağını aylarca ya da yıllarca hayal eden ilk katil o değil Kline endişeli görünüyordu. Eğer kesmek onun asıl niyetiyse, neden vurmakla uğraştı. Hızlı bir şekilde etkisiz hale getirme... Emin olmak istedi ve bir silah, karşıdakini etkisiz hale getirme konusunda kırık bir şişeden daha güvenilirdir. Bir aksilik çıkmasını istememiş. Kline başını sallayıp, bilmecenin başka bir kısmına geçti. Rodriguez katilin misafirlerden birisi olduğu konusunda ısrar ediyor. Gurney gülümsedi. Hangisi. Söylemek için hazır değil, ama tüm parasını buna yatırdı. Sen buna katılmıyor musun. Bu fikir baştan sona saçmalık. Misafirler enstitü sınırları içinde yaşıyorlar. Bu, onların olay yerinde olmasalar da, olay yerinin yakınlarında olduklarını gösterir. Tabii ki bağımlıların, duygusal anlamda dengesiz insanların, cinayetlerle alakası olan en az bir kişinin olduğu, oldukça garip bir grup. Ama. Pratikte sorunlar var. Ne gibi. Ayak izleri ve onların bulundukları yerler gibi. Herkes karın akşam üstü başladığını ve gece yarısına kadar devam ettiğini onaylıyor. Katilin ayak izleri, yoldan mülke kar tamamen durduktan sonra girdiğini gösteriyor. Bundan nasıl emin olabiliyorsun. İzler karda, ancak izlerin üzerinde yeni yağan kardan eser yok. Misafirlerden birisinin bunu yapmış olması için, kar yağmadan önce evden çıkmış olması gerekir. Çünkü karda evden gelen bir ayak izi yok. |
Yani... Yani bu durumda misafirlerden birisinin akşam üzerinden gece yarısına kadar eksik olması gerekir. Ama hiçbirisi değil. Bunu nereden biliyorsun. Resmi olarak, bilmiyorum. Jack Hardwick'ten duyduğum bir söylenti diyelim. Görüşmelerin özetlerine göre, her misafir, akşam en az başka altı misafir tarafından farklı saatlerde görülmüş. Eğer herkes aynı anda yalan söylemiyorsa, herkes oradaydı. Kline bu ihtimali kenara atmaya pek niyetli değildi. Belki de evden birisi yardım almıştır. Evden birisinin kiralık katil tutmuş olabileceğini mi söylüyorsunuz. Bunun gibi bir şey. |
Neden kendisi orada kalsın ki. Anlamadım. Misafirlerin şu anda şüpheli olarak görülmelerinin tek sebebi, olay yerine fiziksel yakınlıkları. Dışarıdan birisini kiralayıp, içeriye gelmesini ve cinayet işlemesini istesen, en başta neden kendin oraya giresin ki. Heyecan. Gurney sıkılmış bir şekilde, Sanırım bu mümkün, dedi. Kline Tamam, şimdilik misafirleri unutalım, dedi. Peki, misafirlerin dışında birisinin bir gangster kiralamış olma ihtimali. Bu Rodriguez'in yedek teorisi mi. Bunun bir olasılık olduğunu düşünüyor. Ama senin suratından böyle düşünmediğini anlıyorum. |
Bunun mantığını anlamıyorum. Bence misafirlerden birisi Patty Cakes olmasaydı bu akla bile gelmezdi. Öncelikle, şu anda Mark Mellery'nin gangsterlerin hedefi olduğunu düşünmemiz için hiçbir veri yok... Bir dakika bekle. Eğer ikna edici guru - Patty Cakes gibi - birisinin kendisine bir şey itiraf etmesini sağladıysa, bilirsin, iç uyum ya da ruhani huzur ya da Mellery bu insanlara her ne saçmalık satıyorsa... Ve. Ve belki de sonra, eve gidince kötü adam dürüstlük ve açıklık için aceleci davrandığını düşünür. Evrenle uyum fikri havalı olabilir ama birisinin senin hakkında bir şeyler bilmesi riskini almak başına büyük işler açabilir. Bilgenin yanından uzaklaşınca, kötü adam daha pratik çözümler üzerinde düşünmeye başlar. Belki de kendisiyle ilgili bu riski ortadan kaldırmak için birisini kiralar. İlginç bir hipotez... |
Ama. Ama dünyada böyle bir suçu işlemek için, türlü akıl oyunları oynatacak şekilde bir sözleşmeyi yapacak bir adam yoktur. Para için öldüren adamlar, ayakkabılarını ağaç dallarına asmaz, cesetlerin üzerine şiir bırakmazlar. Kline bunu tartışmak üzereydi ki, birisi hafifçe kapıyı çalıp, ardından açtı. Resepsiyon masasında oturan zarif yaratık, üzerinde iki porselen kupa ve altlığı, hoş ağızlı bir çaydanlık, şık bir şekerlik ve içinde dört tane kurabiye olan seramik bir tabak duran parlak bir tepsiyle içeri girdi. Tepsiyi sehpanın üzerine bıraktı. Kline'a bakarak, Rodriguez aradı, dedi. Ardından telepati yoluyla sorulmuş bir soruyu cevaplar gibi ekledi Yoldaymış, birkaç dakikaya burada olacağını söyledi. Kline, tepkisini görebilmek için Gurney'e baktı. Rod beni daha önce aramıştı, diye açıkladı. Olayla ilgili bazı fikirlerini paylaşmak istiyor. |
Sen buradayken gelmesini önerdim. Herkesin her şeyi aynı anda öğrenmesini isterim. Hepimiz ne kadar çok bilirsek, o kadar iyi. Sır yok. Gurney, Kline'ın onları bir araya getirmesinin, açıklıkla ilgisi olmadığını, yalnızca anlaşmazlıkları ve sürtüşmeleri önlemek için olduğunu düşünerek, İyi fikir, dedi. Kline'ın asistanı, Gurney'in düşüncelerini okumuş ve ona katılıyormuşçasına, Mona Lisa gibi gülümsedikten sonra odadan çıktı. Kline bardaklara kahve doldurdu. Porselen bardaklar, eski ve pahalı görünüyorlardı. Ancak, Kline bardakları tutarken ne gururlanıyor ne de bununla ilgileniyormuş gibi görünüyordu. Gurney'in onunla ilgili olan üstün zekâlı DA izlenimi ile doğuştan soylu izlenimi veren hareketleri birbiriyle örtüşüyordu. Hardwick dünkü toplantıda onunla ilgili fısıldayarak ne söylemişti. Yönetici olmakla ilgili bir şeyler mi. Belki alaycı Hardwick yine haklıydı. Belki de Gurney bir insanın bardak tutma şeklinden çok fazla çıkarım yapıyordu. Kline sandalyesinde geriye doğru yaslandı. Bu arada, duvarda buldukları mermi .357 demişlerdi ya, değilmiş. Bu, yalnızca duvardaki deliğin büyüklüğüne bakılarak, mermiyi oradan çıkarmadan önce yapılmış bir tahmindi. Balistikten gelen sonuca göre kullanılan silah .38 Special. Bu garip. Aslında, çok normal... 1980'lere kadar çoğu polis departmanında kullanılan tabanca. Kalibre normal ama garip bir seçim. Anlamadım. Katil vurma esnasında sesi azaltmak, elinden geldiğince sessiz hale getirmek için uğraşmış. Eğer gürültü konusunu sorun ettiyse, .38 Special'ı seçmiş olması garip, ,22'lik bir tabanca çok daha mantıklı olurdu. |
Belki elindeki tek silah budur. Belki de. Peki sana öyle gelmiyor mu. O bir mükemmeliyetçi. kullandığına emin olurdu. |
Doğru silahı Kline, sorguya çeken bir hakim gibi Gurney'e baktı. Kendinle çelişiyorsun. Önce, kanıtlara göre mümkün olduğunca sessiz olmaya çalıştığım söyledin. Ardından bu iş için yanlış silahı seçtiğini söyledin. Şimdi de onun yanlış silah seçimi yapacak birisi olmadığını söylüyorsun. Silahın sessiz olmasını sağlamak önemliydi. Ama belki de bundan daha önemli bir şey vardı. Ne gibi. Eğer bu olayın ritüellik bir tarafı varsa, silah seçimi de bununla ilgili olabilir. Cinayeti belli bir şekilde işleme arzusu, ses sorununun önüne geçmiş olabilir. Bunu yapması gerektiği şekilde yapıp, ses sorununun da elinden geldiğince üstesinden gelmeye çalışmıştır. Sen ritüelden bahsedince, benim aklıma bir psikopat geliyor. Bu adamın ne kadar deli olduğunu düşünüyorsun. Gurney Deli benim işe yarar bulduğum bir terim değil, dedi. Jeffrey Dahmer'ın akıl sağlığının yerinde olduğuna karar verildi ama adam kurbanlarım yiyordu. David Berkowitz'in akli dengesinin yerinde olduğuna karar verildi ama adam, içinde şeytan olan bir köpek istediği için bunu yapıyordu. Bizim bu olayda, böyle bir insanla mı uğraştığımızı düşünüyorsun. Tam olarak değil. Bizim katilimiz intikam duygusuyla dolu ve takıntılı - duygusal dengesizlik derecesinde takıntılı ama muhtemelen- ceset yiyecek ya da bir köpekten emir alacak derecede değil. Rahatsız olduğu açıkça belli ama DSM'deki (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve istatiksel Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders)) kriterlere uyduğunu gösteren bir veri yok. Kapı çaldı. Kline düşünceli bir şekilde Gurney'in söylediklerini tartıyormuş gibi, kaşlarını çattı, dudaklarını büktü - ya da yalnızca kapının çalmasıyla dikkati dağılmamış gibi göstermeye çalışıyor olabilirdi. Sonunda yüksek sesle, İçeri gelin, dedi. Kapı açıldı ve Rodriguez içeri girdi. Gurney'i gördüğü andaki hoşnutsuzluğunu tam olarak gizleyemedi. Kline Rod. diye haykırdı. Gelmen iyi oldu. Otur. Gurney'in oturmakta olduğu koltuktan bariz bir şekilde uzak durup, Kline'ın yüzünü görebileceği bir sandalye seçti. DA içten bir şekilde gülümsedi. Gurney, bu ifadenin, görüşleri çelişen kişilerin aynı ortamda bulunmalarından kaynaklandığını tahmin etti. Bir dövüşçüyü, rakibiyle tanıştıran hakem havasında konuştu Rod olayla ilgili son fikirlerini bizimle paylaşmak için uğramak istedi. Gurney kibarca, sabırsızlanıyorum, dedi. |
Dinlemek için Ama kibarlığı, Rodriguez'in bunu gizliden bir kışkırtma olarak yorumlamasını engellemedi. Fikirlerini paylaşmak için bunları duymasına gerek yoktu. Kline'ın ofisinden çok daha büyük bir ofistelermiş ve duyulmama endişesi yaşıyormuş gibi yüksek bir sesle, Herkes ağaçlara odaklanmış durumda, dedi. Biz ormanı göz önüne almıyoruz. |
Orman derken. diye sordu Kline. Ormanın bir fırsat yuvası olduğunu göz ardı ediyoruz... Herkes sebep ve cinayetin işlenmesi esnasında kullanılan yöntemler üzerinde düşünüyor. Ama bir numaralı konudan uzaklaşıyoruz bir ev dolusu uyuşturucu bağımlısı ve suçlu tip kurbanın yanı başında duruyor. Gurney, bu tepkinin başkomiserin, vakanın kontrolünü elinde tutması durumunun tehdit altında olduğunu düşünmesinden mi, yoksa başka bir şeyden mi kaynaklandığım merak etti. Kline Ne yapılmasını öneriyorsun. dedi. Bütün misafirlerle yeniden görüşülmesini söyledim ve hepsinin geçmişiyle ilgili daha ayrıntılı araştırma yaptırıyorum. Bu kokainman pisliklerin hayatlarındaki birkaç taşı kaldırıp altına bakacağız. Sana söylüyorum - bunu onlardan birisi yaptı ve hangisi olduğunu bulmamız yalnızca biraz zaman alacak. |
Kline büyük bir tartışma çıkmasını önlemek ister gibi, çok sıradan bir ses tonuyla, Sen ne düşünüyorsun, Dave. diye sordu. Gurney yumuşak bir edayla, Yeniden görüşmeler ve geçmiş araştırma işi yararlı olabilir, dedi. Yararlı olabilir ama gerekli değil mi. Bitene kadar bilemeyiz. Fırsat konusuyla ya da kurbanın yanı başında olmayla ilgili sorular yöneltmek de yararlı olabilir örneğin misafirhane ya da kahvaltı, yataklar ve enstitüdeki misafirlerin bölümü kadar, bulunabilecekleri yerler de... Rodriguez Bunu bir misafirin yaptığına bahse girerim, dedi. Köpekbalıklarıyla dolu bir denizde, bir yüzücü kayboluyorsa, oradan geçen bir su kayakçısı tarafından kaçırılmamıştır. Gülümsemesini bir tehdit olarak yorumladığı Gurney'e baktı. Bu konuda gerçekçi olalım. |
Yatak ve kahvaltılarla ilgili kısmı da değerlendiriyor muyuz, Rod. diye sordu Kline. Her şeyi değerlendiriyoruz. Güzel. Dave, öncelik vermek istediğin başka bir şey var mı. Listedekilerin dışında bir şey yok. Kan üzerinde laboratuar incelemesi kurbanın üzerinde ve çevresindeki yabancı dokular botların markası, alınabileceği yerler ve onlarla ilgili herhangi bir gariplik mermi üzerinde yapılacak balistik incelemesi katilin Mellery ile görüşme kaydının analizi, arka plan seslerinin geliştirilmesi ve sinyal merkezinden yapılan telefon tanımlanması ve aramanın bir cep telefonundan yapılıp yapılmadığının belirlenmesi misafirlerin sabit hat ve cep telefonu hatlarından yaptıkları görüşmelerin kayıtları notların üzerindeki el yazılarının analizi ile kâğıt ve mürekkep analizi gönderilen mesajlar ve cinayetin işlenme şeklinden çıkarılan kişilik profili, FBI'ın elindeki tüm tehdit mektupları arşivinin baştan sona incelenmesi. |
Bence bu kadar... Kaçırdığım bir şey var mı, Komiserim. Rodriguez in cevap vermesine kalmadan zaten bunun için acele de etmiyordu, Kline'ın asistanı kapıyı açtı, Pardon, efendim, dedi, herkese yöneltilmiş bir saygı tonuyla. Komiser muavini olduğunu söyleyen Wigg adında biri, başkomiseri görmek istiyor. Rodriguez kaşlarını çattı. Farklı görüşlere sahip kişileri bir arada görme konusunda sınır tanımayan Kline, Onu içeri gönder, dedi. BCI toplantısındaki cinsiyetsiz kırmızı kafa üzerinde aynı takım kıyafet ve elinde aynı dizüstü bilgisayarla içeri girdi. Rodriguez meraklı olmaktan çok, sinirli bir edayla, Ne istiyorsun, Wigg. diye sordu. Bir şey bulduk, efendim. Bunun, size getirecek kadar önemli olduğunu düşünüyorum. |
Evet. Botlarla ilgili, efendim. Botlar mı. Ağaçta bulunan botlar, efendim. Onlarla ilgili ne buldunuz. Wigg, bilgisayarım göstererek, Bunu sehpaya koyabilir miyim. dedi. Rodriguez Kline'a baktı. Kline başını salladı. Birkaç tuşa bastıktan ve otuz saniye geçtikten sonra, üç adam ortadan ikiye ayrılmış bir ekranda ayrı ayrı duran ama birbirinin aynı görünen ayak izlerine bakıyorlardı. Soldakiler olay yerinden alınmış gerçek ayak izleri. Sağdakiler ise bizim ağaçta bulduğumuz botlarla, aynı kar üzerinde oluşturduğumuz ayak izleri. |
Öyleyse izlerin sahibi botlar, izlerin bittiği yerdeki ağaçta bulunan botlar. Bize bu bilgiyi vermek için bu kadar yolu gelmenize gerek yoktu. Gurney kendisini tutamayıp araya girdi. Sanırım Wigg bize tam tersini söylemek için bu kadar yolu geldi. Kline Ağaçta bulunan botların, katilin giydiği botlar olmadığını mı söylüyorsun. diye sordu. Bu hiçbir Rodriguez. |
anlam ifade etmiyor, dedi Kline Bu olaydaki diğer deliller de bir anlam ifade etmiyor, dedi. Komiserim. Botlar aynı marka, aynı model ve aynı büyüklükte. İki teki de yepyeni. Ama izlerle uyuşmuyorlar. Kar, özellikle donma seviyesinin on derece altındaki ısıda duran kar, ayrıntıları çok iyi gösteriyor. Bu örnekte ise, burada duran ayak izlerinde bozukluk görüyoruz. Sağda, ağaçtaki botlara ait ayak izlerinin bir tanesinde, neredeyse gözle görülmeyecek bir kabarıklığı, ucu sivri bir kalemle gösterdi. Büyük ihtimalle üretim esnasında oluşmuş bu defo, bizim yaptığımız her izde görünüyor ama olay yerindeki hiçbir izde mevcut değil. Tek açıklama bu izlerin farklı botlara ait oldukları. Rodriguez Tabii ki başka açıklamaları olabilir, dedi. Aklınızda ne var, efendim. Yalnızca, bir şeyi atlıyor olma olasılığınızdan bahsediyorum. Kline boğazını temizledi. Tanrı aşkına, farz edelim ki Wigg haklı - elimizde iki çift var ve birisi katil tarafından giyildi ve diğeri de ağaca asıldı. Bu nasıl bir anlam ifade ediyor olabilir. Bizim için ne anlama geliyor. Rodriguez sinirli bir şekilde bilgisayar ekranına baktı. Katili yakalamamızda yararı olacak hiçbir halt söylemiyor. |
Sen ne diyorsun, Dave. Bana cesedin üzerinde bırakılmış mesajı veriyor. Bu da başka türlü bir not... Diyor ki, 'Beni yakalayabiliyorsanız yakalayın ama bunu yapamazsınız. Çünkü ben size göre fazla zekiyim.' Bir çift ayakkabı sana nasıl oldu da böyle bir mesaj verdi. Rodriguez sinirlenmişti. Gurney çok sakin bir tavırla cevap verdi hatırladığı kadarıyla, her zaman öfkeye karşı tepkisi bu olmuştu. Yalnız başlarına benim için hiçbir anlam ifade etmezlerdi. Ama diğer garip ayrıntılara eklendiğinde ve büyük resme bakıldığında, ortaya özenle hazırlanmış bir oyun çıkıyor. Eğer bu bir oyunsa ve amacı bizi uğraştırmaksa, amacına ulaşıyor, dedi Rodriguez alaycı bir tavırla. Gurney tepki vermeyince, Kline ona döndü. Sen bu fikre katılmıyor gibisin. |
Bence oyun kafa uğraştırıcı olmaktan daha fazlasına sahip. En önemli nokta bu. Rodriguez midesi bulanmış gibi bir tavırla sandalyesinden kalktı. Bana başka bir şey için ihtiyacınız yoksa, Sheridan, ofise dönmek zorundayım. Kızgın bir şekilde Kline'ın elini sıktıktan sonra çıktı ve birkaç saniye sonra, Wigg de onun arkasından çıktı. Kline onun gitmesiyle ilgili her ne hissettiyse, belli etmedi. Kısa bir süre sonra, Gurney'e doğru uzanarak, Öyleyse bana söyle, dedi. Yapmıyor olduğumuz neyi yapmalıyız. Olaya Rodriguez'in baktığı açıdan bakmadığın açıkça görülüyor. Gurney omuz silkti. Misafirleri yakından incelemek zarar getirmez. Bu bir dereceye kadar yapılmalı. Ama başkomiser, bunun bir tutuklamayla sonuçlanacağına dair benden daha fazla umutlu. |
Bunun aslında zaman kaybı olduğunu mu söylüyorsun. Bu eleme için gerekli bir süreç. Yalnızca katilin misafirlerden birisi olduğunu düşünmüyorum. Başkomiser fırsatların önemini vurgulayıp duruyor - katilin hali hazırda mülkün içinde olduğuna dair geleneksel bakış açısı. Ama bana göre bu uygun bir bakış açısı değil odasına girerken ya da çıkarken görülme riski fazla yüksek, bu kadar şeyi gizlemesi fazla zor. Bahçe sandalyesini, botları, şişeyi, silahı nereye koyabilir ki. Alman risk ve işin karışıklığını düşününce, oradan birisi olma ihtimali kabul edilemez. Kline merakla kaşlarından birisini kaldırdı ve Gurney devam etti. Organize olmayan ve organize olan bir adamı iki uca koyarsak ve bir aralık belirlersek, adam organize tarafın en uç noktasında duruyor. Ayrıntılara verdiği önem sıra dışı... Karda daha zor görünmesini sağlamak için bahçe sandalyesinin şeritlerini değiştirmesi gibi ayrıntılardan mı söz ediyorsun. Evet. Aynı zamanda baskı altındayken çok rahat... Olay yerinden ayrılırken koşmamış, yürümüş. Avludan ormana giden ayak izlerinde acele ettiğine dair hiçbir iz yok, hatta öylesine gezintiye çıkmış gibi duruyorlar... Kırık bir viski şişesiyle birisinin boğazım kesecek kadar çıldırmış olması, pek rahat olduğunu göstermiyor. Bu bir barda olmuş olsaydı, sana hak verirdim. Ama şişenin önceden, dikkatlice hazırlanmış, hatta yıkanmış ve parmak izlerinden arındırılmış olduğunu unutma. Çıldırmış olması izlenimi de, diğer her şey gibi planlanmış. Kline yavaşça, Tamam, diyerek onayladı. Rahat, sakin, organize... Başka. İletişim kurma tarzında da mükemmeliyetçi. Okunaklı -edebi bir dil kullanılmış ve ölçülü yazmış. Aramızda kalsın ama daha da ileri gidip şunu söyleyebilirim ki, şiirlerdeki garip resmiyet bana bazen birinci kuşak sofistikasyonunda rastladığımız yapay resmiyeti hatırlattı. Sen neden söz ediyorsun. Eğitimsiz ailenin eğitimli çocuğu ve kendisini onlardan umutsuzca ayırmaya çalışıyor. Ama söylediğim gibi, biraz ileri gittim - bunları tüm somut delillerden bağımsız olarak söylüyorum. Başka bir şey var mı. Dışarıdan bakınca yumuşak huylu ama içi nefret dolu... Ve bu kişinin misafirlerden birisi olduğunu düşünmüyorsun. Hayır. Onun bakış açısına göre, artan riskin getirdiği dezavantaj, kurbana yakın olmanın getirdiği avantajı, ezer. Sen çok mantıklı bir adamsın, Dedektif Gurney. Sence katil bu kadar mantıklı mı. Ah, evet. Hasta olduğu kadar mantıklı... İki konuda da en uçta. |
Yirmi Sekizinci Bölüm Olay Yerine Dönüş Gurney'in Kline'ın ofisinden eve giden yolu Peony'den geçiyordu. Bu yüzden olay yerine uğramaya karar verdi. Kline'ın asistanı olarak aldığı geçici kimlik, onun hiçbir soruya maruz kalmadan, kapıdaki polisin yanından geçmesini sağladı. Gurney soğuk havayı solurken duyduğu hisle birlikte, o günün cinayet gününün sabahına benzediğini düşündü. Sorgulamalar devam ederken kısmen erimiş olan karın üzerine, yeniden kar birikmişti. Catskills'ın yüksek kesimlerinde yaygın olan gece yağışı, havayı tazelemişti ve çimenler bembeyaz olmuştu. Gurney, çevrede daha önce kaçırmış olduğu bir şey fark edebileceği düşüncesiyle, katilin yürüdüğü yolu yeniden yürümeye karar verdi. Araba yolunun hizasından, otoparkın arasından ve ambarın etrafından, bahçe sandalyesinin bulunduğu yere doğru yürüdü. Katilin oturmak için neden bu noktayı seçtiğini düşünerek etrafına bakındı. Dikkati, bir kapının açılması, çarparak kapanması ve ardından gelen tanıdık bir sesle dağıldı. Tanrı aşkına. Bir hava saldırısı yapıp bu lanet olası yeri havadan incelememiz gerek. Onları, kendi varlığından haberdar etmenin en iyisi olacağını düşünen Gurney, evin arka bahçesini ambardan ayıran yüksek çitlerin üzerinden atladı. Komiser Hardwick ve Araştırmacı Tom Cruise Blatt memnun olmamış gibi dik dik bakarak, onu selamladılar. Sen burada ne halt yiyorsun. diye sordu Hardwick. DA ile geçici bir sözleşme yaptık. Sadece olay yerine tekrar göz atmak istedim. Böldüğüm için üzgünüm ama benim de burada olduğumu bilmek istersiniz diye düşündüm. Çalıların arasında mı. Ambarın arkasında. Katilin oturduğu yerde duruyordum. Ne için. Onun orada ne için oturduğu daha iyi bir soru. Hardwick omuz silkti. Gölgede gizlenmek. Lanet olası bahçe sandalyesinde sigara molası vermek. Doğru zamanı beklemek. |
Doğru an ne zamandı. Ne fark eder. Bilmiyorum. Ama neden burada bekledi. Neden cinayet işleyeceğin yere yanında bir bahçe sandalyesi getirecek kadar erken gelirsin ki. Belki de Mellery'ler uykuya dalana kadar beklemiştir. Belki de ışıklar sönene kadar beklemek istemiştir. Caddy Mellery'nin ifadesine göre, yatağa gitmeleri ve ışığı kapatmaları olaydan saatler önce olmuş. Onları uyandıran telefon çok büyük ihtimalle katilden geldi. Bu da onların uyanık olmasını istediğini gösterir, uykuda değil. Eğer ışıkların kapandığını görmek isteseydi, neden üst katı göremeyeceği nadir noktalardan birisini seçsin. Hatta sandalyenin durduğu yerden, evin neredeyse hiçbir yeri görünmüyor. Hardwick gözlerinde huzursuz bir ifadeyle, Tüm bunların ne anlama gelmesi gerekiyor. diye bağırdı. Ya çok zeki, çok dikkatli bir katilin mantıksız bir şey yapacak kadar ileri gittiği ya da bizim olayı yanlış gördüğümüz anlamına geliyor. Konuşmayı, tenis maçı izler gibi takip eden Blatt, gözlerini Hardwick'e dikti. Hardwick ağzında kötü bir tat varmış gibi baktı. Buraya biraz kahve indirebilir misin. Blatt şikâyet eder gibi dudaklarını büzdü ve muhtemelen kendisinden isteneni yapmak için, eve doğru yürüdü. Hardwick sigara yaktı. Çok saçma görünen bir şey daha var. Ayak izleriyle ilgili verilerin olduğu bir dosyayı inceliyordum da... Ana yoldan sandalyeye doğru ambarın arkasından giden ayak izleri arasındaki mesafe, cesetten ağaçların arasına doğru giden ayak izlerinin arasındaki mesafeden yaklaşık sekiz santim daha fazla. Yani katil buraya gelirken, giderken olduğundan daha mı hızlı yürümüş. Aynen öyle. Yani ambarın yanına gelip oturmak ve beklemek için, cinayetten sonra olay yerinden kaçarken ettiğinden daha mı çok acele etmiş. Wigg'in verilerden çıkardığı bilgi bu ve ben başka bir şey bulamadım. Gurney kafasını salladı. Sana söylüyorum, Jack. Yanlış noktadan bakıyoruz. Bu arada, beni rahatsız eden acayip bir veri daha var. Viski şişesi tam olarak nerede bulundu. Cesedin yaklaşık otuz beş metre uzağında ayak izlerinin buradan ayrıldığı yerde. Niçin orada. Çünkü orada bırakmış. Sorun nedir. |
Onu oraya kadar neden taşıdı. Neden cesedin yanında bırakmadı. Unutkanlık. Olayın sıcaklığıyla hâlâ şişeyi elinde tutuyor olduğunu fark etmedi. Fark edince de attı. Bunda gariplik göremiyorum. Belki de yoktur. Ama ayak izleri çok düzgün, rahat ve acele etmemiş. Her şey plana uygun gitmiş gibi... Hardwick alışverişten dönen ve yırtık bir poşetteki eşyalarını dökmemeye çalışan bir adamın kızgınlığıyla, Bununla nereye gelmeye çalışıyorsun. dedi. Olayla ilgili her şey olağanüstü rahat planlanmış görünüyor - ve de bilinçli. Adam bana her şeyi bir sebepten dolayı koyduğu yere koymuş olduğu mesajını veriyor. Bana bir cinayet silahını, daha önceden düşünmüş olduğu bir sebepten dolayı olay yerinin otuz beş metre uzağında bıraktığını mı söylüyorsun. |
Benim tahminim böyle. Nasıl bir sebebi olabilir. Bunun bizim üzerimizdeki etkisi ne oldu. Neden söz ediyorsun. Bu adam Mark Mellery'e odaklandığı kadar, polise de odaklanmış. Sence de olay yerindeki gariplikler, bizimle oynadığı oyunun bir parçası olabilir mi. Hayır, bence olamaz. Dürüst olmak gerekirse, bu çok saçma. Gurney bu konuyu tartışmak istemedi ve lafı değiştirdi. Anladığım kadarıyla Başkomiser Rod hâlâ adamımızın misafirlerden birisi olduğunu düşünüyor. Evet, 'tımarhanedeki delilerden birisi' diyor. Sen buna katılıyor musun. |
Deli olduklarına mı. Kesinlikle. Katilin onlardan birisi olduğuna mı. Belki. Belki de değil mi. Emin değilim. Rodriguez'e bundan söz etme. Favori adayı var mı. Uyuşturucu bağımlılarından herhangi bir tanesi ona uyar. Dün Mellery'nin Ruhani Yenilenme Enstitüsü'nün, zengin şerefsizler için yapılmış pahalı bir kaplıcadan başka bir şey olmadığını söylüyordu. Bağlantıyı anlamıyorum. Ne arasında. Uyuşturucu bağımlılığının, cinayetiyle ne ilgisi var. |
Mark Mellery Hardwick sigarasından düşünceli bir şekilde son bir nefes aldıktan sonra izmariti, çitlerin altındaki nemli toprağa fırlattı. Gurney bunun bir suç mahallinde, her yer didik didik incelendikten sonra bile yapılmaması gereken bir hareket olduğunu biliyordu ama buna daha önce birlikte çalıştıkları zamanlardan alışkındı. Ayakkabısının topuk kısmıyla, yanan izmariti söndürmek için uzandığında da şaşırmadı. Bu adamın bir sonraki söyleyeceği ya da söylemeyeceği cümleyi düşünmek için zaman kazanma yolu buydu. İzmarit tamamen söndükten ve toprağın en az altı santim altına gömüldükten sonra, Hardwick konuştu. Muhtemelen cinayetle bir alakası yok ama Rodriguez'le çok alakası var. Bana söyleyebileceğin bir şey mi. Greystone'da bir kızı var. New Jersey'deki akıl hastanesinde mi. Evet, kızın beyninde kalıcı hasar oluşmuş. Hap, kristal meth, eroin... Birkaç beyin devresi yanmış ve annesini öldürmeye çalışmış. Rodriguez'e göre, dünyadaki bütün diğer uyuşturucu bağımlıları ona olanlardan sorumlu. Bu, onun mantıklı olabildiği bir konu değil. Bu yüzden Mellery'i bir uyuşturucu bağımlısının öldürdüğünü düşünüyor. Böyle olmuş olmasını istiyor, bu yüzden böyle olduğunu düşünüyor. Avlunun bir ucundan diğer ucuna, karla kaplı çimenlere doğru ıslak, sert bir rüzgâr esti. Gurney titreyerek ellerini cebine soktu. Ben sadece Kline'ı etkilemeye çalıştığını düşünmüştüm. Bu da var... Bir bokkafalıya göre oldukça karışık bir adam. Kontrol manyağı... Salak bir hırs torbası... Tamamen kendine güvensiz... Bağımlıları cezalandırma takıntısı var. Bu arada, senin varlığından da pek hoşnut değil. Özel bir sebebi var mı. Standard prosedürleri elden bırakmayı sevmez. Zeki adamları sevmez. Kline'a kendisinden daha yakın duran kimseleri sevmez. Başka ne bok olduğunu kim bilir. Bir cinayet vakasını yönetmek, için uygun bir kafa gibi görünmüyor. Evet, harika adalet sistemi dünyasında yeni olan ne var ki. Ama bir adamın kafayı yemiş bir dallama olması yanlış düşündüğünü göstermez, değil mi. Gurney yorum yapmadan, Hardwick'in akıllı yanını düşündü, ardından konuyu değiştirdi. Misafirlere yoğunlaşarak başka olasılıklar göz ardı ediliyor mu. Ne gibi. Civardaki insanlarla görüşmek gibi... Moteller, konaklama yerleri, pansiyonlar. Hiçbir şey göz ardı edilmiyor, dedi Hardwick aniden savunmaya geçerek. Çevredeki yerlerle - zaten enstitünün üst tarafındaki kasaba yolunda bir düzineden az yer var yani çok az - ilk yirmi dört saat içerisinde iletişime geçildi ve sonucunda işe yarar hiçbir şey yok. Kimse bir şey duymamış, görmemiş ve hatırlamıyor. Yabancı yok, gürültü yok, acayip saatlerde geçen bir araç yok, sıra dışı hiçbir şey yok. Birkaç insan çakal sesi duymuş olabileceğini söyledi. Birkaç insan da baykuş sesi duyduğunu. Saat kaçta olmuş. Ne, saat kaçta olmuş. Baykuş sesi. Hiçbir fikrim yok çünkü onların hiçbir fikri yok. Söyledikleri en ayrıntılı şey, gece yarısı olduğuydu. Kalacak yerler. Ne. Kimse bölgedeki kalacak yerlere uğramış mı. |
Kasabanın dışında bir motel var - avcıların kaldığı bir dinlenme yeri. O gece boşmuş. Bir kilometre uzaklıkta yalnızca iki tane pansiyon var. Birisi kış aylarında kapalı... Eğer doğru hatırlıyorsam diğerinde cinayet gecesi, rezerve edilmiş bir oda varmış - bir kuş gözlemcisi ve annesi tarafından. Kasımda kuş gözlemi yapmak mı. Bana da garip geldi. Bu yüzden kuş gözlemciliğiyle ilgili birkaç websiteye baktım. Gerçek kuş bilimciler kış aylarını tercih ederlermiş - ağaçlarda yaprakların olmadığı, daha iyi bir görüşün ve bir sürü yaban tavusunun, baykuşun, kekliğin filan olduğu... Oradaki insanlarla konuştun mu. Blatt oranın sahiplerinden birisiyle konuştu birkaç beyinsiz, saçma isimler işe yarar bir bilgi yok. Saçma isimler mi. |
Evet, aralarından bir tanesi Peachpit, ya da onun gibi bir şeydi. Peachpit mi. Ona benzer bir şey. Hayır, Plumstone'du. Paul Plumstone'du. Evet eminim. Kimse kuş gözlemcileriyle konuştu mu. Sanırım Blatt oraya vardığında, oradan ayrılmışlardı ama bana bununla ilgili bir şey söylemediler. Kimse peşlerine düşmedi mi. Yüce Tanrım. Onlar nasıl bir şey bilebilirler ki. Eğer Peachpitleri ziyaret etmek istiyorsan, buyur. Yerin adı Defneler enstitüden çıkınca dağın sekiz yüz metre kadar aşağısında. Bu vaka için elimde belli bir insan gücü var ama Peony'den geçmiş herkesi kovalayarak lanet olası zamanımı boşa harcayamam. Peki. ' . |
Gurney'in cevabındaki anlam belirsizdi ama nasıl olduysa Hardwick'i yatıştırdı ve Hardwick neredeyse samimi bir tonla, İnsan gücü demişken, işe dönmem gerek. Sen burada ne yaptığını söylemiştin. diye sordu. Bu yolu tekrar yürürsem, gözüme bir şeyler çarpabileceğini düşünmüştüm. İçler acısı. Biliyorum, Jack, biliyorum. Ama şu anda yapabileceğimin en iyisi bu... Hardwick inanamıyormuşçasına, abartılı bir şekilde kafasını sallayarak eve girdi. Gurney, karın nemli kokusunu içine çekti ve her zamanki gibi bir anlığına, kelimelere dökemeyeceği, çocukluğuna ait bir duyguyu hissetti. Kar kokusuyla birlikte anıların hücumuna uğrarken, beyaz çimenlerin üzerinde ormana doğru yola koyuldu. Babasının ona beş ya da altı yaşındayken hikâyeler, gerçek hayattaki her şeyden daha canlı olan hikâyeler anlattığını hatırladı. Bu hikâyelerde büyük liderler, kırlardaki kulübeler, ormandaki izler, iyi Hintliler, kötü Hintliler, koparılan ağaç dalları, çimende yılan izleri, düşmanın geçtiği yolu gösteren kırık bir aşk merdiveni dalı, bazıları gerçek, bazıları ormandaki Hintlilerin aralarında anlaşmak için çıkardıkları orman kuşlarının sesleri vardı. İçlerindeki imgeler öyle somut, hikâyeler öyle ayrıntı doluydu ki... Bu çok ironik, diye düşündü, ama babasının ona çocukluğunun ilk yıllarında anlatmış olduğu hikâyeler, anılarının büyük kısmını oluşturuyordu. Elbette babasının onunla, bu hikâyeleri anlatmak dışında pek ilgilendiği söylenemezdi. Öncelikle babası çalışıyordu. Çalışıyor ve içine kapanıyordu. Çalışmak ve içine kapanmak... Bu hayatı özetleyebilecek cümle bir anda Gurney'i şaşkına çevirdi. Babasının davranışını olduğu kadar, kendi davranışını da tanımlıyordu. Önceleri düşünmekten bu kadar kaçtığı benzerlikler, şimdi büyük çatlaklar oluşmasına sebep oluyordu. Yalnızca yavaş yavaş babasına benzediğinden değil, aynı zamanda bunun uzun zaman önce başladığından da şüpheleniyordu. Çalışıyor ve içine kapanıyordu. Hayatının ne kadar küçük ve soğuk bir anlam taşıdığını gösteriyordu. Bir kişinin tüm hayatında yaptıklarının, bu kadar kısa bir cümleyle özetlenebilmesi ne kadar üzücüydü. Tüm enerjisini harcadığı şeyi böyle sınırlandırabiliyorsa, bugüne kadar nasıl bir koca olmuştu. Nasıl bir baba işini bu kadar ön plana almış... Hayır, bu kadarı yeterdi. Gurney ağaçlara doğru yürüdü ve şimdi yeni yağan karla kaplanmış, ayak izlerinin olduğunu hatırladığı yolu takip etti. İzlerin aniden bittiği, yeşil çalıların olduğu alana gelince ağaç kokusunu içine çekti ve derin sessizliği dinleyerek ilham gelmesini bekledi. Ancak gelmedi. Aksini beklediğinden, morali bozularak, cinayet gecesiyle ilgili bildiği gerçekleri yirminci kez gözden geçirdi. Katil mülke yoldan, yaya olarak mı girmişti. Yanında bir adet .38 Special, kırık Four Roses marka viski şişesi, bir bahçe sandalyesi ve Mellery'i yatağından çıkarmak için hayvan sesi çıkarabileceği bir mini kasetçalar mı taşıyordu. Tyvek iş tulumu, eldivenler ve kaz tüyünden yapılmış ve silah sesini azaltmak için kullanabileceği bir ceket mi giyiyordu. Ardından, ambarın arka tarafında, sigara içmek için oturdu mu. Ardından Mellery'nin avluya inmesini sağlayıp sonra onu vurup sonra da en az on dört kez kesti mi. Ardından sakin bir şekilde ağaçlara doğru yaklaşık yüz elli metre yürüyüp, fazladan getirdiği bir çift botu bir ağaç dalma asıp, hiç iz bırakmadan ortadan kayıp mı oldu. Gurney yüzünü buruşturdu. Hem nemli ve soğuk havanın kararıyor olmasından hem de olay hakkında 'bildiklerinin' bu kadar anlamsız olduğunu ilk kez fark ettiğinden... |
Yirmi Dokuzuncu Bölüm Geriye Doğru Kasım, Gurney'in en az sevdiği aydı çünkü kasım ışığın azaldığı, sonbaharla kış arasında sallanan kararsız bir aydı. Mevsimin bu yanı sis kaplı ve gözünün önündeki şeyleri görmediği bir alanda dolaşır gibi, Mellery vakasının etrafında dolaştığı hissini artırıyordu. O gün Peony'den eve döndüğünde, daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yapmaya, kafasındaki karışıklığı Madeleine ile paylaşmaya karar verdi. Madeleine üzerinde çay ve kızılcıktı kek kalıntılarının olduğu, ahşap masada oturmaktaydı. Gurney bir konuda senin tavsiyeni almak istiyorum, der demez, kelime seçiminden dolayı pişmanlık duydu. Madeleine tavsiye gibi kelimelerden pek hoşlanmazdı. Onu konuşmaya davet eder gibi, meraklı bir tavırla başını eğdi. Mellery Enstitüsü Filchers Brook Caddesi'yle, kasabanın üst kısmındaki tepedeki Thombush Yolu arasında kırk hektarlık bir alanda yer alıyor. Yaklaşık otuz hektarlık bir ağaçlı arazi var ve belki de beş hektarlık çim alanı ve çiçekle, bir otopark ve üç bina var - içinde ofis ve misafir odalarının da bulunduğu ana ders binası, Mellery'nin kendi evi ve aletlerin konduğu bir ambar. Madeleine mutfak duvarında asılı duran saate bakınca, Gurney hızla devam etti. Görevli memurlar Filchers Brook Caddesi'nden içeriye giren ve ambarın arkasına konmuş bir sandalyeye giden ayak izleri buldular. Sandalyeden sonra Mellery'nin öldürüldüğü noktaya, oradan da ağaçlık alanda yedi yüz metre mesafeye kadar devanı ediyor ve aniden bitiyorlar. Ayak izleri duruyor. Buraya kadar izlerin sahibi olan kişinin, buradan sonra hiç iz bırakmadan nasıl kaçtığına dair hiçbir delil yok. Bu bir şaka mı. Olay yerindeki ediyorum. |
gerçek bulgulardan söz Peki ya söz ettiğin diğer yol. Thornbush Yolu en son ayak izinden otuz metreden fazla uzaklıkta. |
Madeleine kısa süren bir sessizlikten sonra, Ayı geri döndü, dedi. Gurney ona anlamamış gibi bakarak, Ne. dedi. Madeleine pencereye doğru bakarak konuştu Ayı. Pencere ile cansız görünen, kırağı kaplanmış bahçelerinin arasında, kuşyemliğini tutan demir bir çoban desteği yerde duruyordu ve kuşyemliği ortadan ikiye ayrılmıştı. Gurney, konuyla ilgisi olmayan bu yoruma kızarak, Bununla daha sonra ilgileneceğim, dedi. Ayak izi sorunuyla ilgili bir yorumun var mı. Madeleine esnedi. Bence bu aptalca ve bunu yapan insan deli... Peki, bunu nasıl yaptı. Sayılarla ilgili numara gibi... |
Ne demek istiyorsun. Yani, nasıl yaptığı neyi değiştirir. Gurney'in merakı, kızgınlığının önüne geçmişti. Devam et. Nasıl olduğu önemli değil. Asıl sorun, neden ve cevabı çok açık. Açık olan cevap.... Sizin bir çuval beyinsiz olduğunuz. Bu cevap Gurney'e aynı anda iki şey hissettirdi - hedefin polis olduğu konusunda kendisiyle aynı fikirde olduğu için mutlu olmuş ama beyinsizler kelimesine yaptığı aşırı vurgudan hoşlanmamıştı. Omuz silkerek, Belki de geri geri yürümüştür, dedi. Belki de ayak izlerinin gittiğini sandığınız yer, aslında adamın geldiği noktadır ve geldiğini sandığınız nokta, gittiği noktadır. |
Bu Gurney'in düşünmüş ancak elemiş olduğu olasılıklar arasındaydı. İki sorun var. İlki, bu, yalnızca ayak izlerinin bir anda nasıl bittiği sorusu yerine, bir anda nasıl başladığı sorusunu sormamızı sağlar. İkincisi, ayak izleri çok düzgün duruyor. Birisinin yedi yüz elli metre boyunca, ağaçlıklı bir alanda bir kez bile tökezlemeden geri geri yürümesi çok zor. Ardından Madeleine'den gelen en ufak ilgi göstergesini desteklemek istediğini fark etti ve sıcak bir ses tonuyla ekledi Ama yine de bu oldukça ilginç bir düşünce - lütfen üzerinde düşünmeye devam et. |
Gece saat ikide, Gurney yatak odasının penceresinden, bir bulutun arkasına saklanmış ve belli belirsiz görünen aya bakarak hâlâ düşünüyordu - ve hâlâ Madeleine'in ayak izlerinin gittiğinin göründüğü yönle, aslında gittiği yönün iki ayrı sorun olduğuna dair fikri üzerinde kafa yoruyordu. Bu doğruydu fakat verilere bakarak nasıl böyle bir sonuca varılabilirdi. Bir kişi hiç yanlış bir adım atmadan, düz olmayan bir arazide geri geri yürümüş olsa bile, ki bunu kimse yapamazdı, bu varsayım ancak açıklanamaz şekilde sona eren ayak izleri sorununu, açıklanamaz şekilde başlayan ayak izleri sorununa dönüştürürdü. Yoksa gerçekten öyle mi. Farz edelim ki öyle... Ama bu olanaksız gibi görünüyor. Yine de, yalnızca bir dakika için öyle olduğunu varsayalım. Sherlock Holmes, İmkânsız olanı elerseniz, elimizde kalan ne kadar mümkün görünmese de doğrudur, derdi. Madeleine. Hımm. Uyandırdığım için üzgünüm. Önemli. |
Yanıt, derin bir iç çekme sesi olarak geldi. Uyanık mısın. Artık uyanığım. Dinle. Katilin mülke ana yoldan değil de arka yoldan girdiğini varsayalım. Cinayetten saatler önce, tam kar yağmaya başladığında geldiğini varsayalım. Elindeki bahçe sandalyesi ve diğer eşyalarla arka yoldan ağaçlık alana doğru yürüdüğünü ve Tyvek tulumunu ve lateks eldivenlerini giydiğini ve beklediğini düşünelim. Ormanda mı. Çamların arasında, bizim ayak izlerinin bittiğini düşündüğümüz yerde. Burada oturur ve karın durmasını, gece yarısının hemen sonrasına kadar bekler. Ardından kalkar, sandalyesini, viski şişesini, silahını ve içinde hayvan çığlıklarının sesinin kayıtlı olduğu mini kasetçalarını alıp eve kadar yedi yüz elli metre boyunca yürür. Yolda, Mellery'nin havyan seslerini duyacak kadar uyanık olduğundan emin olmak için telefon açar... Bir saniye bekle. Bana ormanda geri geri yürüyemeyeceğini söylemiştin. Yürümedi. Yürümesine gerek kalmadı. Görünen ayak izlerini gerçekte olandan ayırt etmekte haklıydın - ama bir ayrım daha yapmamız gerekiyor. Ayakkabının tabanını, ayakkabıdan ayırdığını düşün. Nasıl. Katilin yapması gereken tek şey bir çift botun tabanını çıkarıp, diğer çifte ters duracak şekilde yapıştırmak. Sonra ileriye doğru kolayca yürüyebilir ve geldiği yöne doğru gidiyormuş gibi görünen tertemiz ayak izleri bırakabilir. Peki, bahçe sandalyesi. Onu avluya götürür. Belki de bir tür susturucu olarak kullandığı parkasını silahın ağzına sararken, eşyalarını bunun üzerine koymuştur. |
Sandalyenin izleri kendi ayak izleriyle kolayca kapatılabilir, bu yüzden daha sonra bunu kimse görmeyecekti. Ardından Mellery'nin arka kapıya gelmesini sağlamak için hayvan çığlıklarının olduğu kaydı çalar. Bunun nasıl yapıldığıyla ilgili farklı seçenekler olabilir ama asıl olay, Mellery'i avluya vurabileceği mesafeye getirip, ateş eder. Mellery yere düşünce, katil kırık şişeyi alır ve adamı defalarca keser ve şişeyi gelmiş olduğu yöne doğru fırlatır ve tabii ki şişe orayı terk ettiğini gösteren ayak izlerinin yanına düşer. Neden öylece cesedin yanında bırakmadı - ya da yanında götürmedi. Götürmedi çünkü bizim bulmamızı istedi. Viski şişesi oyunun, bunların tümü her neyse, onun bir parçası. Benim tahminime göre, bu ayak izi aldatmacasının üzerine, bitmiş bir pastanın üzerini süslercesine, şişeyi görünüşte olay yerini terk eden ayak izlerinin yanına fırlattı. Bu fark etmesi oldukça zor bir ayrıntı. |
İzlerin sonu gibi görünen yerde bir çift bot bırakması gibi -ama tabii ki onları daha içeriye girmeden orada bıraktı. Yani izleri yapan botlar onlar değiller miydi. Değillerdi, ama bunu zaten biliyorduk. BCI laboratuarından bir uzman, botların birisinin tabanında, kardaki izlerle uyuşmayan küçük bir farklılık tespit etti. Başta hiçbir şey ifade etmemişti. Ama bu tersine döndürülmüş haline mükemmel bir şekilde uyum sağlıyor. Madeleine birkaç saniye hiçbir şey söylemedi ancak Gurney, senaryonun zayıf noktalarını yakalamak için düşündüğünü, değerlendirdiğini ve test ettiğini hissedebiliyordu. Peki ya, şişeyi fırlattıktan sonra. Sonra avludan ambarın arkasına geçiyor, bahçe sandalyesini buraya koyuyor ve cinayetten önce orada oturmuş izlenimi vermek için bir avuç dolusu sigara izmaritini yere atıyor. Tyvek tulumunu ve lateks eldivenlerini çıkarıyor ve parkasını giyip, lanet olası ters ayak izlerini bırakarak avludan, Filchers Brook Caddesi'ne çıkıyor. Kasaba halkı burayı kürekle temizlediği için iz kalmıyor ve Thornbuslı Yolu'ndaki arabasına doğru yürüyor ya da kasabaya ya da her nereye ise... Peony polisi yoldan yukarı doğru çıkan birisini görmüş mü. Görünüşe bakılırsa hayır ama kolayca ormana girmiş, ya da... Duraksayıp diğer olasılıkları düşündü. Ya da... Bu pek muhtemel görünmüyor ama dağda, BCI'ın kontrol ettiği bir pansiyon olduğunu söylediler. Kurbanının kafasını neredeyse kopardıktan sonra böyle bir yere gitmesi garip olur ama bizim manyak katilimiz sıcak, küçük bir pansiyona doğru yol almış olabilir. Karanlıkta yan yana, uzunca bir süre sessiz kalarak uzandılar ve Gurney, el yapımı kayığını yeni bitirmiş ve olası sızıntılara karşı, her yerini dikkatle inceleyen bir adam gibi, hikâyedeki olay dizisini baştan sona ve sondan başa birkaç kez daha düşündü. Kusursuz düşman, dedi Madeleine. Ne. Kusursuz düşman. Ne demek. Sen bilmeceleri seviyorsun. O da öyle. Cennette görebileceğimiz bir evlilik. Ya da cehennemde. Her neyse. O notlarda bir sorun var. Nelerde... sorun var. Madeleine bazen çağrışımlarla birlikte öyle uzaklara gidiyordu ki, Gurney geride kalıyordu. |
Bana gösterdiğin notlar, katilin Mellery'e gönderdikleri - ilk ikisi ve ardından şiirler. Her birisinin içinde tam olarak ne yazdığını hatırlamaya çalışıyordum. Ve. İyi bir hafızam olmasına rağmen, zorlandım. Sonra bunun sebebini anladım. İçlerinde gerçek hiçbir şey yok. Ne demek istiyorsun. Özel hiçbir şey yok. Mellery'nin aslında ne yaptığı ya da kime zarar verdiğiyle ilgili hiçbir şey yok. Neden bu kadar belirsiz. İsim, tarih, adres ya da somut hiçbir şeye yapılan bir gönderme yok. Garip, değil mi. Altı yüz elli sekiz ve on dokuz sayıları oldukça özel. Ama Mellery için, o an onları düşünmüş olmaları dışında hiçbir anlam ifade etmiyorlardı. Bu bir numara olmalı. |
Eğer öyleyse, nasıl olduğunu anlamıyorum. Ah, ama anlayacaksın. Noktaları birleştirme konusunda çok iyisin. Esnedi. Senden daha iyisi yok. Sesinde alaycılıktan eser yoktu. Onun övgü dolu sözleriyle kısa bir süre rahatladığını hissederek, karanlıkta, onun yanında öylece uzandı. Ardından katilin notlarını düşünmeye, Madeleine'in söylediklerinin ışığında kullanılan dili gözden geçirmeye başladı. Mellery'nin korkudan altına etmesini sağlayacak kadar özel göndermeler vardı, dedi. Kadın uykulu bir şekilde iç çekti ve Ya da bunu sağlayacak kadar genel göndermeler. Bu ne demek. Bilmiyorum. Belki de özel bir şeyden bahsedebileceği özel bir olay hiç olmamıştı. |
Fakat Mellery hiçbir şey yapmadıysa, niçin öldürüldü. Boğazıyla, pek de önemsememiş gibi bir ses çıkardı. Bilmiyorum. Tek bildiğim, o notlarda bir sorun olduğu. Hadi uyu şimdi. |
Otuzuncu Bölüm Büyük Köşk Haftalardır belki de aylardır olduğundan daha iyi bir hisle, şafak sökerken uyandı. Botların gizemiyle ilgili getirdiği ilk açıklamanın ilk düşen domino taşı olduğunu söylemek biraz abartılı olabilir ancak arabasıyla doğan güneşe doğru, Peony'deki Filchers Brook Caddesi'ndeki pansiyona giderken böyle hissediyordu. Kline'ın ofisine götürmeden ya da BCI'ın bilgisi olmadan birkaç beyinsizle görüşmesinin kuralları esnetmek olduğunu düşünüyordu. Ama her ne haltsa - birisi sonradan bileğini bükmek isterse bununla başa çıkabilirdi. Dahası, her şey böyle olması gerekiyormuş gibi hissediyordu. Adamların olayı ele alma şeklinde... Filchers Brook Bölgesi'nde henüz bir kilometre bile gitmeden telefonu çaldı. Arayan Ellen Rackoff'tu. Bölge Sorumlusu Kline'ın bilmeni istediği bazı haberler var. Komiser Muavini Wigg'in, katille Mellery arasında geçmiş telefon görüşmesinin bir incelemesini yaptığını bildirmemi istedi. Telefon konuşmasından haberdarsınız değil mi. Adamın gizlemeye çalıştığı sesini ve Mellery'nin on dokuz sayısını düşünüp, daha sonra bu sayıyı posta kutusunda, katilden gelen bir mektupta bulduğunu hatırlayarak, Evet, dedi. Wigg'in raporu, arka plandaki trafik sesinin daha önceden kaydedilmiş olduğunu gösteriyor. Anlamadım. Wigg'in getirdiği sonuçlara göre, kayıttaki ses iki katmandan oluşuyor. İlk katmanda arayanın sesi ve bir motor sesi var ve Wigg bu sesin kesinlikle bir otomobilin motorunun sesi olduğunu söylüyor. Yani bunlar arama esnasında gerçekten var olan sesler. Ama arka plandaki, trafiğe ait sesler, ikinci katmanda. Yani arama süresince bir kasetçalardan çalınmış. Orada mısınız, Dedektif. Evet, evet, ben sadece... bunu anlamaya çalışıyordum. Yeniden anlatmamı ister misiniz. |
Hayır, sizi duydum. Bu... çok ilginç. Bölge Sorumlusu Kline böyle düşüneceğinizi söylemişti. Bunun ne anlama geldiğini çözebilirseniz, kendisini aramanızı istedi. Tabii yaparım. Tabela, kibar bir oval levha üzerine yazılmış, güzel bir yazıdan oluşuyordu. Tabelanın biraz ilerisinde sıra sıra defne ağaçlarını çevreleyerek dönen parmaklıklar vardı. Parmaklıkların arasından dar bir araba yolu geçiyordu. Çiçekler aylar önce dökülmüş olmasına rağmen, Gurney'in beyni ona oyun oynuyor, girişten içeri doğru ilerledikçe burnuna çiçek kokuları geliyordu. Bu, aklına Macbeth'in malikânesi hakkında o gece orada öldürülecek olan Kral Duncan'ın yorumunu getirdi Bu kalede güzel bir koltuk var... Parmaklıkların arasında, bir Zen bahçesi kadar titiz bir şekilde eğimlenmiş, çakıllardan oluşan bir otopark vardı. Aynı çakıl taşlarının oluşturduğu bir yol otoparktan, üzerinde hiçbir lekenin olmadığı, sedirden yapılmış çıkıntı şeklindeki kapıya doğru gidiyordu. Kapıda, zil yerine antik bir çan vardı. Gurney kapıya uzanınca, kapı açıldı ve uyanık bakışlı bir adam, sorgulayan gözlerle kapıda belirdi. Adamın üzerindeki, limon rengi polo yaka gömleğinden, pembe derisine ve orta yaşlı görünümü için fazla sarı duran saçlarına kadar her şey yeni temizlenmiş gibi duruyordu. Pizza siparişi yirmi dakikalık bir gecikmeden sonra eline ulaşmış bir adamın sabırsızlığı ve heyecanıyla, Ahh. dedi. Bay Plumstone. Ufak tefek adam Hayır, ben Bay Plumstone değilim, dedi. Ben Bruce Wellstone. İsimlerimiz arasındaki uyum tamamen tesadüf. Gurney şaşkınlıkla, Anlıyorum, dedi. |
Ve siz, sanırım, polissiniz. Özel Dedektif Gurney, bölge sorumlusunun ofisinden. Buraya geleceğimi size kim söyledi. Telefondaki polis. İsimleri asla hafızamda tutamam. Fakat neden kapıda duruyoruz. İçeri girin. Gurney onu kısa bir koridordan takip etti ve Viktorya tarzıyla döşenmiş bir oturma odasına girdiler. Telefondaki polisin kim olduğunu merak ettiğinden, gözlerinde sorgular bakışlar vardı. Wellstone, Gurney'in yüzündeki ifadeyi yanlış anlayarak, Üzgünüm, dedi. Böyle yakalardaki prosedürleri pek bilmiyorum. Doğrudan Büyük Köşk'e mi gitmek istersiniz. Pardon. Büyük Köşk. Ne Büyük Köşkü Olay yeri. Ne olayı. Size bir şey anlatmadılar mı. Ne hakkında. Niçin burada olduğunuz hakkında. Bay Wellstone, kaba olmak istemem fakat belki de en başından bana neler olduğunu ve neden bahsettiğinizi anlatmalısınız. Bu inanılmaz. Ben her şeyi telefonda komisere anlattım. Hatta dediklerimi anlamıyormuş gibi davrandığı için iki kez anlattırıl. Kızgınlığınızı anlıyorum, bayım, ama ona anlattığınızı belki de bana bir kez daha anlatabilirsiniz. Şarap kırmızısı terliklerimin çalındığını anlattım. Benim için ne anlama geldikleri hakkında bir fikriniz var mı. |
Şarap rengi terlikleriniz mi. Tanrım, sana hiçbir şey anlatmadan seni buraya gönderdiler, değil mi. Wellstone bir tür krizi önlemeye çalışır gibi derin derin nefes alıp vermeye başladı. Ardından gözlerini kapattı. Gözlerini yeniden açtıktan sonra, polisin beceriksizliğini kabullenmiş gibi, bir ortaokul öğretmeni edasıyla Gurney'e anlatmaya başladı. Oldukça pahalı olan şarap kırmızısı terliklerini,- Büyük Köşk'ten çalındılar. Elimde hiçbir delil olmamasına rağmen, bunu oraya son gelen misafirin yaptığına eminim. Büyük Köşk buranın bir parçası mı. Elbette öyle. Tüm binaları oluşturan alanın ismi 'Defneler' ve sebebi açıkça belli. İçeride üç bina var - birincisi şu an içinde bulunduğumuz ana bina ve bunun yanında iki köşk Büyük Köşk ve Balansı Köşkü. Büyük Köşk'ün dekoru şu ana kadar yapılmış en iyi film olan Oz Büyücüsü filminden alındı. Gözlerindeki ifadeden, Gurney'in ona katılmadığı anlaşılıyordu. Dekorun merkezinde Dorothy'nin sihirli terliklerinin özel üretilmiş bir örneği vardı. Ama bu sabah terliklerin yerinde olmadıklarını fark ettim. Ve bunu bildirdiğiniz yer... Görüldüğü gibi polise bildirdim ve böylece siz geldiniz. Peony Polis Departmanı'nı mı aradınız. Eh, herhalde Chicago Polis Departmanı'nı aramadım. Bay Wellstone, burada iki ayrı sorunumuz var. Peony Polisi size hırsızlık olayıyla ilgili olarak geri döneceklerdir. Ama benim burada bulunma sebebim bu değil. Ben başka bir olaydan dolayı buradayım ve size birkaç soru sormam gerekiyor. Birkaç gün önce bir eyalet polisi dedektifine - ismi Bay Plumstone olan birisi tarafından diye tahmin ediyorum - üç gece önce buraya kuş gözlemcisi olan iki misafirin bir adam ve annesinin geldiği söylenmiş. İşte bu o. Hangi o. Şarap kırmızısı terliklerimi çalan adam. Kuş gözlemcisi sizin terliklerinizi mi çaldı. Kuş gözlemcisi, hırsız, yankesici küçük piç evet, o. Peki, sizinle görüşmeye gelen eyalet polisi dedektifine bundan bahsetmemiş olmanızın sebebi.... Bundan bahsetmemiş olmamın sebebi o sırada fark etmemiş olmamdı. Size, terliklerin çalındığını bu sabah fark ettiğimi söyledim. Öyleyse evin içine adanı ve annesi çıkış yaptıktan sonra girmediniz. 'Çıkış yapmak' çok resmi bir ifade olur. Gün içerisinde herhangi bir saatte çıkıp gitmişler. Parayı önceden ödedikleri için, 'çıkış işlemi' prosedürlerinin gerçekleştirilmesine gerek kalmamıştı. Burası medeni ve resmiyetten uzak bir yer olsun diye uğraşıyoruz ve tabii ki bu bizim duyduğumuz güvenin karşılığında bir ihanet olduğundan daha üzücü oluyor. Wellstone bundan bahsederken, konuşmasına devam edemeyecekmiş gibi susuverdi. Bu kadar süre beklemeniz normal..,. Bir odayı yeniden hazırlamadan önce beklemek mi. Yılın bu zamanında normal. Kasım bizim en boş geçen ayımızdır. Büyük Köşk'e bir sonraki rezervasyon Noel için. BCI'dan gelen adam köşkün içine bakmadı mı. BCI'dan gelen mi. İki gün önce buraya gelen dedektif, Kriminal Kimlik Belirleme Bürosu'ndandı. |
Ah, tamam ama, o Bay Plumstone'la konuştu, benimle değil. Bay Plumstone kim. Bu manyak iyi bir soru. Bu, benim de kendime sorduğum soru. Öfkeyle başını salladı. Üzgünüm, konuyla alakasız duygusal sorunlarla polisin işini bölmemeliyim. Paul Plumstone benim iş ortağım. Defneler'in ortaklarıyız. En azından artık ortağız. Gurney Anlıyorum, dedi. Soruma dönersek BCI'dan gelen kişi köşkün içini inceledi mi. Neden incelesin ki. Yani görünüşe bakılırsa, dağın yukarısındaki enstitüde olan berbat olay için gelmişti ve etrafta şüpheli kimse görülüp görülmediğini bilmek istedi. Paul - Bay Plumstone - görülmediğini söyledi ve bunun üzerine dedektif ayrıldı. Misafirleriniz hakkında özel bir bilgi vermenizi istemedi mi. |
Kuş gözlemcileri mi. Hayır, elbette hayır... Elbette hayır mı. |
' Anne yarı yatalaktı ve oğlu hırsızlık yapmış olsa da kavgacı ve saldırgan bir tipe hiç benzemiyordu. Sizce nasıl birisine benziyordu. Narin birisine benziyordu. Kesinlikle narin birisiydi. Utangaç... Sizce eşcinsel gibi görünüyor muydu. Wellstone düşünceli bir şekilde durdu. İlginç bir soru. Normalde öyle olup olmadığı hemen anlarım ama bunu anlayamadım. Bana eşcinsel izlenimi vermek istediğini düşünüyorum. Ama bu çok mantıklı gelmiyor, değil mi. Eğer yansıttığı karakter baştan aşağı düzmece değilse, diye düşündü Gurney. Hassas ve utangaçtan başka, onun için ne söyleyebilirsiniz. Hırsız. Fiziksel görünüşü kastettim. Wellstone kaşlarını çattı. Bıyıklı... Hafif renkli camı olan gözlüklerden takıyordu. Renkli. Güneş gözlükleri gibi... Gözlerini göremeyeceğiniz kadar karanlık - birisinin gözlerini göremeden konuşmaktan nefret ederim, siz de, öyle değil mi. - ama iç mekânda kullanılabilecek kadar açık renk. Başka bir şey. Başının iki yanından sarkan, Perulu tarzı yün bir bere, atkı ve kocaman bir mont… Onun narin birisi olduğu izlenimini nasıl edindiniz. |
Wellstone afalladı ve kaşlarını çattı. Sesi. Tavrı. Bilirsiniz, emin olamıyorum. Gerçekte gördüğüm - asıl gördüğüm - kaim bir mont, şapka, güneş gözlükleri ve bir bıyıktı. Bir anda gözlerini kocaman açtı. Bunları tanınmamak için giydiğini mi düşünüyorsunuz . Güneş gözlükleri ve bıyık... Gurney için bu sıradan ve komik bir gizlenme yöntemiydi. Ama adamın tavrındaki incelik bile gizlenme düşüncesine uyum sağlıyordu. Yoksa bunları kafasında mı kuruyordu. Cevap ne olursa olsun, eğer kendisini gizlediyse, bunu başarmıştı çünkü işe yarar bir şekilde tarif edilmesini engelliyordu. Onun hakkında başka bir şey hatırlıyor musunuz. Herhangi bir şey. Bizim küçük, tüylü dostlarımıza takıntısı vardı. Bir çift kocaman dürbünü vardı - filmlerde komandonun elinde gördüğümüz gece görüşü olan dürbünlere benziyordu. Annesini evde bırakıp tüm geceyi ormanda şakrakkuşu kırmızı göğüslü şakrakkuşu - arayarak geçirdi. |
Bunu size kendisi mi söyledi. Ah, evet. Bu İlginç. Neden. Catskills'da kış mevsiminde kırmızı göğüslü şakrakkuşu bulunmaz. Ama hatta dedi ki... Yalancı piç. Hatta ne dedi. Ayrılmadan önceki sabah ana binaya gelip, lanet şakrakkuşlarını görünce sevinçten çıldırdığını söyledi. Sürekli dört tane şakrakkuşu gördüğünü söyleyip durdu. Sanki ben ona inanmayacakmışım gibi dört tane şakrakkuşu diye tekrarlayıp durdu. Gurney kendi kendisine konuşur gibi, Belki de hatırlayacağınızdan emin olmak istedi, dedi. |
Ama bana bu kuşları görmüş olamayacağını, çünkü burada olmadıklarını söylüyorsunuz. Olmamış bir şeyi hatırlamamı neden istesin ki. İyi soru, bayım. Şimdi köşke hızlıca bir göz atabilir miyim. Wellstone'la birlikte oturma odasından çıktılar ve diğer oda gibi Viktorya tarzında dekore edilmiş ve içinde defne ağacından süslü mobilyaların ve aynaların olduğu odadan geçip, bir kapıdan patika yola çıktılar. Burada, Oz Büyücüsü'nü düşününce akla gelen sarı tuğladan yapılmış yollar yerine, lekesiz, krem rengi kaldırımlar vardı. Patika, mevsime rağmen parlak yeşil sarmaşıklarla kaplı, masalsı bir köşkte son buluyordu. Wellstone kapının kilidini açtı, kapıyı itekledi ve kenarda durdu. Gurney içeriye girmek yerine, kapının eşiğinden içeriye baktı. Karşı oda kısmen bir oturma odası, kısmen film uğruna yaratılmış bir tapmaktı - içeride bir sürü poster, bir cadı tahtası, sihirli asa, Korkak Aslan ve Teneke Adam heykelleri ve içi doldurulmuş bir Toto kopyası vardı. İçeri girmek ve terliklerin alındığı olay yerini görmek ister misiniz. Gurney patikaya doğru gerileyerek, Girmemeyi tercih ederim, dedi. Eğer misafirler gittikten sonra içeri yalnızca siz girdiyseniz, içeriye bir delil toplama ekibiyle birlikte girmek istiyorum. Ama siz buraya - Bir dakika, buraya 'başka bir olay' için geldiniz - böyle söylememiş miydiniz. Evet, bayım, bu doğru. Ne tür bir 'delil toplama' sürecinden söz ediyorsunuz. Yani, ne... ah, hayır, tabii ki benim yankesici kuş gözlemcimin Katil Jack olduğunu düşünüyor olamazsınız. Dürüst olmak gerekirse, bayım, böyle düşünmek için bir sebebim yok. Ama her olasılığı düşünmek zorundayım ve köşkün dikkatlice incelenmesi uygun olacaktır. Hayır, aman aman... Öyle demek istemedim. Ama eğer ortada bir suç yoksa, başka bir suç var. Ben polisin işine karışmak istemem - bu çok garip olurdu. Ayrıca her işte bir hayır vardır. Bunun tepede işlenen korkunç cinayetle ilgisi olmasa bile, benim kayıp terliklerimle ilgili bir ipucu bulabilirsiniz. Gurney kibarca gülümseyerek, Olasılıklar her zaman vardır, dedi. Yarın buraya herhangi bir saatte delil toplama ekibi gelebilir. Bu arada kapıyı kilitli tutun. Şimdi size bir kez daha sormak istiyorum - çünkü bu çok önemli - son iki gün boyunca köşke sizden başka, ortağınız da dahil kimsenin girmediğine emin misiniz. Büyük Köşk benim özel kreasyonum ve benim özel sorumluluğum altında. Bay Plumstone, berbat dekoru da dahil olmak üzere, Balarısı Köşkü'nden sorumlu. Pardon. |
Balarısı Köşkü'nün teması, ölümcül derecede sıkıcı bir konu olan arı beslemenin tarihi. Daha fazla anlatmama gerek var mı. Son bir soru, bayım. Kuş gözlemcisinin adı ve adresi misafir kayıt üstenizde var mı. Bana verdiği isim ve adres var. Hırsızlık olayını düşününce, bunun güvenilirliğinden şüpheliyim. Yine de kayıt bilgilerine bakıp, not alsam iyi olur. Kayıtlara bakmaya gerek yok. Öyle net ve öyle büyük bir hüzünle hatırlıyorum ki. Bay ve Bayan - bir gencin kendisini ve annesini tanıtması için garip bir hitap şekli, değil mi. Bay ve Bayan Seylla. Adres Connecticut eyaletinde bulunan Wycherly'deki bir posta kutusuna aitti. Size posta kutusunun numarasını bile verebilirim. |
Otuz Birinci Bölüm Bronx'tan Gelen Telefon Gurney çakıllarla kaplı otopark alanında oturuyordu. BCI'ı arayıp, Defneler'e acilen delil toplama ekibi gönderilmesini istedikten sonra, telefonunu cebine tam koyuyordu ki telefon çaldı. Arayan yine Ellen Rackoff'du. Ona Seylla çifti ve Kline hakkındaki garip hırsızlık olayından bahsetti ve sonra neden aradığını sordu. Kadın, ona bir telefon numarası verdi. Bu Bronx 'tan bir cinayet dedektifi ve çalıştığı vaka üzerinde sizinle konuşmak istiyor. Benimle konuşmak mı istiyor. Gazetede okuduğu Mellery vakası üzerinde çalışan birisiyle konuşmak istiyor. Peony polisini aramış, onlar onu BCI'a yönlendirmiş, onlar da Başkomiser Rodriguez'e, o da bölge sorumlusuna ve o da size... İsmi Dedektif Clamm. Randy Clamm. Bu bir şaka mı. Bilemiyorum. Kendi vakasıyla ilgili ne kadar bilgi paylaştı. Hiç. Polislerin nasıl olduklarını bilirsiniz. Daha çok bizim vakamızla ilgili bilgiler istedi. Gurney numarayı aradı. Telefon ilk çalışta açıldı. Clamm. Dave Gurney, size aramanız dönüyorum. Ben bölge vekili... |
için geri Evet efendim, biliyorum. Hemen cevaplamamı hoş görün. Hattın diğer ucundaki canlı ses Sanırım Mellery cinayeti üzerinde çalışıyorsunuz, diye devam etti. Doğru. Kurbanın boğazı birçok kez kesilmiş mi. |
Doğru. Sizi aramamın sebebi, burada da buna benzer bir cinayetin olması ve herhangi bir bağlantı olup olmadığını anlamak istedik. Benzer derken, kastettiğiniz... Boğazda birden fazla kesik. Bronx'taki kesilme olayları istatistiklerinden hatırladığım kadarıyla bir yılda binlerce vaka rapor ediliyor. Oralara daha yakın bir yerlerde bağlantı aradınız mı. Bakıyoruz. Ama şimdiye kadar vücudun aynı yerinin bir düzineden fazla sayıda kesildiği tek vaka sizinki. Sizin için ne yapabilirim. Ne yapmak istediğinize bağlı. Buraya bir günlüğüne gelip, olay yerini incelemenizin ve dul kalan kadınla görüşmenizin, sorular sormanızın, size tanıdık gelecek bir şeyler olup olmadığını görmenizin bir yararı dokunur diye düşünmüştüm. Bu çok zor iş gibi görünüyordu -NYPT'de iken yıllarını harcayarak geçirdiği alakasız ayrıntılardan daha da alakasız görünüyordu. Ama ne kadar saçma olursa olsun, bir olasılığı göz ardı etmek, Dave Gurney için yasal bir imkânsızlıktı. Ertesi sabah Bronx'ta Dedektif Clamm'le buluşmak üzere sözleşti. |
Üçüncü Kısım Otuz İkinci Bölüm Temizlikçi Geliyor Yatakta, onun yanında yatmakta olan kadın Benim Ördek Dickie'm nerede. diye sordu. Mutlu uyku vakti gelmiş ve canavarları öldürmek için plan yapıyor. Şiir mi yazıyorsun. Evet anne. Sesli oku. Daha bitmedi. Daha önce söylediğini unutmuş gibi, Sesli oku, diye tekrarladı. Ekranı biraz eğerek, Çok iyi olmadı. Eksik bir şeyler var. Peruğundaki buklelerle farkında olmadan oynayarak, ezberden konuşuyormuş gibi, Öyle güzel sesin var ki, dedi. Adam bir saniye gözlerini kapattı. Ardından, dudaklarını hafifçe, birazdan flüt çalmaya başlayacakmış gibi, ıslattı. Konuşmaya başladığında, sesi inişli çıkışlı, yarı fısıltı şeklindeydi. |
Bunların bazıları en sevdiklerim Bir merminin yarattığı sihirli değişim, Hiç kalmayana dek Yere akan kan, Göze göz, dişe diş, Ve her şeyin sonunda, onlar adına gerçeğe gidiş, O sarhoşun silahıyla gerçekleştirdiğim muhteşem hamle Karşılaştırılamaz, temizlikle. yapılacak hiçbir İçini çekip ekrana baktı ve burnunu kırıştırdı. Ölçü doğru olmamış. Kadın anlayamadığını gösterir gibi sakin bir şekilde başını salladı ve mahcup, küçük bir kız havasıyla sordu Benim Ördek Dickie'm ne yapacak. Yapılacak temizlik derken ne demek istediğini ayrıntılarıyla anlatmak istiyordu. Tüm canavarların ölümü. Öyle renkli, öyle heyecan verici, öyle... tatmin ediciydi ki. Ama annesinin kavrama konusundaki sınırlarını biliyor, aynı zamanda kendisinin gerçekçi yanıyla da gurur duyuyordu. Onun sorularına belirli cevaplar vermek zorunda olmadığını, sorduğu soruları sorar sormaz unuttuğunu, kendi sözlerinin annesi için yalnızca sevdiği ve huzur dolu seslerden ibaret olduğunu biliyordu. Herhangi bir şey söylese de olurdu - ona kadar sayabilir ya da bir çocuk şarkısı söyleyebilirdi. Hissederek ve ahenkli bir sesle söylediği sürece, ne söylediğinin bir önemi yoktu. Her zaman ses tonunu alçaltıp yükseltmek için çok uğraşıyordu. Onu mutlu etmekten keyif alıyordu. Otuz Üçüncü Bölüm Berbat Bir Gece Gurney arada sırada üzücü, acı dolu rüyalar görüyordu. Rüyalarında, söze dökemeyeceği kadar açık bir şekilde gördüğü şey, kaybettikleri yüzünden üzüldüğü ve kaybettiği en büyük şeyin aşk olduğuydu. |
Rüyanın, kısa bir hikâyeden biraz daha uzun süren son versiyonunda, babası kırk yıl önce olduğu gibi iş için giydiği kıyafetleri giymişti ve tıpkı o zamanki gibi görünüyordu. Üzerindeki sıradan bej rengi ceket ve gri pantolonlar, büyük ellerinin arka kısımlarında ve geniş alnındaki soluk lekeler, başka bir yerde olmuş bir olayı düşünüyormuş gibi görünen alaycı bakışlar, başka yerde değil de bulunduğu yerde olduğu, gitmekte olduğu yolda gittiği için hissettiği anlaşılması güç rahatsızlık, az konuşmasına rağmen sessizliğiyle garip bir şekilde vermeyi başardığı tatmin olmadığı mesajı - geçmişe gömülü bu resim, bir dakikadan fazla sürmeyen bir sahnede yeniden canlanıyordu. Bu sahnede Gurney küçük bir çocuk olarak yer alıyordu. Uzaktaki figüre yalvarırcasına bakıyor ve ona gitmemesi için yalvarıyordu. Rüyanın yoğunluğuyla gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bunun babasının sağlığında hiç olmamış olduğundan emindi çünkü babasıyla arasında duygu yüklü bir olayın bir kez bile geçmediğini hatırlıyordu. Ardından kalbi çarparak, gözyaşları içinde uyanıyordu. Madeleine'i uyandırmak, ona rüyayı anlatmak, gözyaşlarını göstermek istiyordu. Ama onun bununla hiçbir ilgisi yoktu. Babasını neredeyse hiç tanımıyordu. Her şeyden önce, bu yalnızca bir rüyaydı. Sonuçta herhangi bir anlamı yoktu. Bunun yerine, kendi kendine günlerden ne olduğunu sordu. Perşembeydi. Bu düşünceyle birlikte, zihnindekilerden kaçıp, gecenin rahatsızlığını bir kenara süpürmek için, kafasındakileri atıp onların yerini gün içinde yapması gerekenlerin gerçekliğiyle doldurdu. Perşembe. Perşembe gününün büyük bir kısmı, doğduğu yere yakın olan Bronx'ta geçecekti. |
Otuz Dördüncü Bölüm Karanlık Bir Gün Üç saat süren yolculuk boyunca çirkinliğe doğru yol almış ve ara ara sileceklerini çalıştırmasını gerektiren yağmur bu duyguyu kuvvetlendirmişti. Gurney stresli ve huzursuzdu. Bu kısmen hava yüzündendi ama Gurney, rüyasının da kendisini savunmasız ve hassas bir hale getirdiğini düşünüyordu. Bronx'tan nefret ediyordu. Eğri büğrü kaldırımlarından, çalıntı arabaların yanmış enkazlarına kadar, Bronx'la ilgili olan her şeyden nefret ediyordu. Las Vegas'a dört gün, üç gecelik kaçışlara müşteri çekmeye çalışan, cafcaflı reklam panolarından nefret ediyordu. Havadaki kokudan nefret ediyordu - egzoz dumanları, küf, zift, ölü balık, metal bir şeylerin ne olduğu belli olmayan kokuları... Gördüklerinden de çok, Bronx'a gittiği zamanlardaki çocukluk anılarından nefret ediyordu - Eastchester Körfezi'ndeki çamur tabakasında, tarih öncesinden kalma, iğrenç at nalları. Tıkanmış ekspres yolda bir buçuk saat süründükten sonra, birkaç bölge geçerek rahatlamış ve buluşma yerine yaklaşmayı başarmıştı. Buluşma yeri Kutsal Azizler Kilisesi'nin otopark alanıydı. Alan zincirle çevrelenmişti ve bir tabelada, otopark alanının yalnızca kilise çalışanlarına ayrıldığı yazıyordu. Bir Chevy (Chevrolet) sedan dışında alan boştu ve arabanın yanında, asker tıraşlı ve saçları jöleli, genç bir adam telefonla konuşuyordu. Gurney arabasını Chevy'nin yanına park ederken, adam telefon konuşmasını bitirdi ve telefonunu belinde asılı kılıfa koydu. O sabah yol boyunca serpiştirmiş olan yağmur sonrası havadaki pus, iyi görecek kadar azalmıştı ama Gurney arabadan iner inmez, puslu hava yüzüne, kesercesine çarptı. Belki genç adam da bunu hissediyordu belki yüzündeki gergin ve rahatsız ifadenin sebebi buydu. Dedektif Gurney. Gurney elini uzatarak, Dave, dedi. Randy Clamm. Geldiğiniz için teşekkür ederim. Umarım zamanınızdan çalmıyorumdur. Olayın temelini anlamaya çalışıyoruz ve bu çılgın cinayet vakası, sizin üzerinde çalıştığınız vakaya benziyor. Belki de bağlantısızdır - yani, aynı adamın yetenekli ve tanınmış bir guruyu ve Bronx'taki işsiz bir gece bekçisini öldürmesi mantıklı değil. Ama - boğazdaki o kesikler, bunun üzerinde durmadan geçemedim. Bazı şeyler hissedersiniz ve sonra düşünürsünüz Tanrım, ya bu ihtimali es geçersem ve adam aynı kişiyse... demek istediğimi anlıyor musunuz. Gurney bu adamın nefes almadan, aynı tempoda konuşabilmesinin kaynağının, kafein mi, kokain mi, işin kendisi üzerinde yarattığı baskı mı yoksa doğuştan gelen bir özellik mi olduğunu merak etti. Yani demek istediğim, boğazın birçok kez kesilmesi sık görülen bir olay değil. İki vaka arasında bulabileceğimiz başka benzerlikler olabilir. Bunları birbirimize raporlar göndererek halledebilirdik ama ben buraya gelip olay yerine bir bakmanızın ve kurbanın karısıyla konuşmanızın, oradayken aklınıza gelmeyecek bir şeyler getirebileceğini düşündüm. Umudum bu yöndeydi. Yani demek istediğim, bu işin içinde bir iş olabilir. Umarım zamanınızı boşa harcamıyorumdur. Yavaş ol, evlat. Sana bir şey söyleyeyim. |
Bugün buraya geldim çünkü bunu yapmak bana mantıklı geldi. Her olasılık üzerinde durmak istiyorsun. Ben de öyle. Buraya gelmemle olabilecek en kötü şey, olasılıklardan birisini elemem olur ve bu zaman kaybı değil, sürecin bir parçasıdır. Bu yüzden benim zamanım konusunda endişelenme. Teşekkür ederim, efendim. Yani, sadece... Demek istediğim, sizin için uzun bir yolculuk olduğunu biliyorum. Bunu takdir ediyorum. Clamm'in sesi ve tavrı bir derece sakinleşmişti. Hâlâ endişeli ve gergin bakışları vardı ama en azından alışılmışın çok dışında değildi. Gurney Zamandan bahsetmişken, dedi, olay yerine beni götürmen için uygun zaman mı. Harika bir zaman... Arabanı burada bırakıp, benimkiyle gidelim. Kurbanın evinin bulunduğu yerde yollar biraz kötü - bazı sokaklarda araba ile duvarlar arasında yaklaşık üç santim kalıyor. Flounder Beach'e benziyor. |
Flounder Beach. Gurney kafasını salladı. Oraya, ergenlik dönemlerinde bir kız arkadaşının doğum günü partisi için gitmişti, çıktığı bir kızın arkadaşıydı. Clamm park alanından çıkıp, ana caddenin diğer yöne giden şeridine geçerken, Flounder Beach'i nereden biliyorsunuz. dedi. Buraya yakınlarda, City Island'da büyüdüm. Gerçekten mi. Ben sizin şehre uzak bir yerden olduğunuzu düşünmüştüm. Şu anda öyle, dedi Gurney. Seçtiği kelimelerdeki, bu dulumun geçici olduğuna dair havayı sezdi ve buna Madeleine'in yanında dikkat etmesi gerektiğini düşündü. Hâlâ saçma bungalov kolonisi. Mavi bir gökyüzü ve akıntı, gerçek bir sahilde olduğunuzu sanabilirsiniz. Sonra akıntı kuruduğunda, çamur kalır ve Bronx'ta olduğunuzu hatırlarsınız. |
Haklısın, dedi Gurney. Beş dakika sonra, kilisedeki park alanında gördüğü zincire benzer bir telin çevrelediği alana çıkan tozlu bir sokakta yavaşladılar. Bir dizi kurşun izi tabelanın ortasında duruyordu. Gurney'in aklına otuz yıl önceki parti geldi. O zamanlar aynı girişi mi kullanmıştı. Doğum günü olan kızın yüzü gözlerinin önüne gelmişti — saçları örgülü ve bağlı, şişman bir kızdı. Clamm yine bu pis bölgenin, geçmesi zor sokaklarıyla ilgili yorumlar yapıp, Buraya park etsek iyi olur, dedi. Umarım biraz yürümemiz sizin için sorun olmaz. Tanrım, o kadar yaşlı mı görünüyorum. Clamm çirkin bir gülüşle ve arabadan çıkarken sorduğu yüzeysel bir soruyla ona karşılık verdi. Ne kadardır bu meslektesiniz. |
Emekliliğinden ve şu anki işin geçici bir görev olduğundan uzun uzun bahsetmemek için, kısaca yanıtladı, Yirmi beş yıl. Clamm, sesli düşünüyormuş gibi, Bu garip bir vaka, dedi. Yalnızca bıçak yaralan değil. Dahası var... Bıçak yarası olduklarına emin misin. Niçin soruyorsunuz. Bizim vakamızda kırık bir şişe kullanılmış kırık bir viski şişesi. Hiç silah buldunuz mu. Hayır. ME'den gelen memur 'muhtemelen bıçak yaraları' olduklarını söyledi - çift taraflı, sert, hançer gibi... Sanırım sivri bir cam parçasıyla aynı kesik yapılabilir. Bu söylenenleri destekliyor. Otopsi raporu henüz elimize ulaşmadı. Ama söylediğim gibi, dahası var. Karısı... Bilmiyorum, karısıyla ilgili ilginç bir şey var. Nasıl ilginç. |
Birçok açıdan... Öncelikle, dindar bir deli... Öyle yaşıyor. Bir tür dua toplantısına gitmiş. Gurney omuz silkti Başka. Ağır ilaçlara mahkum... Burasının kendi gezegeni olduğunu unutmamak için bir sürü hap alıyor. Umarım düzenli alıyordur. Onunla ilgili seni endişelendiren başka bir şey var mı. Clamm yürüdükleri geçide benzer dar yolun ortasında durup, Evet, dedi. Bir konuda yalan söylüyor. Gözlerindeki acı okunuyordu. Bize söylemediği bir şey var. Ya da belki de bize söylediği şeylerin arasında bir saçmalık var. Belki de ikisidir. Ev burası. Clamm, sokağın sol tarafında, yaklaşık üç metre yukarıda duran küçük bir bungalovu gösterdi. Evin duvarlarındaki dökülmüş boya, fıstık yeşiliydi. Kırmızıya çalan kahverengi kapı, Gurney'e kurumuş kan çağrıştırmıştı. Seyyar ayaklıklara bağlanmış olay yeri şeridi, eski püskü evi çevreliyordu. Kapıda oklar olsa, burası cehennemin bir parçası sanılabilirdi. Clamm kapıyı çaldı. Ah, bir şey daha, dedi. Kadın iri. İri mi. Görürsünüz. Yapılan uyarı, kapı açıldığında göreceği kadın için Gurney'i yeterince hazırlamamıştı. Kocaman gövdesi ve popo gibi görünen kollarıyla, bu eve yanlışlıkla konmuş gibiydi. Daha da uyumsuz olan, koca gövdesinin üzerindeki çocuksu yüzüydü - dengesiz, şaşkın bir çocuk ifadesi vardı. Kısa, siyah saçları küçük bir erkek çocuğu gibi ayrılmış ve taranmıştı. Dünyada yapabileceği son şey birisine yardım etmekmiş gibi bakınarak, Nasıl yardımcı olabilirim. diye sordu. Merhaba, Bayan Rudden, Clamm. Beni hatırladınız mı. |
ben Dedektif Merhaba. Bunu, kendisine yabancı bir dile ait kelimeyi kitaptan okumaya çalışır gibi söylemişti. Dün buradaydım. Hatırlıyorum. Size birkaç soru daha sormamız gerekiyor. Albert'la ilgili daha fazla bilgi mi alacaksınız. Kısmen. İçeri girebilir miyiz. Cevap vermeden arkasını döndü ve küçük oturma odasına geçip, bir koltuğa oturdu. Koltuk, cüssesinin altında ufacık kalmıştı. Oturun, dedi. İki adam etrafa bakındılar. Hiç sandalye yoktu. Odadaki diğer eşyalar yalnızca üzerinde pembe, yapma çiçeklerle dolu, ucuz görünümlü bir vazonun durduğu garip işlemeli bir sehpa, boş bir kitaplık, bir balo salonuna yetecek büyüklükte bir televizyondu. Kontrplak zemin çıplaktı ve yerde yalnızca etrafa saçılmış birkaç parça kumaş dokusu vardı. Gurney, cesedin buradaki halı üzerinde bulunduğunu ve halının da adli tıbba inceleme için gönderildiğini tahmin etti. Clamm Oturmamıza gerek yok, efendim, dedi. Fazla kalmayacağız. Bayan Rudden dev televizyona boş boş bakarak, Albert da spor yapmayı severdi, dedi. Oturma odasının solundaki kapıdan, üç adet kapının bulunduğu bir koridora geçiliyordu. Odalardan birinden dövüşlü bir atari oyunun sesleri duyuluyordu. İçerideki Jonah. Jonah benim oğlum. Orası, onun yatak odası. Gurney çocuğun yaşını sordu. On iki. Bazı açılardan daha büyük, bazı açılardan daha küçük, dedi kendisi de bunu ilk kez fark etmiş gibi. O da sizinle birlikte miydi. dedi. Gurney'i şaşırtan, acayip bir tavırla, Ne demek benimle birlikte miydi. diye sordu. Hissettiği hiçbir duyguyu sesine yansıtmamaya çalışarak, Yani, dedi, Eşinizin öldürüldüğü gece ibadet esnasında sizinle miydi. Yüce İsa'yı Tanrısı ve Efendisi olarak kabul etti. Bu sizinle olduğu anlamına mı geliyor. Evet. Diğer polise söylemiştim. Gurney sevimli bir şekilde gülümsedi. Bazen böyle şeylerin üzerinden bir kez daha geçmek işimizi kolaylaştırabiliyor. Kadın, ona derinden katılıyormuş gibi başını salladı ve tekrarladı Yüce İsa'yı kabul etti. |
Eşiniz Yüce İsa'yı kabul etti mi. Ettiğine inanıyorum. Emin değil misiniz. Cevap gözkapaklarının arkasında yatıyormuş gibi, gözlerini kapattı. Şeytan güçlü ve onun hileli yollan da öyle. Gerçekten öyle, Bayan Rudden, dedi Gurney. Üzerinde pembe çiçekler duran sehpayı çekip, koltuğa yaklaştırdı ve etrafında bir tur atıp, yüzü kadına dönük şekilde ucuna oturdu. Böyle konuşan birisiyle konuşabilmenin en iyi yolunun, diyalogun nereye gideceği hakkında en ufak bir fikri olmasa da, onun gibi konuşmak olduğunu öğrenmişti. Ona yakından bakarak, Hileli ve belalı, dedi. 'Tanrı bize yol göstersin', dedi. Başka bir şey istemem. Amin. |
Clamm boğazını temizledi ve ağırlığını diğer ayağına verdi. Bana anlatın, dedi Gurney. Şeytan ne tür hileli yollarla Albert'a ulaştı. Kadın bir anda Şeytan dürüst insanların peşine düşer. diye bağırdı. Şeytani adamlar zaten onun emri altındadır. Ve Albert dürüst bir adamdı. Daha yüksek bir sesle, Jonah. diye bağırarak aniden koltuğundan kalktı ve hızlı hareketlerle koridorun solundaki odanın kapısına yöneldi ve avucuyla kapıya vurmaya başladı. Kapıyı aç. Şimdi. Kapıyı aç. Clamm Neler oluyor... . dedi. ' Sana şimdi dedim, Jonah. Kapının kilit sesi duyuldu ve kapı yarısına kadar açıldı. İçeriden rahatsız edici derecede annesine benzeyen, obez bir erkek çocuğu çıktı. Gözlerindeki, burada olmadığına dair ifade bile aynıydı ve Gurney bunun genetik mi, ilaçlar yüzünden mi yoksa her ikisinden dolayı mı olduğunu merak etti. Asker tıraşı olmuş saçları bembeyazdı. Ben evdeyken sana kapıyı kilitlememeni söyledim. Sesi kıs. İçeride birisi öldürülüyormuş gibi ses geliyor. Adamların her ikisi de bu yorumun oldukça uygunsuz olduğu hissine kapılsa da, kimse bunu belli etmedi. Çocuk ilgisizce Gurney'e ve Clamm'e baktı. Gurney, böyle ailelerin sosyal hizmet görevlilerinin evlerine gelip gitmesine alışkın olduğu için, resmi görünümlü yabancıları evlerinde gördüklerinde bunun üzerinde durmadıklarını düşündü. Çocuk yeniden annesine döndü. Buzlu şekerimi yiyebilir miyim. Şimdi yiyemeyeceğini biliyorsun. Sesi kıs yoksa asla yiyemeyeceksin. Sert bir şekilde, Yiyeceğim, dedi ve kapıyı kadının yüzüne kapattı. Oturma odasına dönüp, koltuğa geri oturdu. Albert'ın ölümüyle sarsıldı. Clamm, haydi-şu-işi-bitirelim tavrıyla konuştu, Dedektif Gurney'in size bazı sorular sorması gerekiyor. Bu komik bir tesadüf değil mi. Benim Bernie Teyzem var. Bu sabah onu düşündüm. Clamm, Bernie değil, Gurney, dedi. Bu benzerlik çok önemliymiş gibi, gözleri parlayarak, Yine de çok yakın, değil mi. dedi. Bayan Rudden, dedi Gurney, son bir ay içerisinde, eşiniz size kendisini endişelendiren bir şeyden söz etti mi. Albert asla endişelenmezdi. Size farklı gelen hiçbir davranışı oldu mu. |
Gurney kadının Albert'la ilgili duruma dair algılarının ilaçların etkisiyle kapandığını ya da buğulandığını düşündü. Hiç el yazısıyla ya da kırmızı mürekkeple adresin yazılmış olduğu bir mektup aldı mı. Posta kutusu fatura ve reklam dolu... Ben hiç kontrol etmem. Posta kutusuyla Albert mı ilgileniyordu. Yalnızca faturalar ve reklam broşürleri. Albert'ın son zamanlarda ayrıca bir para ödediğini ya da çek yazdığını gördünüz mü. Kadın, inanılmaz derecede çocuksu bir yüz ifadesi takınarak, başını salladı. Son bir soru. Eşinizin cesedi bulduktan sonra, polis gelmeden önce odadaki herhangi bir şeyin yerini değiştirdiniz ya da bir şeyi kaldırdınız mı. |
Yine başını salladı. Bu belki de Gurney'in hayal gücü yüzün-dendi ama kadının ifadesinde bir saniyelik bir farklılık yakaladığını düşündü. Bu bomboş suratta bir anlık telaş kıpırdanmasını görmüş müydü. Şansını denemeye karar verdi. Tanrı sizinle konuşuyor mu. diye sordu. Şu anki ifadesinde, az önceki suçsuzluğu kanıtlama telaşına benzemeyen başka bir şey vardı. Evet, konuşuyor. Temize çıkma ve gurur, diye düşündü Gurney. Albert'ı bulduğunuz konuştu mu. |
sırada, Tanrı sizinle ' Tanrı bize yol göstersin, diye başladı - ve ardından devam edip yirmi üçüncü ilahinin hepsini okudu. Gurney, yandan baksa da Clamm'in yüzünde sabırsızlıktan başlayan tikleri ve gözünün atmaya başladığını görebiliyordu. Tanrı size özel emirler veriyor muydu. Ben sesler duymuyorum, dedi. Yine telaş göstergesi... Hayır, sesler değil. Ama Tanrı sizinle konuşuyor muydu, size yardım edebilmek için. Dünyada, O bize ne yaptırırsa onu yapmak için varız. Gurney sehpanın üzerinde oturduğu yerden, ona doğru eğildi. Ve siz Tanrı'nın size emrettiğini mi yaptınız. Tanrı'nın emrettiğini yaptım. Albert'ı bulduğunuzda, değiştirmeniz gereken bir şey var mıydı, olduğu yerde durmaması gereken ya da Tanrı'nın yapmanızı istediği bir şey. |
Kadının gözleri aniden yaşlarla doldu ve tombul yanaklarından aşağı doğru süzülmeye başladılar. Onu saklamak zorundaydım. Neyi saklamak. Polisler benden alırdı. Neyi sizden alırlardı. Diğer her şeyi aldılar - giydiği kıyafetleri, saatini, cüzdanını, okuduğu gazeteyi, oturduğu sandalyeyi, kilimi, gözlüklerini, bir şeyler içtiği bardağı... Yani, her şeyi aldılar. Tam olarak her şeyi almadılar - değil mi, Bayan Rudden. Sizin sakladığınız şeyi almadılar. Onlara izin veremezdim. O hediyeydi. Albert'ın bana aldığı son hediye. Hediyeyi görebilir miyim. Zaten gördünüz. Orada, arkanızda. |
Gurney arkasını dönüp, onun baktığı yere baktı ve masanın ortasında duran vazo içerisindeki pembe çiçekleri gördü. Daha dikkatli bakınca vazonun içine, ancak çiçek kısmı çok geniş olduğu için buket gibi görünen yalnızca tek bir çiçeğin konmuş olduğunu fark etti. Size bu çiçekleri Albert mı verdi. Bir anlık tereddütten sonra, Vermek istedi, dedi. Ama gerçekte size vermedi. Veremedi, verebilir miydi. Öldürüldüğü için mi. Bunları bana aldığını biliyorum. Gurney yumuşak bir tonla, Bayan Rudden, dedi. Lütfen bana tam olarak ne bulduğunuzu ve ne yaptığınızı söyleyin. |
Jonah ve ben İbadet Salonu'ndan döndüğümüzde, televizyondan ses geliyordu ve ben Albert'ı rahatsız etmek istemedim. Albert televizyon izlemeyi severdi. Önünden birisinin geçmesinden hoşlanmazdı. O yüzden Jonah ve ben, ön kapıdan girip onun önünden geçmek yerine doğrudan mutfağa giden arka kapıdan içeri girdik. Mutfakta oturduk ve Jonah uyumadan önce buzlu şekerini yedi. Mutfakta ne kadar süre oturdunuz. Bilemiyorum. Konuşmaya daldık. Jonah'la uzun uzun sohbet ederiz. Ne konuda konuşmaya daldınız. Jonah'ın en sevdiği konu - Kıyamet Günü felaketi. Kutsal Kitaplarda Kıyamet Günü'nde bir felaketin gerçekleşeceği yazıyor. Jonah sürekli buna inanıp inanmadığımı sorar, ne kadar büyük bir felaket olacağını, neye benzeyeceğini düşündüğümü sorar. Bunun hakkında konuşuruz. |
Yani siz felaket hakkında konuştunuz ve Jonah buzlu şekerini yedi. Her zamanki gibi... Peki, sonra. Sonra onun uyku saati geldi. Ve. Ve yatak odasına gitmek için mutfaktan oturma odasına doğru ilerledi. Beş saniye geçmeden geri döndü ve arkasını dönmüş, oturma odasını işaret ediyordu. Ona bir şeyler söyletmeye çalıştım ama tek yaptığı eliyle işaret etmekti. Bu yüzden kendim bakmak için oraya gittim. Yani, buraya geldim, dedi ve odada gözlerini gezdirdi. Ne gördünüz. Albert'ı. Gurney onun devam etmesini bekledi ancak etmeyince, kendisi bir soru sordu. Albert ölmüş müydü. Heryerde kan vardı. Ve çiçek. Çiçek yerde, onun yanında duruyordu. Bilirsiniz, çiçekleri elinde getirmiş olmalı. Eve geldiğimde bana vermek istemiş olmalı. Sonra ne yaptınız. Sonra mı. Ah, yan komşuya gittim. Bizim telefonumuz yok. Sanırım onlar polisi aradılar. Polis gelmeden çiçeği aldım. Çiçek benim içindi, dedi aniden. Israrcı bir çocuk gibi görünüyordu. Bir hediyeydi... Ben de en güzel vazomuza koydum. |
Otuz Beşinci Bölüm Işığa Doğru Sendeleyiş Sonunda Rudden'in evinden çıktıklarında, öğle yemeği vakti gelmesine rağmen, Gurney'in canı bir şey yemek istemiyordu. Aç olmadığı ya da Clamm yemek yenecek uygun bir yer önermediği için değil... Hiçbir şeye evet demeyecek kadar sinirlenmiş, en çok da kendisine kızmıştı. Clamm onu arabasını bıraktığı, kilisenin park alanına götürürken, olayların bağlantılı olabilme ihtimaline karşın son bir kez karşılaştırma yapmayı denediler. Çabaları sonuçsuz kaldı. Clamm olumlu düşündüğünü gösteren bir tavırla Evet, diye yorum yapmaya başladı, an azından olayların bağlantılı olmadıklarına dair bir kanıt yok. Adam karısının hiç görmediği bir mektup almış olabilir ve evlilikleri çok iletişim kurdukları bir ilişkiye benzemiyor. Bu yüzden karısına bir şey söylememiş olabilir. Ayrıca her nasıl bir kafa yaşıyorsa, adamdaki hatta kendisindeki bir duygusal değişimi fark edebileceğini sanmıyorum. Çocuklarla tekrardan görüşmeye değebilir. O da kadın kadar şaşkın ama bir şey hatırlaması mümkün. Gurney hiç ikna olmamış gibi, Elbette, dedi. Albert'ın bir çek hesabı olup olmadığını, Charybdis, Arybdis ya da Seylla isminde birisine bir şeyler gönderip göndermediğini kontrol edebilirsin. Bu uzun sürecek ama şu aşamada ne olduğu belli değil. *** Eve gidiş yolunda hava, Gurney'in ruh haline eşlik edermiş gibi daha da berbatlaştı. Sabahleyin atıştıran yağmur, sağanağa dönüşmüş, Gurney'in seyahati hakkında yaptığı iç karartıcı yorumları destekliyordu. Mark Mellery ve Albert Rudden cinayetleri arasında, kesik yerleri ve sayıları dışında bir benzerlik varsa da, açıkça görünmüyordu. Peony'deki olay yerinde görülen farklı hiçbir unsur Flounder Beach'te mevcut değildi. Parmak izi oyunları, bahçe sandalyesi, kırık viski şişesi, şiirler gibi oyun oynandığına dair hiçbir delil yoktu. Kurbanların ortak hiçbir yanı yok gibi görünüyordu. Bir katilin, Mark Mellery ve Albert Rudden gibi iki insanı bir hedef olarak seçmesi mantıklı değildi. Artan yağmurda araba kullanmanın getirdiği memnuniyetsizliğin yanı sıra bu düşünceler de şüphesiz eski çiftlik evinin mutfağına, üzerinden damlalar akarak girerken, yüzündeki gergin bir ifade olmasına katkıda bulunmuştu. Madeleine soyduğu soğandan başını kaldırıp, Sana ne oldu. dedi. Bu ne anlama geliyor. Madeleine omuz silkti ve soğanı soymaya devam etti. Cevabındaki gerginlik havada asılı kalmıştı. Birkaç saniye sonra, Gurney özür diler gibi mırıldandı, Yorucu bir gün geçirdim. Yağmur altında altı saat araba kullandım. Ve. Ve. Bütün lanet olası iş, çıkmaz bir sokakta son buldu. Ve. Bu kadarı yeterli değil mi. Ona inanamıyormuş gibi, hafif bir gülümsemeyle baktı. Suratını asarak, Üstüne üstlük gittiğim yer Bronx'tu, diye ekledi. Bronx'un çirkinleştiremeyeceği hiçbir şey yoktur. Madeleine soğanı ince ince doğramaya başladı. Doğrama tahtasıyla konuşuyormuş gibi yaparak, Telefonda sana iki mesaj var Ithaca'daki arkadaşın ve oğlundan. Ayrıntılı mesajlar mı bırakmışlar yoksa yalnızca onları aramamı mı istemişler. O kadar dikkatli dinlemedim. Ama 'Ithaca'daki arkadaşın' derken, Sonya Reynolds'ı mı kastettin. Başka var mı. Başka ne var mı. Ithaca'da başka arkadaşın var mı, bana söylemen gereken bir tane daha. |
Benim Ithaca'da hiç 'arkadaşım' yok. Sonya Reynolds bir iş arkadaşı ve yalnızca o kadar. Her neyse, ne istiyormuş. Sana mesajın telefonda olduğunu söyledim. Soğanların üzerinde gezdirdiği bıçağı, ince dilimlerin arasına sert bir şekilde vurdu. Tanrım, parmaklarına dikkat et. Sözcükler endişeden çok, kızgınlıkla ağzından dökülmüştü. Bıçağın keskin ucunu, tahtaya bastırmaya devam ederek, meraklı gözlerle Gurney'e baktı. Bugün neler oldu. diye sordu. Konuşmayı, tartışma başlamadan öncesine, geriye sarmak istiyordu. Kızdım, sanırım. Bilmiyorum. Buzdolabına gidip bir şişe Heineken çıkardı, açtı ve Fransız kapıların yanındaki kahvaltı köşesine koydu. Ardından ceketini çıkardı, sandalyelerden birisinin arkasına asıp, oturdu. Ne olduğunu mu bilmek istiyorsun. Sana anlatayım. Neden seni aradı. Ah, güzel soru. Dedektif Clamm Peony'deki cinayeti duymuş. Öldürme şeklindeki benzerlikten dolayı, Peony polisini arama ihtiyacı hissetmiş ve Peony polisi onu eyalet polisinin bölge merkezine, onlarda kıç yalayıcı Moron'un teki olan, Rodriguez'e yönlendirmişler. Rodriguez olayı yöneten başkomiser ve beyni olayı ancak boktan bir şekilde yönetecek kadar çalışıyor. O da adamı sana mı yönlendirmiş. Anında bana yönlendireceğini bildiği bölge sorumlusuna paslamış. Madeleine hiçbir şey söylemedi ancak gözleri sorgularcasına bakıyordu. |
Bunun saçma olduğunu biliyorum. Çünkü oralarda adam kesmek, yalnızca bir tartışma şekli fakat bilmediğim bir sebepten dolayı, iki vakayı birbirine bağlayacak bir şeyler bulabileceğimi düşündüm. Sonuç hiç mi. Hayır. Yine de bir süre bağlantılı olduğuna dair umut kırıntıları vardı. Dul kalan eşi bir şeyler saklıyor gibi görünüyordu. Sonunda olay yerinden cinayetin sonrasında bir şeyler aldığını itiraf etti. Eşinin ona getirmiş olduğu açıkça belli olan bir çiçek yerde duruyormuş. Delil uzmanlarının onu alacağından korkmuş ve saklamak istemiş - ki bu anlaşılabilir bir durum. Bu yüzden onu yerden alıp bir vazoya yerleştirmiş. İşte hepsi bu… Sen kadının karda ayak izleriyle oyunlar yapıp, beyaz bir bahçe sandalyesi sakladığını itiraf etmesini falan mı bekliyordun. Buna benzer bir şeyler. Ama sonunda çıka çıka yapma bir çiçek çıktı. |
Yapma mı. Yapma. Heineken şişesinden, uzun, yavaş bir yudum aldı. Sanırım pek zevkli bir hediye değil. Hediye bile değil, diye fikrini söyledi. Ne demek istiyorsun. Gerçek çiçekler hediye olabilirler - her zaman olabilirler, değil mi. Yapay çiçekler başka bir şeydir. Ne. Yani, ev dekoru için kullanılan şeylerdir. Bir erkeğin bir kadına yapma çiçek alması, çiçekli bir duvar kâğıdı rulosu hediye etmesiyle aynı şey. Neler söylüyorsun. Emin değilim. Ama bu kadın cinayet noktasında yapma bir çiçek bulmuş ve kocasının onu kendisine' aldığını düşünmüşse, bence yanılmış. Sence nereden gelmiş olabilir. Hiçbir fikrim yok. Kendisine hediye olarak getirdiğinden çok emin görünüyordu. Böyle düşünmek istemiş olması normal, değil mi. Belki de öyle. Eğer onu adam getirmediyse ve kadının ifadesine göre çocuk da akşam boyu onunla birlikte dışarıdaysa, geriye kalan tek olasılık katil. Madeleine daha ilgisiz bir tavırla, Sanırım, dedi. Gurney onun, bir odadaki nesnenin nereden gelmiş olabileceği yerle ilgili, havada uçuşan bir varsayımla, belli şartlar altında gerçek bir insanın ne yapacağı arasında net bir çizgi çizebildiğini görmüştü. Kendisinin bu çizgiyi geçmiş olduğunu fark etti ama konuşmasına devam etti. Peki, bir katil, kurbanının yanına neden çiçek bırakabilir. Ne tür bir çiçek. Gurney, sorulan özelleştirmesi konusunda ona her zaman güvenebilirdi. Ne olduğundan emin değilim. Ne olmadığını biliyorum. Gül değildi, karanfil değildi, dalya değildi. Ama hepsini andırıyordu. Ne açıdan. Öncelikle, ilk bakışta gülü andırıyordu ama daha büyüktü ve daha çok çiçek yaprağı vardı daha kalabalık görünüyordu. Büyük bir karanfil ya da dalyayla neredeyse aynı boyuttaydı ama yapraklarına tek tek baktığında, dalya ya da karanfil yapraklarından daha irilerdi. Buruşuk gül yapraklan gibi. Dolu dolu, gösterişli bir çiçekti. |
Gurney eve geldiğinden beri, Madeleine'in yüzü ilk kez ilgiyle canlanmıştı. Gurney Aklına bir çiçek türü geliyor mu. Belki... hımm... Ne. Bu çiçeğin ne olduğunu biliyor musun. Sanırım. Bu çok garip bir tesadüf... Tanrım. Bana da söyleyecek misin. Eğer yanılmıyorsam, şakayık.2 tarif ettiğin çiçek Heineken şişesi Gurney'in elinden kayıverdi. Aman Tanrım. Madeleine'e şakayıklarla ilgili birkaç soru sorduktan sonra, birkaç arama yapmak için çalışma odasına gitti. |
Otuz Altıncı Bölüm Bir Olaydan Diğerine Telefonu kapattığında Dedektif Clamm'i, ilk cinayet noktasındaki çiçeğin, ikinci cinayetin yerini göstermesinin tesadüften fazlası olduğuna ikna etmişti. Aynı zamanda bazı işlerin derhal yapılmasını önermişti. Rudden'ların evinin garip bir mektup ya da not, elle ya da kırmızı mürekkeple yazılmış herhangi bir el yazısı olma ihtimaline karşın tekrar aranması Peony'deki olayda hem silah hem kırık şişe kullanılmasıyla ilgili olarak tıbbi inceleme ekibinin uyarılması ve onların da Rudden'in cesedini bir kez daha incelemesi evde silah sıkıldığına ya da silahın sesini azaltmak için herhangi bir nesne kullanıldığına dair arama yapılması kırık bir şişe, özellikle de viski şişesi olabilir diye evin, civardaki evlerin ve evle teller arasındaki yolun tekrar aranması Albert Rudden'in, Mark Mellery ile sürtüşme ya da düşmanlık, yasal soran ya da alkolle alakalı bir olay tarzında bağlantısının olup olmadığının araştırılması için biyografi bilgilerinin toplanması... Bu 'önerileri' yaparken, sesindeki amirane tonu sonunda fark edip, yavaşlamış ve özür dilemişti. Üzgünüm, Randy. Burada sınırımı aşıyorum. Rudden vakası senin vakan. Sorumlu olan kişi sensin ve bir sonraki yapılması gereken işe sen karar verirsin. Sorumlu kişinin olmadığımı biliyorum ve öyleymiş davrandığım için özür dilerim. |
ben gibi Sorun değil. Bu arada, yanımda Teğmen Everly diye birisi var ve akademide Dave Gurney isminde birisiyle birlikte okuduğunu söylüyor. Bu siz olabilir misiniz. Gurney güldü. Bobby Everly'nin de bu işlere girdiğini unutmuştu. Evet, o benim. Tamam, efendim, bu durumda sizden gelecek herhangi bir bilgiye her zaman açığım. İstediğiniz zaman Bayan Rudden'ı yeniden sorgulayabilirsiniz siz nasıl isterseniz. Bence onunla görüşmenizde çok iyiydiniz. Eğer dalga geçiyorsa, bunu ustalıkla gizleyebilmişti. Gurney bunun bir övgü olduğunu düşündü. Teşekkür ederim. Onunla yüz yüze görüşmeme gerek yok ama sana küçük bir öneri daha yapmama izin ver. Onunla yeniden yüz yüze gelsem, Tanrı'nın ondan viski şişesine ne yapmasını istediğini sorardım. Ne viski şişesi. Kendisine göre nedenlerden dolayı olay yerinden kaldırmış olabileceği bir şişe. Bunu ona, zaten viski şişesini bulduğunu, Tanrı'nın isteği üzerine onu oradan kaldırmış olduğunu biliyormuşum ve sadece şimdi nerede olduğunu merak ediyormuşum gibi sorardım. Tabii ki ortada şişe olmayabilir ve eğer neden söz ettiğini gerçekten bilmiyor gibi davrandığını fark edersen, konuyu değiştirmen yeterli. Bütün bu olayın Peony işine benzeyeceğinden eminsiniz -yani bir yerlerde viski şişesi olması gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu benim düşüncem. Ona bu şekilde yaklaşırken rahat hissetmeyeceksen, sorun değil. Bu senin olayın... Denemeye değebilir. Kaybedecek bir şey yok. Size haber veririm. |
İyi şanslar. Gurney'in konuşması gereken diğer kişi Sheridan Kline'dı. Patronunun senden duyması gereken bir şeyi asla başkasından duymaması gerektiği gerçeği, hukuki olaylarda iki kat daha doğruydu. Kline'a, Lake Placid'de bölge sorumlularının katılması gereken dini bir konferansa giderken ulaştı ve şehrin dış kesimlerinde telefon iyi çekmediği için yaşanan kesintiler yüzünden 'şakayık' bağlantısını zorlanarak anlattı. Bittikten sonra, Kline karşılık vermek için öyle uzun süre bekledi ki, Gurney onun telefonun çekmediği bir bölgeden daha geçtiğini sandı. Sonunda Bu çiçek işi - içine sindi mi. dedi. Eğer yalnızca bir tesadüfse, dedi Gurney, önemli bir tesadüf. Ama gerçekten pek elle tutulur değil. Eğer şeytanın avukatı olsaydım, sana eşine tarif ettiğin çiçeği, yani yapma çiçeği, onun gerçekten görmediğini söylemek zorunda kalırdım. Diyelim ki çiçek gerçekte şakayık değil. O zaman hangi noktadayız. Eğer ş ak ay ık olsa bile, bu tam olarak bir şey göstermez. Gerçekten bu, benim bir basın konferansında söz edip savunabileceğim bir buluş değil. Tanrım, neden gerçek bir çiçek değil ki. Böylece hakkında böyle şüphe duymazdık. Neden yapma. Gurney, Kline'ın tepkisine kızgınlığını gizleyerek, Bu beni de rahatsız etti, dedi. Neden gerçek çiçek değil. Birkaç dakika önce eşime sordum ve bana çiçekçilerin şakayık satmaktan hoşlanmadıklarını söyledi. Çiçek kısmı ağır olduğu için sapın üzerinde düzgün bir şekilde durmazmış. Fidanlıklarda ekilmek üzere satılırlarmış ancak yılın bu zamanında değil. Bu yüzden bize ufak mesajını göndermesinin tek yolu, yapma bir çiçekti. Bence bu eline geçmiş bir fırsatla ilgili - bir dükkânda gördü ve aklına gelen fikir ve bunun oyunbaz yanı onu cezbetti. Oyunbaz mı. |
Bizimle alay ediyor, bizi sınıyor, bizimle oyun oynuyor. Mellery'nin üzerinde bıraktığı notu hatırla gelin beni yakalayın, yakalayabilirseniz. Geri geri giden ayak izleri de bunu söylüyordu. Bu manyak bize mesajlar savurup duruyor ve hepsiyle aynı şeyi söylüyor 'Beni yakalayın, beni yakalayın, iddiaya varım beni yakalayamazsınız.' Tamam, anlıyorum, demek istediğini anlıyorum. Haklı olabilirsin. Ama birisinin yapma bir çiçekle ilgili tahmini yüzünden, herkesin önünde bu iki vakayı birleştiremem. Bana somut bir şeyler bul - acilen. Gurney, telefonu kapattıktan sonra, pencereden, akşam üstünün kasvetli havasını izlemeye başladı. Kline'ın tahmin ettiği gibi, her şey bir yana, çiçek şakayık değilse... Gurney, kurduğu yeni 'bağlantı'nın ne kadar kırılgan olduğunu ve buna ne kadar kendinden emin yaklaştığını fark ederek afalladı. Bir teoride görünen çatlağı görmezden gelmek, aşın duygusallıkla yaklaşmanın göstergesidir. Eyalet üniversitesinde ders verdiği kriminoloji öğrencilerine bu konudan ne kadar çok bahsetmişti ve şimdi aynı hatayı kendisi yapıyordu. Günün çıkmaz sokakları, kafasında belki bir buçuk saat, belki de daha uzun süre boyunca dönüp durdu. Neden böyle karanlıkta oturuyorsun. Sandalyesinde döndü ve kapıda Madeleine'in gölgesini gördü. Kline, tartışmaya açık bir şakayıktan daha elle tutulur bir şeyler bulmamı istiyor, dedi. Bronx'taki adama bakması için birkaç yer söyledim. Umarım bir sonuca ulaşır. Sesinde şüphe var. Şimdi, bir yandan elimizde bir şakayık var, ya da en azından şakayık olduğunu düşündüğümüz bir şey. Diğer yandan Ruddenlarla Mellerylerin herhangi bir şekilde bağlantılı olabileceğini düşünmek zor. İnsanlar bambaşka dünyalarda yaşıyorlarsa... Eğer seri katilse ve aralarında hiçbir bağlantı yoksa. Seri katiller bile rastgele öldürmez. Kurbanlarının ortak bir yanları vardır - tümü sarışın, tümü Asyalı, tümü eşcinsel gibi -katile özel olarak anlam ifade eden bir şey. Mellery ve Rudden bir konuda doğrudan bağlantılı değilse de, temelde ortak ya da benzer olan bir yanlarını arardık. Peki ya... Madeleine cümlesine başlamış ancak telefonun çalmasıyla cümlesi yarıda kesilmişti. Arayan Randy Clamm'di. Rahatsız ettiğim için üzgünüm, efendim, ama haklı çıktığınızı haber vermek için aradım. Kadını görmek için gittim ve soruyu tıpkı sizin söylediğiniz gibi sordum - gerçekçi bir şekilde. Tek söylediğim, 'Bulduğunuz viski şişesini görebilir miyim.' di. Tanrı'yı işin içine karıştırmadım bile... Kadın da benim bildiğimi zaten biliyormuş gibi, 'Çöpte,' dedi. Ardından mutfağa gittik ve çöp kovasında kırık bir Four Roses marka içki şişesi... Dilim tutulmuş bir şekilde izliyorum. Haklı çıkmanıza şaşırmadım - yanlış anlamayın - ama, Tanrım, bunun bu kadar kolay olmasını beklemiyordum. Bu kadar açık... Kafamı toparladıktan sonra onu tam olarak nerede bulduğunu sordum. Ama sonra kadın birden olayı hatırladı - belki de benim rahat olmayan tavrım yüzünden-ve üzüldü. Ona rahatlamasını, endişelenmemesini, sadece bana nerede bulduğunu söylemesini çünkü bunun bize çok yardımcı olacağını, bilirsiniz, neden onu kaldırdığını benimle paylaşabileceğini söyledim. Tam olarak bu şekilde izah etmedim, tabii ki, ama hatırladığımı anlatıyorum. Ardından bana baktı ve ne dedi, biliyor musunuz. Dedi ki, Albert'ın alkol sorunu varmış ve son bir yıldır ağzına içki sürmemiş. AA'ya3 katılmış ve her şey harika gidiyormuş ve yerde, adamın ve çiçeğin yanında şişeyi gördüğünde aklına ilk gelen şey, yeniden içmeye başladığı, içki şişesinin üzerine düşüp böylece boğazını kesmiş olduğu için öldüğü olmuş. En başta aklına öldürüldüğü gelmemiş hatta polisler gelip de, bununla ilgili konuşmaya başlayana dek, bu aklına gelmemiş. Onlar gelmeden önce içki şişesini saklamış, çünkü şişenin adamın olduğunu sanmış ve içkiye yeniden başladığını kimsenin bilmesini istememiş. Ve öldürüldüğü kafasına dank ettikten sonra bile, kimsenin şişe hakkında bir şey bilmesini istememiş. Hayır. Çünkü hâlâ şişenin eşine ait olduğunu düşünüyor ve onun içki içtiğini kimsenin, özellikle de adamın AA'daki şirin arkadaşlarının bilmelerini istemiyor. Aman Tanrım. Her şey bizi hastalıklı bir olaya götürüyor. Diğer yandan, cinayetlerin bağlantılı olduklarına dair delile sahipsiniz. Clamm üzgündü ve iyi bir polis olmanın ne kadar zor ve yorucu olduğunu hissediyordu ancak Gurney böyle duygulara alışkındı. Harika iş çıkardın, Randy. Yalnızca bana yapmamı söylediğiniz şeyi yaptım, dedi Clamm aynı hızlı ve heyecanlı tavrıyla. Şişeyi aldıktan sonra, kanıt toplama ekibinin gelmesini ve mektup, not ya da benzer herhangi bir şey için tekrar arama yapmalarını istedim. Bayan Rudden'dan çek defterlerini istedim. Bunu bana sabah söylemiştiniz. Bana çek defterini bulup getirdi ama hakkında hiçbir şey bilmiyordu - elime defteri verirken radyoaktif bir şey tutuyormuş gibiydi ve faturalarla Albert'ın ilgilendiğini söyledi. Çekleri sevmediğini çünkü üzerinde rakamlar olduğunu, rakamlara dikkat etmem gerektiğini, rakamların şeytani olabileceğini - şeytanla ilgili bir sürü şey, dinle alakalı saçma şeyler söyledi. Her neyse, çek defterini kontrol ettim ama sonuç olarak bunu incelemem biraz daha zaman alacak. Albert faturaları ödemiş olabilir ama pek kayıt tutan birisi değilmiş. Çek üzerinde Arybdis, Charybdis ya da Seylla adına hiçbir kayıt yoktu - ilk başta buna baktım - ama bu bir şey ifade etmiyor. Çünkü gönderilerin çoğunun yanında isim yazmıyordu, yalnızca rakamlar ve bazılarında o bile yoktu. Aylık hesap özetlerine gelince, evde böyle bir şey olup olmadığını bile bilmiyordu ama bankadan fotokopisini istemek için kadının iznini alacağız. Bu arada, aynı üçgenin iki ucunu tuttuğumuza göre, Mellery olayı hakkında benimle paylaşmak istediğiniz başka bir şey var mı. Gurney düşündü. Mellery'nin cinayetten önce aldığı tehdit mektuplarında, sarhoşken yaptığı şeylere üstü kapalı göndermeler vardı. Şimdi Rudden'in da alkol problemi olduğu ortaya çıktı. Ortalıkta sarhoşları yere sererek dolanan bir adamın peşinde olduğumuzu mu söylüyorsunuz. Tam olarak değil. Eğer tek yapmak istediği bu olsaydı, bunu yapmanın daha kolay yolları vardı. |
AA'daki bir toplantıya bomba koymak gibi mi. Basit bir şey... Kendi avantajını çoğaltıp, riski en aza indirecek bir şeyler. Ama bu adamın yaklaşımı karışık ve zahmetli... Kolay ya da doğrudan değil. Neresinden baksan soru soruyorsun. Ne gibi. Öncelikle, neden birbirine coğrafi olarak bu kadar uzak konumda iki kurban seçti - diğer açılardan da uzak. Bizim olayların bağlantısını fark etmememiz için. Ama bağlantıyı fark etmemizi istiyor. Şakayıkla yapmak istediği şey bu... Fark edilmek istiyor. Kredi istiyor. Peşinde olduğumuz, sıradan bir katil değil. Bu adam savaşmak istiyor - yalnızca kurbanlarıyla değil, polisle de... Lafı gelmişken, teğmenime de bilgi vermem gerekiyor. Önce sizi bilgilendirdiğimi öğrenirse, bundan hoşlanmaz. Neredesin. Polis istasyonu binasına dönüş yolunda. Yani, bu durumda Tremont Caddesi'nde mi. Bunu nereden biliyorsunuz. Arkadan gelen trafiğin sesinden... Hiçbir ses buna benzemez. Başka bir yerde olmak güzel olmalı. Teğmen Everly'ye iletmemi istediğiniz bir mesaj var mı. Mesajları sonraya saklasak iyi olur. Ona anlatacaklarınla daha çok ilgileneceğinden eminim. |
Otuz Yedinci Bölüm Üçlü Felaket Gurney şakayık bağlantısını destekleyen kesin kanıttan bahsetmek için Sheridan'ı araması gerekiyordu ama daha önce başka bir arama yapmak istedi. Eğer iki olay göründüğü kadar paralelse, Rudden'dan da para istenmiş ve Connecticut, Wycherly'deki aynı posta kutusuna göndermesi istenmiş olmalıydı. Gurney masasının çekmecesindeki ince vaka dosyasını çıkardı ve Gregory Dermott'un Mellery'e geri gönderdiği çekin yanında yazdığı notun fotokopisini buldu. Ciddi görünümlü, gösterişsiz, biraz da eski moda biçimle yazılmış, GD Güvenlik Sistemleri başlıklı kâğıtta Wycherly'e ait bir telefon numarası da vardı. Telefon başlığın havasına uygun bir ses tarafından, ikinci çalışta açıldı. İyi akşamlar. GD yardımcı olabilirim. |
Güvenlik. Size nasıl Bay Dermott'la görüşebilir miyim. Ben bölge sorumlusunun ofisinden Dedektif Gurney. Sonunda. Cevaptaki coşku inanılmazdı. Pardon. Yanlış adrese gönderilmiş çekle ilgili olarak mı alıyorsunuz. Aslında evet, fakat... . Bunu size altı gün önce bildirdim - altı gün önce. Neyi altı gün önce bildirdiniz. Az önce çekle söylemediniz mi. |
ilgili olarak aradığınızı Baştan alalım, Bay Dermott. Bildiğim kadarıyla Mark Mellery sizinle yaklaşık on gün önce ona geri gönderdiğiniz bir çek hakkında görüşmüştü. Çek X. Arybdis adına, sizin posta kutunuza gönderilmişti. Doğru mu. Tabii ki doğru... Bu nasıl bir soru. Adamın sesi çok öfkeli geliyordu. Bunu altı gün önce bildirdiğinizi söylediğinizde, korkarım ben... İkincisi. |
İkinci bir çek mi aldınız. Beni bu yüzden aramıyor musunuz. Aslında, tam da bu soruyu sormak için sizi aramıştım. Hangi soruyu. Albert Rudden adında bir adamdan da çek alıp almadığınızı sormak için... Evet, Rudden bana ikinci çeki gönderen adamın ismiydi. Ben de bunu bildirmek için sizi aradım. Altı gün önce... Kimi aradınız. Gurney birkaç uzun, derin nefes alma sesi duydu ve görünüşe bakılırsa adam patlamamak için kendisini tutmaya çalışıyordu. Bakın Dedektif, burada benim hoşnut olmadığım bir karışıklık var. Polisi, bu sıkıntılı dununu bildirmek için altı gün önce aradım. |
Posta kutuma, ismini hiç duymamış olduğum bir kişi adına üç çek gönderilmişti. Şimdi sözde bu çeklerle ilgili olarak bana dönüş yapıyorsunuz ama neyden bahsettiğimden bile haberiniz var gibi görünmüyor. Ben neyi kaçırıyorum. Ne halt oluyor. Hangi polis departmanını aradınız. Bana yakın olanı tabii ki - Wycherly bölgesi merkezini. Eğer bana dönüş yapıyorsanız, bunu nasıl bilmezsiniz. Aslında, ben size dönüş yapmıyorum. Ben New York Eyaleti'nden sizi Mark Mellery'e geri gönderdiğiniz ilk çekle ilgili olarak aramıştım. Ondan sonra iki tane daha geldiğini söylediniz, değil mi. Böyle söyledim. Birisi Albert Rudden'dan ve diğeri başka birisinden mi. Evet, Dedektif. Şimdi her şey açık mı. |
Son derece açık... Ama üç tane yanlış adrese gönderilmiş çekin, sizi neden polisi arayacak kadar rahatsız ettiğini merak ediyorum. Bölge polisini aradım çünkü daha önce bilgi vermiş olduğum posta polisi oldukça ilgisizdi. Siz bana posta polisini neden bilgilendirdiğimi sormadan önce, ben size bir polis olarak güvenlik işlerinden anlamadığınızı söylemek istiyorum. Bunu neden söylüyorsunuz. Ben güvenlik işindeyim, Memur Bey - ya da Dedektif ya da her neyseniz. Bilgisayar verileri güvenliği işindeyim. Kimlik bilgileri hırsızlığının ne kadar yaygın olduğu hakkında bir fikriniz var mı - ya da kimlik hırsızlığı olaylarında ne kadar çok adres karışıklığı durumu yaşandığı hakkında. Anlıyorum. Peki, Wycherly polisi ne yaptı. Nasıl mümkün olduysa, posta polisinden daha azını... |
Gurney, Dermott'un telefon görüşmelerinde, nasıl ilgisiz cevaplar aldığını tahmin edebiliyordu. Birisinin posta kutusuna üç yabancı isimden gelen çek polise pek tehlikeli görünmemiş olabilirdi. İkinci ve üçüncü çekleri de, Mark Mellery'e yaptığınız gibi geri mi gönderdiniz. Elbette geri gönderdim ve onlara kimin benim posta kutusu numaramı verdiğini soran notlar yazdım ama ikisi de cevap verme nezaketini göstermedi. Üçüncü çekteki ismi ve adresi sakladınız mı. Tabii ki sakladım. İsmi ve adresi hemen almam gerekiyor. Neden. Bilmediğim bir şeyler mi dönüyor. Mark Mellery ve Albert Rudden öldüler. Muhtemelen cinayet. |
Cinayet mi. Cinayet derken neyi kastediyorsunuz. Dermott'un sesi incelmişti. Öldürülmüş olabilirler. Aman Tanrım. Bunun çeklerle olabileceğini mi düşünüyorsunuz. |
bağlantılı Sizin posta kutusu numarasını onlara veren her kimse, o bu olayla bağlantılı. Aman Tanrım. Neden Benimle ne alakası var. |
benim adresim. Güzel soru, Bay Dermott. Ama ben hayatımda Mark Mellery ya da Albert Rudden isimlerini hiç duymamıştım. Üçüncü çekteki isim neydi. Üçüncü çek mi. Aman Tanrım. Beynim tamamen durdu. İsmi not aldığınızı söylemiştiniz. |
Evet, evet, elbette aldım. Bekleyin. Richard Kartch. Evet, isim buydu. Richard Kartch. K-ar-t-c-h. Adresi buluyorum. Bekleyin, buldum. 349 Quarry Caddesi, Sotherton, Massachusetts. Tamam. Balem, Dedektif, ben de bir şekilde bu olaya dahil olduğum için bana söyleyebileceğiniz bir şeyler varsa, söyleyin. Benim posta kutumun seçilmesinin bir nedeni olmalı. O kutuyu kullanan tek kişi okluğunuzdan emin misiniz. Olabildiğim kadar eminim. Ama Tanrı bilir kaç posta memuru kullanabiliyordun Ya da benim haberimin olmadığı bir yedek anahtar kimde olabilir ki. Richard Kartch ismi sizin için bir şey ifade etmiyor mu. Hiçbir şey. Bundan çok eminim. Bu benim hatırlayacağım bir isim. Tamam. Bana ulaşabileceğiniz birkaç telefon numarası vereceğim. Bu üç kişinin isimleriyle ilgili bir şey ya da posta kutunuzu kullanabilen başka birisi aklınıza gelirse beni aramanızı rica edeceğim. Son bir soru. İkinci ve üçüncü çekteki miktarları hatırlıyor musunuz. Çok basit. İkinci ve üçüncü de birinciyle aynıydı. 289.87 dolar. |
Otuz Sekizinci Bölüm Zor Adam Madeleine çalışma odasının lambalarından birisini, kapının üzerindeki anahtara basarak yaktı. Gurney'in telefon konuşması boyunca akşam karanlığı çökmüş ve oda ışıksız kalmıştı. |
İlerliyor musun. Büyük ilerlemeler var. Sayende... Büyük annem Mimi'nin şakayıkları vardı, dedi. Mimi hangisi. Babamın annesinin kız kardeşi, dedi Madeleine. Bunu söylerken, en karışık araştırmalarda detayları aklında tutmakla başa çıkan bir adamın yarım düzine akrabayı aklında tutamamasına duyduğu kızgınlığı gizlemedi. Akşam yemeğin hazır. Şey, aslında... Ocağın üstünde. Yemeyi unutma. Sen dışarı mı çıkıyorsun. Evet. Nereye. |
. Sana geçtiğimiz hafta boyunca iki kez söylemiştim bunu. Perşembeyle Ayrıntılar... |
ilgili bir şey hatırlıyorum. ... şu anda aklına gelmiyor mu. Bu yeni bir şey değil. Sonra görüşürüz. Bana nereye gittiğini söylemeye.... Ayak sesleri çoktan mutfaktan arka kapıya doğru uzaklaşmıştı. Sotherton'daki Quarry Caddesi'nde 349 numarada oturan Richard Kartch adına bir telefon kayıtlı değildi. Ama internette civara dair yaptığı bir harita araştırmasından sonra, 329 ve 369 numaralı evlerdeki isimlere ve telefon numaralarına ulaştı. Ama 349 numaralı evden ulaştığı kaim sesli adam, Kartch isminde birisini tanımadığını, 349 numaralı evde kimin oturuyor olabileceğini bilmediğini hatta kendisinin de bu bölgede ne kadardır yaşadığını bilmediğini, tek heceli kelimelerle söyledi. Sesi, alkol ya da uyku ilacı almışçasına yarı baygın geliyordu ve muhtemelen her zaman olduğu gibi yatıyordu ve yardımcı olamayacağı açıktı. Quarry Caddesi'ndeki 369 numaralı evde oturan kadın daha konuşkandı. Yalnız adamdan mı bahsediyorsunuz. Adam için kullandığı sıfatı, hastalıklı birisinden bahseder gibi telaffuz etmişti. Bay Kartch yalnız mı yaşıyor. Ah, evet, eğer çöplüğüne doluşan fareleri saymazsak. Karısı kaçtığı için çok şanslı. Aramanıza hiç şaşırmadım - polis memuru olduğunuzu mu söylemiştiniz. Bölge sorumlusunun ofisinden özel dedektif. Soru sorması gerektiğinde, görev bölgesini ve eyaletini belirtmesi gerektiğini biliyordu fakat boşlukları sonra doldurabileceğini düşündü. |
Yine ne yaptı. Benim bildiğim bir şey yapmadı ama bize bir araştırmada yardımcı olabilir ve onunla iletişime geçmemiz gerekiyor. Nerede çalıştığım ve işten eve kaçta geldiğini biliyor musunuz. Çalışmak mı. Şaka yapıyorsunuz. Bay Kartch işsiz mi. İş verilemez durumda desek daha iyi. Kadının sesinde nefret vardı. Onunla ciddi görünüyor. |